24.11.2024 - 06:26 | Son Güncellenme:
Dr. İskender Dölek / isdolek@gmail.com- Strabon, “Geographika” (Coğrafya) adlı eserinde bugün Kapadokya olarak adlandırdığımız yerin adını, Galatia sınırında bulunan Kappadoks Nehri’nden (bugünkü Kızılırmak Nehri olduğu düşünülüyor) aldığını söyler. Strabon aynı eserinde Kapadokya’nın coğrafyasının dağlardan ve hayvancılık için kullanılan yüksek düzlüklerden oluştuğundan bahsederken; bölgenin tahıl ve hayvancılık için elverişli koşullara sahip olduğunu ifade eder. Kıymetli taş ve madenler bakımından zengin olduğunu, özellikle oniks ve kristal gibi taşların bölgeden çıkarıldığını da belirtir. Antik Çağlarda önemli bir yerleşim alanı olan Kapadokya ve simgesi olan peribacalarının oluşumu milyonlarca yıl öncesinde başlayan ve günümüzde de devam eden birçok jeolojik ve jeomorfolojik sürecin sonucudur. Kapadokya’da yaygın olarak bulunan tüf, ignimbirit (volkanik bacalardan dışarı atılan parçacıklar) gibi volkanik kayaçların yanı sıra su ve rüzgâr erozyonuna karşı daha dirençli bazalt ve andezit türü kayaçlar da bulunur. Bu kayaçlar günümüzden yaklaşık 15 milyon yıl önce Orta Miyosen’de başlayan ve Kuvaterner boyunca da devam eden volkanik faaliyetler ve tektonik hareketlerin etkisiyle şekillenmiş, bugün Kapadokya’nın adeta simgesi haline gelmiş peribacaları olarak bilinen yer şekillerini oluşturmuştur. 1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınan Kapadokya’nın peribacaları, bölgenin jeolojik evrimi boyunca volkanizma, tektonizma ve erozyon süreçlerinin etkisiyle oluşmuş, dünya genelinde benzersiz bir jeolojik miras niteliği taşımaktadır. Dünyanın dört bir yanından insanların hayranlıkla izlemek için ziyaret ettiği bu doğal oluşumlar, Kapadokya’nın jeolojik yapısını ve doğal güzelliklerini anlamada önemli bir rol oynar. ABD’de Colorado Platosu’nda Bryce Kanyonu Milli Parkı’nda ve Fransa Alplerinde de Kapadokya’daki peribacalarına benzer şekiller görülse de, bu yapılar ne genişlik açısından ne de sayı bakımından Kapadokya’daki kadar zengin ve yaygındır.
60 milyon yılın öyküsü
Kapadokya'nın jeolojik geçmişi yaklaşık 60 milyon yıl öncesine, Neojen olarak adlandırılan dönemin başlangıcına kadar uzanır. Bölgedeki volkanik faaliyetler, Anadolu levhasının, Arap ve Avrasya levhaları tarafından sıkıştırılması ile meydana gelen tektonik hareketlerden etkilenmiştir. Bu tektonik hareketler, Anadolu’nun farklı yerlerinde volkanik faaliyetleri etkilediği gibi bölgede de volkanik olayların hızlanmasına, volkanik malzemelerin hızla birikmesine neden olmuştur. Orta Miyosen’de, (yaklaşık 15 milyon yıl önce) başlayan bu volkanik faaliyetler, 2 milyon yıl öncesine kadar aralıksız bir şekilde devam etmiştir. Erciyes, Hasan Dağı, Melendiz ve Göllü Dağ gibi stratovolkanlardan (sertleşmiş lav, tüf ve kül tabakasından oluşmuş, yüksek, konik biçimli volkanlar) çıkan, yamaçlardan aşağıya kor halinde akan kül, lav, tüf ve ignimbirit gibi volkanik malzemeler geniş alanlara yayılarak birikmeye başlamıştır. İklim, tektonik hareketler, erozyon, fiziksel-kimyasal ayrışma süreçleri gibi birçok unsurun etkisiyle de bölgedeki volkanik malzemeler peribacası ya da yerel ifadeyle “hoodoo” denen jeomorfolojik şekilleri oluşturmuştur. Peribacalarının oluşumu her ne kadar oldukça karmaşık jeolojik ve jeomorfolojik süreçleri içeriyor olsa dahi; Miyosen’de aktif olan Hasan Dağı’ndan çıkan volkanik malzemeler geniş tüf ve ignimbirit tabakalarının Kapadokya platosuna yayılmasına neden olmuştur. Pliyosen’in başlarında Hasan Dağı ile Erciyes, Melendiz ve Göllü Dağı da farklı türdeki volkanik malzemeleri Kapadokya ve çevresinde biriktirmeye devam ederek, bölgenin karakteristik yapısının oluşmasını sağlamışlardır. Kuzey Anadolu Fayı, Tuz Gölü Fayı ile birlikte Ecemiş Fay Zonu’ndaki tektonik aktiviteler de sahanın şekillenmesinde etkin olmuşlardır.
‘Şapka’lar nasıl oluştu?
Peribacalarının oluşum süreci, volkanik kayaçların fiziksel ve kimyasal ayrışması ile başlar. Özellikle Kapadokya’daki tüf ve ignimbirit tabakaları, gözenekli yapıları ve düşük dayanıklılıkları nedeniyle su ve rüzgâr erozyonuna karşı oldukça hassastır. İgnimbirit tabakalarını örten bazalt ya da andezit gibi volkanik kayaçlardan oluşan tabakalar ise erozyona karşı daha dirençlidir. Bazalt ve andezit gibi kayaçlar, ignimbirit ya da tüften oluşan tabakalara göre daha dirençli oldukları için tüf ve ignimbiritlerin üzerinde ayrı bir seviye oluşmasına neden olur. Bu farklılık, yağmur, rüzgâr ve akarsular gibi dış etkenlerin etkisiyle tüflerin hızlı aşınmasına, daha sert olan bazalt ve andezit tabakalarının ise korunmasına neden olur. Peri bacalarının üst kısmındaki sert bazalt ve andezit kayaçlar “şapka” olarak adlandırılan yapıyı oluştururken, alt kısımdaki tüf tabakaları daha hızlı aşınarak koni şeklinde yapıları ortaya çıkarır. Doğanın milyonlarca yıl içinde biçimlendirmesi, insanların binlerce yıl içinde hünerleriyle bezemesiyle oluşan bu olağanüstü doğal ve kültürel mirasın ebediyen var olması dileğimizdir.
ABD’de Colorado Platosu’nda Bryce Kanyonu Milli Parkı’nda ve Fransa Alplerinde de Kapadokya’daki peribacalarına benzer şekiller görülse de, bu yapılar ne genişlik açısından ne de sayı bakımından Kapadokya’daki kadar zengin ve yaygındır.