16.11.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
SERCAN KISMET - sercan.kismet@milliyet.com.tr
-Tahsin karakterini canlandırmak size ne ifade ediyor?
Tahsin, benim için her hikaye gibi bir iletişim yolu aslında. İletişim eğer ilgi uyandırırsa iki taraf için öğretici ve yaşanılası bir hal alır.
Ben, Tahsin yoluyla her geçen gün bambaşka şeyler deneyimliyorum. Bu benim için çok kıymetli, şu anda hayatımın merkezinde varoluşumu yaşama yolumda bana bir sürü an veren ve tutku uyandıran bir durum.
-‘Analar ve Anneler’in sizce en can alıcı yanı nedir?
Dizi, çok yönlü bir insan ve durum hikayesi... Olayları objektif olarak ele alan ve yargılamayan bir anlatım dili var.
En can alıcı noktası bu... Hikayemizi anlattığımız insanlara özdeşlik kurarken sakatlanmamış, yalın ve kendi seçtikleri bakış açısı vaadeden bir öykünün parçası olmak şevk verici.
-1970’ler dönemini anlatan dizide oynamak nasıl bir his?
Öncelikle böyle bir zaman diliminde yaşanan bir hikayenin içinde olmak heyecan verici. Sadece ülkemizde değil dünyada da sorgulama ve üretmenin başladığı, öte yandan da maddeyle kontrolün iç dünyamızdaki yükünü hissettirmeye başladığı önemli bir zaman olduğunu düşünüyorum.
Belki de ilk defa insanların şahsi hayat izlerini teknoloji yoluyla çoğalttıkları ve bilgi birikiminin madde olarak çoğalmaya başladığı bir zaman dilimi.
- Dönem dizisinde oynamak nasıl etkiledi?
Benim için kişisel olarak, ailemle ve özellikle babamla olan ilişkim ve ona bakışımı derinleştirdi. O dönemin toplumsal yapısı ve bunun insani duygu durumuna yansımasını deneyimlemek, en azından bu uğurda bir uğraş içerisinde olmak şevklendiriyor.
-Dönem dizilerini çekmek zordur. Sette kaç gününüz geçiyor?
Beş ile yedi gün arası değişiyor.
-‘Medcezir’ dizisinden sonra 70’li yıllara ait bir senaryo gelince neler hissettiniz?
‘Medcezir’ benim ilk televizyon tecrübem. O sebeple yeri bende hep ayrı olarak kalacak. Zaman dilimi üzerine hiç mukayese yapmadım kafamda.
Proje bittiğinde Berkun Oya’nın böyle bir senaryo yazdığını ve bu senaryoyu Mehmet Ada Öztekin’in anlatacağını duyduğumda ilgimi çekmişti. Senaryoyu okuduktan sonra içinde olmak istediğime karar verdim. Bir süre karşılıklı istişare ettikten sonra benim hikayede onlara yardımcı olabileceğimi düşünüp aralarına aldılar, sağ olsunlar.
-Kaliteli oyunculardan oluşan yüksek bütçeli ve beklentisi olan bir dizide başrol oynamanın zorlukları neler?
Öncelikle ben başrol ve yardımcı rol gibi kategorileri sevimli bulmam.
Yaptığımız şeyin kolektif bir iş olduğunu ve herkesin burada farklı ama eşit bir görevi olduğu algısını dağıtıyor. Aslında bizim hikayemizde başrol ve yan rol diye bir ayrım yapmak biraz güç. Hikayenin oldukça derin ve hakkaniyetli bir karakter dağılımına dayalı özgün bir örgüsü var. Hep beraber çalışıyor olmak benim için gurur verici ve öğretici oluyor.
Tabii ki beklenti de var ve bu, her bekleyiş gibi belirsizlik hissiyle birlikte gerginlik yaratır insanın üstünde. Bu bekleyişe değil, bekleyişin gerçekleştiği ana odaklanmak bu mücadeleyi daha verimli ve güzel bir hale getiriyor.
Benim için bu anın 70’lere denk geliyor olması ise daha da güzel.
-Halen boş zamanlarınızda Amerikan futbolu oynuyor musunuz?
Bizim çok az boş zamanımız var. Bundan mutsuz ya da şikayetçi değilim bunu ben seçtim. Boş zamanım yok değil ama az bu sebeple Amerikan futbolu gibi ciddi mesai ve adanmışlık isteyen bir sporu böyle bir tempoda yaparsam sakatlanırım, sonunda ikisini de yapamam. Bazen takım arkadaşlarımla rastlaşınca ya da eski takımımın maçlarını izlerken sahaya dalıp oynayasım geliyor. Çok özlüyorum ama ne yazık ki olmuyor. Bir gün işime ara verirsem oynayacağım. Gelir maçımı izlersiniz umarım.
‘Hazar ışık saçan bir insan’
“Hazar Ergüçlü’yle ‘Medcezir’de birlikte oynadık. Onunla yeniden çalışmak, okulun ilk gününde sınıfta yakın bir arkadaşını bulursun ve onu canın gibi seversin ya, öyle bir şey. Hazar, gerçekten işini çok seven iyi yapan ve adalet duygusuyla insanlara ışık saçan bir insan. Onunla beraber çalışmak bir onur benim için.”
‘Hayalim daha çok oynamak’
- Oynamak istediğiniz bir rol var mı?
Ben bu işin kolektif olduğunu düşünürüm ve rol üzerinden hayal kurmak yerine, mesele ve hikaye üzerinden hayal kurmayı yeğlerim. Bu uğurda en büyük hayalim ortak meselelerimizi paylaşabileceğimiz hikayelerde daha çok yer almak. Yazdığım oyunları sahneleyebilmek bunun bir kolu mesela.
- Şöhrete alıştınız mı? Yolda nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Şöhret lafı nedense bana hep bir itici ve karanlık gelmiştir, o yüzden bu söze alışamadım. Günlük hayatımda çok bir değişiklik yok. Yolda belki birkaç yeni insanla tanışıp muhabbet ediyoruz, o kadar.
‘Aynaya bakınca babamı görüyorum’
Bıyıklı olmaya alıştım sanırım. Başlarda aynaya baktığımda babamı görüyordum, çok hoşuma gitti. Babam bir 10 yıl öncesine kadar bıyıklıydı ve ben babama ikizi kadar benzerim. 70’lerde çekilen fotoğraflarına bakınca gülüşüyoruz.