ArkeolojiTarihî Alan’ın tarih öncesi

Tarihî Alan’ın tarih öncesi

21.02.2022 - 09:10 | Son Güncellenme:

Tarih boyunca araştırmacıların ve seyyahların ilgisini çeken Gelibolu Yarımadası, tarih öncesinden günümüze bir “açık hava müzesi” gibi...

Tarihî Alan’ın tarih öncesi

Arkeolog Fadim Koçak | kocakfadim@gmail.com

Gelibolu Yarımadası, Anadolu ile Avrupa arasında yer alır. Tarih öncesinden bugüne Anadolu’dan Avrupa’ya geçişte ya da kültür transferi sırasında önemli roller oynamıştır. Yunanistan kara parçası ve adalar ile Anadolu arasında kültürel ilişkiler açısından da kritik bir noktadadır. 2014 yılında Gelibolu Yarımadası’nın güneyinden başlayarak 33 bin 500 hektarlık bir alanda Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihî Alan Başkanlığı’nın kurulmasıyla bölgede başlatılan yapım ve onarım faaliyetleri arkeolojik kazılara ve araştırmalara da zemin hazırladı. Bunun en güzel örneği 2015 yılından bu yana Restorasyon ve Yapım İşleri Grup Başkanlığı tarafından sürdürülen Seddülbahir Kalesi restorasyonu kapsamında yapılan çalışmalardır. Kalede kazılar yapılmış ve buluntular sistematik olarak toplanmıştır. Çalışmalarda 45 bine yakın savaş malzemesi ve Osmanlı Dönemi’ne ait buluntular elde edilmiştir. Kaledeki restorasyon çalışmaları halen devam ediyor. 2021 yılından bu yana Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihî Alan Başkanlığı’nın başlattığı yeni bir proje ile eserlerin envanter çalışması uzman bir ekip tarafından yapılıyor. Bu çalışma sayesinde, yakın gelecekte arkeolojik eserlerin bilgilerine ve fotoğraflarına dijital ortamda erişim sağlanacak.

Haberin Devamı

Seyyah ve araştırmacılar

Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihî Alan Başkanlığı’nın sınırları içerisindeki bölge, coğrafi konumundan dolayı birçok seyyahın ve araştırmacının da ilgisini çekmiştir. 17. yüzyıldan itibaren Antik Yunan ve Roma medeniyetleri üzerine pek çok gezi ve araştırmalar yapılmıştır. Gezginler ziyaretleri sırasında gezip gördükleri yerleri, kaleleri, manzaraları, ilgilerini çeken birçok şeyi kitaplarında anlatmış, bunların gravürlerini yapmıştır. Heinrich Schliemann, 1882 yılında Troya’da kazı yaparken Troya ile ilgili bir yer olduğunu düşündüğü Karaağaçtepe’de izinsiz kazıyla iki buçuk metre derinliğe kadar inmiş ancak görevlilerin durumu fark etmesi üzerine kazıya devam edememiştir. Heinrich Schliemann, Troas Bölgesi’ndeki Karaağaçtepe’yi, gördüğü en ilginç tümülüslerden biri olarak tanımlıyordu.

Haberin Devamı

Tarihî Alan’ın tarih öncesi

Demangel’in kazıları

Bu araştırmalar, o dönemin şartlarında istilacı devletlerin müzelerini süslemek için yapılan araştırmalardı. Robert Demangel ve ekibi de Karaağaçtepe’yi 1921-1923 yılları arasında Fransız General Charpy denetiminde, Ecole Française D’Athenes iş birliği ve Ch. Picard yönetiminde “Protesilas Tümülüsü” olduğunu düşündükleri için kazmıştı. Höyükte kültür katları bulunmuş ve buluntu topluluğundan yola çıkılarak burasının Neolitik bir yerleşim olduğu anlaşılmıştır. Demangel, Karaağaçtepe’de çalışırken aynı dönemde günümüzde Şehitlik Abide’sinin bulunduğu alandaki Elaious Antik Kenti’nde de kazılar yapıp yayınlamıştır. Bu yıllar arasındaki kazılardan çıkan eserler, dönemin Gelibolu Yunan Valisi’nin izniyle Louvre Müzesi’ne ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne götürülmüştür. İstanbul Arkeoloji Müzelerindeki Karaağaçtepe buluntularının yoğunluğunu sürtme taş aletler oluşturur. Birçoğu Demangel ve ekibi tarafından tasniflenip sınıflandırılmıştır. O dönemin şartlarını, bilgi birikimini düşündüğümüzde, henüz arkeometri kavramının ortaya çıkmadığı bir dönemde çok detaylı bir sınıflandırmanın yapılmış olması büyük bir başarıdır. Gelibolu Yarımadası her dönemde yerli ve yabancı araştırmacıların ilgisini çekti. David French, 1960’larda yarımadanın ilk yüzey araştırmasını yapmış ve sözünü ettiğimiz tarih öncesi yerleşimlerin çoğunu tespit etmiştir. Bu dönemde kısa süreli olarak, sınırlı bir bölgede çalışılmış, daha çok tarama niteliğinde bir araştırma yapılmıştır.

Haberin Devamı

En kapsamlı araştırma

Gelibolu Yarımadası’ndaki en kapsamlı araştırma 1980’li yılların başında Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ve ekibi tarafından yapılmıştır. 1982’de yapılan araştırma yaklaşık bir ay sürmüş ve İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü hocaları ve öğrencileri tarafından bulunan yerleşimler haritalara işlenmiştir. Demangel’in kazısını yaptığı Karaağaçtepe’nin buluntu topluluğunu Özdoğan da Geç Neolitik-Erken Kalkolitik olarak tanımlamıştır.

Hacı Hüsrev Höyüğü

2007 yılında Gelibolu Yarımadası’nın tarih öncesini araştırmaya yönelik olarak Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden Prof. Dr. Onur Özbek, yarımadanın güneyinde yüzey araştırması gerçekleştirmiştir. 2008 yılındaki araştırma sırasında ise Tarihi Alan sınırları içinde kalan Bigalı Köyü yakınlarındaki Hacı Hüsrev Höyüğü’nün tespitini yapmıştır.

Tarihî Alan’ın tarih öncesi



Maydos - Kilisetepe

Tarihi Alan sınırları içinde devam eden tek kazı projesi 2010 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Göksel Sazcı’nın bilimsel başkanlığını yürüttüğü Maydos Kilisetepe’dir. Kazı alanında 3 bin 330 yıl öncesine ait en eski kartonpiyer uygulamasının buluntularına rastlanılmıştır. Oldukça önemli buluntular çıkan bu yerleşim, her geçen yıl buluntu birikimiyle Tarihi Alan’ın tarih öncesini aydınlatmaya devam ediyor. Tarihi Alan’ın önemli bir bölümünü oluşturan arkeolojik alanlar sahip oldukları farklı nitelikleri, potansiyelleri ve barındırdıkları sorunlar ile oldukça geniş bir açıyla incelenmelidir. Ne yazık ki diğer kültürel miras öğelerine göre çok daha kolay ve hızlı yok olabilen arkeolojik varlıkların belgelenerek korunması, arkeolojik alanın ve bilgisinin topluma da doğru biçimde aktarılması gerekir. Arkeolojik ve kültürel varlıkların korunarak topluma aktarılması UNESCO, ICOMOS ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşların tüzüklerinde de önemle vurgulanan konuların başında gelir. Son derece zengin tarihi bir geçmişi olan Tarihi Alan, tarih boyunca büyük çatışmalara sahne olduysa da iki kıtanın birbirine en yaklaştığı yer olması bakımından oldukça önemli bir yerdir. Bu sebeple tarih öncesinden günümüze doğal varlıkları, yerleşim yerleri ve muharebe alanları ile iyi korunmuş “açık hava müzesi” konumundadır.