20.06.2022 - 12:39 | Son Güncellenme:
Hakan Atis | info@hakanatis.com
Anadolu, tarihsel serüveninde öylesine dramatik olaylara tanık oldu ki, ses olup yankılansa yer yerinden oynar. Kadim topraklarımızın binlerce yıl yüreğinde taşıdığı, sarıp sarmaladığı antik eserlerin birçoğu ne yazık ki yurt dışına kaçırıldı. 1625 yılında Bergama’ya gelen İngiliz resim ve heykel koleksiyoncusu Thomas Howard’ın görevlendirdiği Papaz William Petty, Akropol’de bulduğu iki frizi, ne olduklarını bilmeden (!) İngiltere’ye götürdü. Ardından Anadolu’daki antik değerlerin suskun dünyasında akla hayale gelmeyen kaçırma olayları yaşanmaya başladı. Bu talanın mimarları çoğunlukla Avrupa devletleri oldu. Örneğin Almanya... 1990 yazında dönemin Belediye Başkanı Sefa Taşkın ve meclis üyelerinin Berlin’de bulunan Pergamon (Bergama) Müzesi’nde uğruna eylem yaptığı Zeus Sunağı’nın doğduğu topraklara iade edilmesine bir türlü yanaşmıyor. Kamuoyunda heyecan yaratan söz konusu eylemi genç bir gazeteci olarak Bergama-Berlin rotasında takip etmiştim. Bu nedenle Almanya’nın sunağın yasal kılıflar uydurularak kaçırıldığını bilmesine rağmen inatla iade etmediğini düşünüyorum. Günümüzde konuyla ilgili çalışmalar Kültür ve Turizm Bakanlığımız tarafından kararlılıkla sürdürülüyor. Sefa Taşkın da konuyu iyi bilen ve uluslararası arenada gündeme taşıyan kişi olarak tüm gücüyle çalışıyor. Bu çabaları destekliyorum. Çünkü sürgündeki Zeus Sunağı, yurdundan ayrı kaldığı her gün gözyaşı döküyor. Sunağın Bergama’nın zirvesinde yer alan temeli de umutla sahibini bekliyor.
Parça parça götürüldü
Aslına bakarsanız ülkemizde yaşanan dış kaynaklı tarihi eser talanlarına önce Osmanlı İmparatorluğu’nda, ardından da Cumhuriyet Dönemi’nde sessiz kalınmamıştır. Örneğin, 1864 yılında Dikili-Bergama yolunu yapmak için ülkemize gelen ve sunağı parçalar halinde kaçıran Alman Mühendis Carl Humann ve benzerlerine karşı 1869 yılında Âsâr-ı Atîka Nizamnâmesi (Eski Eserler Kanunu) yürürlüğe girdi. Böylece tarihi eserlerimizin yurt dışına çıkarılması yasaklanmış oldu. Adeta köşeye sıkışan Carl Humann da üstlendiği görevi (!) yarım bırakmamak için Prusya/Almanya devletinden yardım istedi. Dönemin ekonomik ve siyasi koşulları nedeniyle nefesi kesilen Osmanlı İmparatorluğu, doğal olarak geri adım atmak zorunda kaldı. Müze-i Hümayun Müdürü Alman Philip Anton Deither’e yeni bir yasa hazırlatıldı. Osmanlı topraklarından çıkarılan tarihi eserlerin kazı yapan, toprak sahibi ve devlet arasında 1/3 oranında paylaşılmasına karar verildi. Tarafsız hakemlik görevini ise İzmir Osmanlı Bankası Müdürü Alman W. Heinze üstlendi. Bir başka deyişle o güne kadar kaçırılan parçaların ve sonraki yıllarda götürülecek olanların meşrulaştırılması için ustaca kılıf hazırlandı. İki yıl sonra Sultan Abdülaziz devrildi, önce V. Murad ardından II. Abdülhamid padişah oldu. Derken 93 Harbi’nde (1877-1878) İstanbul önlerine gelen Rus ordusuna karşı Almanya’dan yardım istendi! Şansölye Bismarck’ın ev sahipliğinde Berlin’de imzalanan antlaşma ile kaçınılmaz son hızlandı. İmparatorluk yönetimi dört yıl önce ağır baskı altında evet dediği “1/3 yasası”nı uygulamak zorunda kaldı. O tarihe kadar büyük bölümü parçalar halinde Almanya’ya kaçırılmış olan sunaktan geride kalanların önce 1/3’ü, sonra 2/3’ü toplam 40 bin marklık tazminat karşılığında Berlin’e verildi. Böylece yaklaşık 2 bin 300 yıl önce Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından Galatlara karşı elde edilen büyük zafer anısına inşa edilen görkemli eser doğduğu topraklara veda etti.
Hukuk ne diyor?
2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan Bergama, kendisine ait olanı istiyor. Bu çok net. 1964 tarihli Uluslararası Kültürel Turizm (ICOMOS) Venedik Tüzüğü’nün 7. maddesi açıkça “Bir anıt tanıklık ettiği tarihin ve içinde bulunduğu ortamın ayrılmaz parçasıdır” diyor. UNESCO, 1970 Paris Kongresi, 2017 Roma Toplantısı ve 2018’de ana gündem maddesi 1970 kararlarının gözden geçirilmesi olan Paris Zirvesi’nde bu yöndeki kararlılığını pekiştirmiştir. Bir başka deyişle Zeus Sunağı’nın ait olduğu topraklara iade edilmesine yönelik hukuki ve toplumsal girişimler için Türkiye’nin eli sanıldığından da güçlüdür. Önemli olan bu süreci uluslararası platformlarda devlet politikası haline getirmek ve kararlılıkla takip etmek. Berlin’de bulunan Bergama Müzesi’ni birçok kez ziyaret ettim. Şuna inanıyorum, sunağın planlı biçimde kaçırıldığı tartışma götürmez. Ayrıca tarihe karışmış olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kanunları Türkiye Cumhuriyeti için esas kabul edilemez. Fransız düşünür Michael Foucault, Avrupalıların 19. yüzyılda yeni bir kimlik yaratmak için Antik Çağ tarihine yöneldiklerini savunur. Kendi kültürel geçmişlerine temel olacak simgelere ihtiyaç duyduklarını ifade eder. Bu nedenle İngilizlerin Yunanistan’ın, kendi ülkesinin Mısır’ın, Almanların ise Anadolu’nun tarihi eserlerine göz diktiğini vurgular. Oysa kültürel değerler ait oldukları topraklarda bulunmalıdır. Türkiye, bu konuda dünya genelinde belki de en fazla istismar edilen ve tartışmasız hak sahibi olan ülke durumundadır. Sözün özü kamusal yetkiniz veya bireysel olanağınız varsa Sefa Taşkın’ın 1990 yılında yaktığı meşaleyi daha da ileriye taşıyın. Zeus Sunağı’nın asırlık sürgünü bir an önce son bulsun. Dünya tarihine Kant, Hegel, Marx, Schopenhauer gibi düşünürleri; Goethe, Nietzsche, Zweig gibi önemli yazarları; Bach, Beethoven ve daha nice değerli besteciyi armağan eden Almanya, gün gelecek Türkiye’nin haklı tezlerine kayıtsız kalmayacaktır. Buna inanıyorum. Önemli olan bu konuyu gündemde tutabilmek.
Tanrıların savaşı
Tanrıya kurban sunmak için yapılan Zeus Sunağı, dört katlı bir apartman yüksekliğinde. Dış duvarlarını süsleyen mermer frizler sayısız tanrısal figür içeriyor. Figürlerde dönemin inancına göre Zeus ve ailesinin Titan denen tanrı ırkıyla savaşıp evrene egemen olması anlatılıyor. İç duvarlarında Bergama’nın kuruluş söylencesi olarak kabul edilen Telephos’un serüvenleri yer alıyor. Papirüse rakip olan parşömenin bulunduğu, dünyanın ilk “psikiyatri hastanesi”ne ev sahipliği yapan Bergama, sizleri bekliyor