24.08.2023 - 02:11 | Son Güncellenme:
Görkem Evci
Görkem Evci/ gorkem.evci@milliyet.com.tr- Kelimelerle onların işaret ettikleri nesneler arasındaki ilişki keyfîdir. “Fokur fokur” kaynayan ya da “şırıl şırıl” akan suda, “miyav”layan kedide, “vızıl”dayan arıda olduğu gibi yansıma (onomatopik) bir sözcükten bahsetmiyorsak; örneğin masaya neden “masa”, taşa neden “taş” dediğimizin yanıtı yoktur. Fakat sözden yazıya geçtiğimizde iş değişiyor. Çünkü yazının tarihi resimle başlar. Resim ise nesnenin temsilidir. Fenike alfabesinin, Mısır hiyerogliflerindeki “öküz başı” tasvirinden türeyen ilk harfi “alef”ten bu yana, ses ile onun işareti olan harf arasında bir ilişki olduğu muhakkak. Üstelik yazı, bugün resim olmaktan çıksa da nihayetinde grafiktir. Grafik temsil ettiği şeyin dışında kendisine ait bir anlam daha taşır. Bir yazıya baktığımızda yalnızca harflerden oluşan kelimeleri değil, grafiğin içerdiği anlamı, etkiyi de görürüz. Yazının görsel anlamı, yazının bulunduğu taşıyıcı ortam, yazının bu ortamdaki dizimi ve elbette yazı tipi yani font gibi ögelere bağlı olarak gelişiyor. Metnin semantik mesajı, yazının görsel mesajıyla birbirini tamamladığında şüphesiz anlam ve etki güçleniyor. Bir metni, bulunduğu ortam, harflerin büyüklüğü ve tipinden bağımsız olarak başka bir ortama aktardığımızda bir şeyler eksiliyor. Bir metnin, onu asıl yerinde ve şeklinde gören kişideki etkisinin, orijinal “şekli” taşımayan “alıntısı”nı gören kişideki etkisi ile aynı olduğu söylenemez. Metin, anlamı ve tasarımı ile bir bütündür. Antik kentlerde gördüğümüz yazıtlar da; kullanılan alfabe, yazı tipi, bulunduğu yer, hatta yazının ve üzerine nakşedildiği taşın büyüklüğü gibi bilgilerle birlikte, bize metnin manasından fazlasını anlatır. Harflerin tipi, metnin tarihinin belirlenmesi açısından da anlamlıdır.
2200 yıllık yazıtlar
Ses, yazı ve metin üzerine yıllardır okuyup düşündüğüm bu meseleleri bana tekrar ve yeni bir bağlamda hatırlatan, tipografi ve tasarım eğitmeni Onur Yazıcıgil’in Pergamon (Bergama) Antik Kenti’ndeki yazıtları inceleyerek o dönemlerde zanaatkârların mermere işlediği harfleri dijitalleştirip bir font haline getirdiği projesi oldu. Yazıcıgil, “Pergamon: Yunan Harfli Bir Yazı Tipi Tasarımı” ismiyle bir kitap haline de getirilen projesi ilgili keyifli ve ufuk açıcı bir açık ders gerçekleştirerek çalışmanın detaylarına ilişkin bir sunum yaptı. Proje, Yazıcıgil ‘in, 13 Eylül-6 Ekim 2022 tarihlerinde Gate 27 Ayvalık Konuk Sanatçı Programı’nda ağırlandığı sürede geliştirilmiş. Onur Yazıcıgil, projenin nihai amacını “Yaklaşık 2200 yıl önce taş üzerine oyularak oluşturulmuş harfleri dijital ortama taşıyıp günümüz bağlamında işlevsel bir hâl kazandırarak onlara yeni bir soluk getirmek” olarak açıklıyor. Projenin pratikteki eylemi ise “Yunan harfli tipografik tasarım yapan tasarımcılara bu harflerin kökenlerini keşfedebilecekleri ve yeni tipografik bağlamlar kurabilecekleri bir tasarım aracı” oluşturmak. Tabii “arkeoloji öğrencilerine harf biçimlerini önceden çalışma imkânı vererek saha çalışması öncesi dil eğitimlerine katkı sağlamak” da projenin muhtemel sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Yazıcıgil, bu noktada kendi öğrenme pratiğinden yola çıkarak Arap harfli Osmanlı Türkçesi metinlerini okumayı öğrenirken matbu olarak gördüğü harf biçimleri ile el yazısı arasındaki devasa farkı örnek gösteriyor. Çalışmanın safhaları Peki, bu fontlar taştan dijitale nasıl geçti? Onur Yazıcıgil, çalışmasına Pergamon’da tutarlı bir font oluşturma imkânı veren harfleri arayarak başlamış. Bu arayışı sırasında daha çok Akropol ve Asklepion’da yer alan yazıtların uygun olduğunu belirlemiş. Yazıcıgil, farklı dönemlerde farklı zanaatkârların elinden çıkmış olsa da bu yazıtlardaki harflerin görsel dilinde ortaklıklar bulunduğunu vurguluyor. Söz konusu yazıtlardan, yazı tipine kaynaklık edecek 24 harflik bir grup seçilmiş ve ilk olarak harflerin izdüşümleri çizilmiş. Elbette elle ve farklı kişilerce kazınan harfleri oldukları gibi dijitale aktarıp bir yazı tipi haline getirmek mümkün değil. Tasarımcı, bu noktada her harfin kalınlığı ve okunabilirliği açısından düzenlemeler yapmış. Bazı harflerin varsayılan biçimi dışında, yazıtlarda görüldüğü için “alternatif biçimleri” de oluşturulmuş. Yazıtlarda harflerin yanı sıra semboller de tespit edilmiş ve bunlar da yazı tipine dâhil edilmiş. Kalp şeklindeki yaprak ve üzüm salkımı da böylece Pergamon fontunun “emoji”leri olarak dijital ortama taşınmayı başarmışlar. Hitit çivi yazısı, Frig yazısı, Yunan, Arap, Süryani, Ermeni harfleri... Farklı dönemlerde, farklı bölgelerde tarihe not düşmek için değişik alfabelerin kullanıldığı Türkiye toprakları, benzer başka çalışmalar için de zengin bir kaynak sunuyor. Taşların üzerinde ya da tozlu raflarda uyuyan harfler, tekrar nefes almayı, bu sırada da bu toprakların velût tarihini bize bir kez daha hatırlatmayı bekliyor.
Bu alandaki ilk çalışma: Diogenes
Pergamon yazıtları üzerinden yapılan bu yazı tipi çalışması, alandaki ilk çalışma değil. 1996 yılında Christopher Stinehour tarafından dijital ortamda üretilen “Diogenes” yazı tipi, Antik Yunan epigrafisinin günümüzde kullanımı açısından bir ilki oluşturuyor. 1999 yılında Dan Carr, bu yazı tipini kurşun hurufat olarak yeniden yorumlamış ve ortaya 2003 yılında basılan “The Fragments of Parmenides” kitabı çıkmış. Böylece M.Ö. 6. yüzyılda yaşayan filozof Parmenides’in eserleri, yaklaşık 2600 yıl sonra, o dönemin harfleriyle bugüne taşınmış. Böylece içerik ve biçim, birbirini tam bir uyumla tamamlamış... Pergamon yazı tipinin kaynağı olan yazıtlar ile Diogenes yazı tipi oluşturulurken temel alınan yazıtlar arasında da yaklaşık 500 yıllık bir zaman dilimi var
Bilimsel ve sanatsal üretim mekânı
Gate 27, farklı pratiklerin araştırma ve üretim süreçlerini desteklemek ve disiplinler arası etkileşime zemin yaratmak amacıyla 2019’da kurulan uluslararası konuk sanatçı programı. Bu kapsamda Gate 27; sanatçı, araştırmacı ve akademisyenleri Yeniköy ve Ayvalık’taki mekânlarında ağırlıyor, katılımcılara dört ila 12 hafta boyunca fikirlerini üretime dönüştürebilecekleri sakin bir çalışma ortamı ve atölye mekânı sağlıyor.
Pergamon harfleri takıya dönüştü
Projenin bir diğer ayağı ise takılar... Esin Nalbantoğlu’nun tasarım atölyesi Emma Krafft’la yapılan iş birliğiyle Pergamon harfleri, bronz ve gümüş madenlerle üretilen takılara dönüştü. Yazıtlardaki üzüm salkımı motifinden ilham alınarak Türkçede “şarap gibi kadın” anlamına gelen çağdaş Yunanca ibarenin işlendiği bir bilezik ve yüzük tasarlandı. Böylece Antik Yunancadan oluşturulan font, günümüz Yunancasına da aktarılmış oldu.
Pergamon Antik Kenti
İzmir’in Bergama ilçesinde yer alan Pergamon Antik Kenti’nde yaşamın izleri M.Ö. 7. yüzyıla kadar gidiyor. M.Ö. 3. yüzyılda ise Pergamon, bir kent olmaktan çıkıp tarih sahnesinde “Pergamon Krallığı” olarak yerini alıyor. M.Ö. 2. yüzyılda bir zafer anıtı olarak yapılan ve bugün Berlin’de bulunan meşhur Zeus Sunağı’nın ev sahibi de Pergamon’dur. Sağlık Tanrısı Asklepios’a adanmış kutsal bir sağlık merkezinin de bulunduğu kent, M.Ö. 2. yüzyılda Roma hâkimiyetine girmiş, bu dönemde de gelişimini sürdürmüştür.