ArkeolojiBinlerce yıl bu sorunun yanıtını aradık: Yeryüzü niye sarsılıyor?

Binlerce yıl bu sorunun yanıtını aradık: Yeryüzü niye sarsılıyor?

20.03.2023 - 04:50 | Son Güncellenme:

İnsanoğlu, depremi anlamlandırmak için önce mitolojik hikâyelere başvurdu. Ardından su üzerinde yüzen dünyanın suyun hareketi ile sarsıldığını düşündü. Yer altında esen şiddetli rüzgârlardan bahseden de oldu, yağmur sonrasında toprak kütlelerinin yıkıldığını savunan da…

Binlerce yıl bu sorunun yanıtını aradık: Yeryüzü niye sarsılıyor

Övünç Şahin | ovuncsahin00@gmail.com/ Akdeniz Üniversitesi- “İnsan doğası gereği bilmek ister” der Aristoteles, Metafizik isimli kitabının girişinde. Bilmek, keşfetmek ve merak etmek, insanoğlunun gelişiminde hep kilit rol oynamıştır. Bizi diğer canlılardan ayıran zekâmız ve onu kullanış şeklimiz, içinde yaşadığımız dünyayı anlamımızı ve onu asgari düzeyde kontrol etmemizi sağlamıştır. Türümüzün gelişimi için de bizden sonraki kuşaklara bırakılacak en büyük miras yine bilmek, keşfetmek ve merak etmek olacaktır. İnsanoğlu hayatta kalabilmek için doğa ile çetin bir mücadele içerisine girmek zorunda kalmıştır. Özellikle yerküre ve üzerinde yaşayanların hayatlarına doğrudan etki eden bir kuvvet vardı ki insanlık tarihindeki en önemli rolü o oynadı. Bu dizginlenemez ve öngörülemez doğa olayı depremdi. Tüm çağlar boyunca deprem, tabii afetler içerisinde en çok korkulan felaket olarak karşımıza çıkmıştır. Önceden herhangi bir belirti sergilemeksizin bir anda gerçekleşen deprem, insana hayatta kalmak için çok az fırsat tanıyordu. Bir mağarada, bir ağaç kavuğunda ya da beton ve çelik karışımı bir binada yaşaması onu sarsıntıdan kurtaramazdı. Doğanın bu muhteşem gösterisi, insanoğlunun zihnine o derece yerleşmiştir ki inanç yapısına ve dünyayı algılama biçimlerine etki etmiş, mitlerine ve efsanelerine konu olmuştur. Bu doğa olayı Antik Dönem’den bugünlere kadar pek çok filozof, düşünür ve bilim insanınca merak edilmiş ve yorumlanmaya çalışılmıştır.

Haberin Devamı

Binlerce yıl bu sorunun yanıtını aradık: Yeryüzü niye sarsılıyor

Deprem, Yunan mitolojisinde Poseidon, Roma mitolojisinde Neptün’ün öfkesiyle açıklanıyordu. (Almanya’da bulunan bir heykel)

Miletli Thales

Eski medeniyetler rasyonel akıl yürütmenin öncesinde, dünyanın kökenini ve doğasını açıklamaya çalışırken genellikle tanrılara ve tanrılarla bağlantılı efsanelere başvururlardı. Bu sebeple pek çok olay gibi depremi de tanrıların birer eylemi olarak görüyorlardı. Ancak “inanç” temeline dayanan bu klasik düşünce sistemi, M.Ö. 6. yüzyılın başında değişime uğradı. Günümüzde Aydın’a bağlı Söke ilçesi sınırları içerisinde bulunan Balat köyü yakınlarındaki Milet’in geçmişi, tarih öncesi çağlara kadar gitse de en parlak dönemini M.Ö. 6. yüzyılda pozitif bilimin doğduğu dönemlerde yaşamıştır.1 Bu dönemde tabiatın işleyişini açıklamak ve onu anlamak için daha rasyonel fikirler geliştirilmeye başlandı. Bu hareketin kurucusu ise Miletli Thales’ti. Thales’ten önce deprem, Olympos tanrılarının içerisinde belki de en çok korkulan Poseidon’a atfediliyordu. “Toprağı sarsan” anlamına gelen “Enosigaios” sıfatlı tanrı2, üç dişli mızrağını (trident) yere vurduğunda toprağı sarsar, denizi allak bullak ederdi. Eski Yunan dünyasında, deprem için Poseidon’un öfkesinden başka çeşitli mitolojik hikâyelerde de depreme neden olan olaylar anlatılagelmiştir. Thales, dünyanın nasıl işlediğini natüralist bir bakış açısıyla açıklamaya çalışmıştı. Bu, Thales’in zamanına kadarki düşünce âleminde ilk defa olarak mitolojik öğeleri kullanmadan olayları açıklamaya çalışan düşünme sisteminin de başlangıcıydı. Thales’in deprem hakkındaki düşüncelerine dair bilgiler, günümüze kısa fragmanlar halinde ulaşmayı başarmıştır.3 Thales dâhil diğer doğa düşünürlerinin deprem hakkındaki yorumlarını Romalı filozof Seneca’nın Naturales Quaestiones (Doğa Araştırmaları) isimli eserinden öğreniyoruz. Yedi kitaptan oluşan eserin altıncı kitabı, depremlerin oluşumuna ve nedenlerine, aynı zamanda da Thales ve sonraki düşünürlerin fikirlerine ayrılmıştır. Seneca’nın aktardığına göre, Thales Dünya’yı suyun üzerinde duran bir kütle olarak kabul etmiş, yeryüzünün bir gemi gibi suyun üzerinde yüzdüğünü ve suyun kımıldamasıyla da depremlerin yaşandığını ileri sürmüştür.4 Ancak Thales’in bu teorisi kendisinden sonra gelen düşünürlerin pek dikkatini çekmemiş, hatta Seneca bile Thales’in teorisini yanlış ve saçma bulmuştur.

Haberin Devamı

Binlerce yıl bu sorunun yanıtını aradık: Yeryüzü niye sarsılıyor

Thales’in 4. yüzyıla ait bir büstünden yola çıkılarak yapılmış portresi.

Haberin Devamı

İlk model

Thales’in öğrencisi ve arkadaşı olan bir başka Miletli Anaximandros ise Dünya’nın bir davula benzediğini, çok ağır olduğunu, kendi kütlesi altında ezilerek kırıldığını ve depremlerin bu şekilde meydana geldiğini söylemiştir.6 Milet geleneğinin sonuncusu olan düşünür Anaxisimenes de, Thales ve Anaximandros’un düşüncelerini derleyip bir deprem kuramı oluşturmaya çalışmıştır. Anaxisimenes, nemli ya da kuru toprağın yağmur sonrası kırıldığını ve depremlerin bu kütlelerin yıkılmasından dolayı oluştuğunu söylemiştir.7 Anaximenes’in bu düşüncesi tarihteki ilk deprem oluşum modeli olarak kabul edilir. Yine Seneca’dan öğrendiğimize göre Sokrates’in de hocası olan Arkhelaos’a göre deprem, yer altında esen şiddetli rüzgârların taş küre içerisinde dolaşması sonucunda gerçekleşiyordu.

Haberin Devamı

Binlerce yıl bu sorunun yanıtını aradık: Yeryüzü niye sarsılıyor
Anaximandros, bir davul biçiminde düşündüğü Dünya’yı şekil üzerinde etrafındakilere anlatırken.

Aristoteles’in görüşleri

Antik dünyanın en büyük isimlerinden biri olan ve ortaya koyduğu düşünme sistemi ile yüzyıllarca bir otorite kabul edilen, Platon’un öğrencisi, Büyük İskender’in hocası Aristoteles ise Meteorologica isimli eserinde, kendisinden önceki düşünürlerin fikirlerini inceleyip kendi teorisini ortaya koymaya çalışmıştır. Dünyanın iç yapısını boşluklarla dolu, büyük ve küçük sayısız mağara odalarının bulunduğu bir sistem olarak düşünen Aristoteles, dünyanın hem içinde hem dışında çeşitli nedenlerle oluşan rüzgârlardan ve buharlaşmadan bahsetmiştir. Ona göre bu rüzgârlardan bazıları dünyanın boşluklu katmanlarının içerisine girer ve burada rüzgârların eşlik ettiği depremlere sebep olurdu.8

Haberin Devamı

Aristoteles ayrıca depremlerin hangi saatlerde, günün hangi zamanlarında ve hangi mevsimlerde gerçekleştiği üzerinde de durmuş hatta artçı depremlerden ve depremlerden önce gerçekleşen birtakım olaylardan da bahsetmiştir. Yer altından gelen sesler, gökyüzünde görülen düz çizgi gibi uzun bulutlar ve ay tutulmaları bunlara örnektir.9 Aristoteles’in oluşturduğu bu görüşler, yüzyıllar boyunca benimsenmiştir. Orta Çağ’da önce Avrupa’da sonra İslam dünyasında bilginler, kendi fikirlerini her zaman Aristoteles üzerine temellendirmişlerdir. Thales’in ilahi güçleri sorgulayarak başlattığı özgür düşünce yöntemi, Orta Çağ’da semavi dinlerin hâkimiyeti ile sona ermiştir. Bu dönemde depremler ile ilgili yeni kavramlar ve teoriler geliştirilememiştir. Orta Çağ bilginleri Aristoteles’in fikirlerini sorgulamaz bir otorite kabul etseler de inançları gereği tanrıyı depremlerin ilk doğaüstü nedeni olarak gördükleri için Aristoteles’in söylemi ikinci planda kalmıştır. Orta Çağ’ın en büyük düşünürlerinden, skolastik düşüncenin kurucusu Thomas Aquinas, depremlerin her zaman tanrının bir iradesi/gücü ya da cezası olduğunu söylemiş, sadece teolojik anlam dışında bir açıklamaya ihtiyaç duyarsa, hocası olarak kabul ettiği Aristoteles’in fikirlerine başvurmuştur.10 Thomas Aquinas’ın temelini attığı bu Hristiyan-Aristotelesçi düşünce hem Batı’da hem de Doğu’da egemen olmuştur. Modern çağların başında bu sisteme karşı yeni fikirler üretilmeye çalışılmış ve en sonunda 20. yüzyılda modern bilimin gelişimi ile bu sistem tamamen terk edilmiştir. Günümüzde bile modern bilimin paradigmaları, insanoğlunun deprem hakkında merak ettiği tüm soruları cevaplandıramamıştır. Bu sebeple, pozitif bilimin kurucusu olarak kabul edilen Thales’in çağlar öncesinden sorduğu sorular hâlâ cevap bekliyor ve gelecek kuşaklar için ilham kaynağı oluyor.