ArkeolojiTarihin 'koku'su

Tarihin 'koku'su

18.10.2024 - 03:30 | Son Güncellenme:

4500 yıllık bir Sümer tabletindeki koku formülü, deneysel arkeoloji metoduyla birleştirilmesi sonucu yeniden üretildi. Binlerce yıl sonra yeniden tasarlanan kokuya “Medeniyetin Güneşi” adı verildi.

Tarihin kokusu

Parfüm kelimesi güzel koku anlamına gelecek şekilde en eski kullanımıyla M.Ö. 3. binyıldan itibaren Sümerce ve Akadca çivi yazılı metinlerde geçmektedir. Sümerce çivi yazılı tabletlerde Ir/Ir10 olarak ifade edilen kelime Akadca metinlerde ise erīšum/erešu A (irišu) olarak kullanılmaktadır. Kullanım alanlarına göre farklı versiyonları için riqitu veya eliu gibi kelimeler de türetilmiştir.

Haberin Devamı

Tarihin, doğal olarak yaşamın başlangıç noktası olan Mezopotamya koku tarihi açısından da bir ilke imza atmıştır. Mezopotamya’nın binlerce yıllık destansı topraklarında kokudan ilk olarak Gılgamış Destanı’nda açık bir şekilde bahsedilmiştir. Gılgamış Destanı 11 tablete yazılmış olan yaklaşık 3600 mısradan oluşurken, son yıllarda bir tablet daha bulunmuştur. Söz konusu tablet, “Gılgamış, Enkidu ve Yer Altı Dünyası”dır. “Yer altına inmek istersen iyice kulak ver şu sözlerime: Üstüne temiz giysiler giyme, ölüler yabancı olduğunu anlarlar; kokulu yağlar sürünme, kokuyu alanlar çevrene üşüşür” dizeleri yaşayan insanlarla ölülerin arasındaki farkın koku kullanımı ile ayrıldığını bizlere anlatmak istemektedir.

Haberin Devamı

Diğer bir kaynak ise en eski tabletlerden olan Umman’dan Sümer III. Ur Tableti’dir. Parfüm için detaylı bir örnek olan bu tablet, 4500 yıl önceye tarihlenmektedir. Tarafımızca Sümerceden çeviri yapılmış ve içerisinde yer alan 17 hammadde deneysel arkeoloji metoduyla bugüne kazandırılmıştır. Söz konusu bu parfümü, dönemin Kraliçesi Puabi’nin de kullandığı düşünülmektedir. Bu düşüncenin temelinde yatan kanıt ise yapılan kazılar sonucunda Kraliçe’nin mezarından gün yüzüne çıkarılan çok sayıda koku kapları ve kişisel koku hammaddeleridir. Koku kaplarının sayılarının fazla olması, dönemin parfümlerinin yüksek zümreye hitap etmesi, özellikle parfümleri kraliyet ailesinin tasarlaması bu düşünceyi destekler niteliktedir. Binlerce yıl sonra yeniden tasarlanan “Medeniyetin Güneşi” adını vermiş olduğumuz bu koku çalışması içerik olarak bugün pek çok parfümde kullanılan lüks hammaddelerin tek şişede buluşturulmuş halidir. Safran, gül, ardıç, akgünlük ve sedirin, koklandığı anda destansı toprakların destansı bir kokusunu hissetmemizi, koku hafızamızda yer alan Mezopotamya topraklarına koku aracılığıyla metafizik olarak bir yolculuk yapmamızı sağlayabileceği düşüncesi kokunun çok boyutlu olduğunun bir diğer kanıtıdır.

Önce tanrılar için

Mezopotamya’da kullanılan kokuların ilk olarak tanrıların gönülleri hoş etmek için kullanıldığı ve bunun dini ritüeller aracılığı ile yapıldığı kayıtlara geçmektedir. Ardından kokular, yukarıda örnekte bahsetmiş olduğumuz kral ve kraliçelerin, dönemin zenginlerinin hayatlarında vazgeçilmez bir noktada yerini alırken son olarak halkın hayatında yerini almıştır.

Haberin Devamı

Sonuç olarak Mezopotamya’da yaşayan ilk insanlar da armağan olarak kokuyu kullanmışlardır. Ritüellerde tanrılara ulaşmak için ardıç tütsüsü yakmışlar, gelin kokusu olarak düğünlerde kullanmışlar, ölülerin güzel kokması için cenaze törenlerinde yer vermişler… Hastaların iyileşmesi için tıp alanında, yemeklere tat vermesi için mutfakta, yaşam alanlarının güzel kokması için evlerde, tiyatro alanlarında kısacası hayatın olduğu her noktada koku binlerce yıl geçse de yeri hiçbir zaman değişmeyen bir ürün olarak karşımıza çıkmaktadır.

Koku; ruhun penceresi

Unutulmamalıdır ki Koku bir his; parfüm ise bu hissi kalıcı kılma ve istendiği zaman yeniden yaratma amacıyla üretilmiş duyu hafızamızdaki parmak izidir. Koku bir kültürdür. Gılgamış Destanı’nda ilk defa söz edilen, destansı toprakların mistik esintisinde hâlâ var olandır. Karahantepe’den bugüne uzanan zaman yolculuğunun sonsuz bir hissiyatıdır.

Haberin Devamı

Koku;

Ruhun penceresi.

Kültürlerin ortak noktası.

Medeniyetlere sinen duyusal izdir.

Koku bir hayaldir.

Bizi götürdüğü an ise hayalin gerçekliğidir.

Ritüellerin, sanatın, bilimin, yaşamın her alanında, hayatın her ânında yerini alan, hiçbir zaman yeri değişmeyen cennetten bir soluktur.

Medeniyetin Güneşi…

Mezopotamya.

Her şey unutulduktan sonra yeniden doğuş için gidilen,

Kadim geleneğin kadim kokularını barındıran topraklardır.