ArkeolojiBathonea: İstanbul’un bilgi deposu

Bathonea: İstanbul’un bilgi deposu

17.01.2025 - 04:10 | Son Güncellenme:

İstanbul’da, Küçükçekmece Gölü’nün Avcılar kıyısında İstanbul tarihi için önemli bir arkeolojik kazı çalışması var. Hellenistik Dönem’den Geç Osmanlı’ya kadar uzanan kalıntıların bulunduğu Bathonea Antik Kenti’ndeki kazılarla İstanbul tarihinin eksik parçaları tamamlanıyor.

Bathonea: İstanbul’un bilgi deposu

GÖRKEM EVCİ- Buradaki kazılarla Byzantion kentinin çevresindeki phylelerden biri tespit edilmiş oldu. M.Ö. 2. binyıla ait buluntular, İstanbul tarihine önemli katkılar yaptı. Bilinen bazı depremlerin arkeolojik kalıntılarına ulaşıldı. İstanbul’a ulaşan gemilerin rotalarına dair bilgiler ortaya çıktı.

Haberin Devamı

İstanbul’un tarihi zenginliğini uzun uzun anlatmaya gerek yoktur; yarımadada birkaç saatlik bir yürüyüş tarihin farklı katmanları arasında bir yolculuk için yeterli olur. Osmanlı’dan, Bizans’tan günümüze ulaşan anıtsal yapıları kentin dört bir yanında görebilir, şehrin farklı noktalarında genellikle “kurtarma” amacıyla yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan eserlere dair haberleri sık sık okuyabilirsiniz. Ancak İstanbul’da öyle bir yer var ki burası kentin tarihinin tüm çıplaklığı ile görülebildiği, asırlar öncesine ait bir yerleşimin yapıları arasında dolaşılabilen, İstanbul için tarih yapbozunun eksik parçalarının tamamlandığı, Hellenistik Dönem’den Roma’ya ve hatta Geç Osmanlı’ya kadar izlerin bulunduğu bir antik kent… Evet, İstanbul’da bir antik kent…

Haberin Devamı

Bathonea: İstanbul’un bilgi deposu

Küçükçekmece Gölü’nün Avcılar kıyısındayız. Tarlaların, ağaçlık bir alanın ortasında, biraz ötedeki yüksek binalarda yaşayanların belki henüz haberinin bile olmadığı, liman çevresinde gelişmiş, surlarla çevrili bir antik yerleşim burası; Bathonea. Burada 2009 yılından bu yana süren kazılarla İstanbul tarihinin yazılı belgelerden bilinen bazı önemli noktalarına dair arkeolojik kanıtlar doğuyor... Kentteki kazılar,  Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleceğe Miras Projesi ve  Mercedes-Benz Türk’ün katkılarıyla sürdürülüyor. Avcılar Belediyesi ile Marport’dan ayni yardımlar sağlanıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Kocaeli Üniversitesi adına yürütülen kazıların başkanı Prof. Dr. Şengül Aydıngün, buradaki buluntuların Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’e kadar uzandığını belirtiyor. İstanbul tarihinde tamamlanan eksik parçaları ise şöyle özetliyor: “M.Ö. 2. binyıl İstanbul’da neredeyse boştu. Biz burada İstanbul’un 2. binyılını da tespit ettik. Byzantion kentinin çevresindeki phylelerden biri tespit edilmiş oldu. Tarihte bilinen bazı depremlerin varlığı arkeolojik kanıtlarla desteklendi. Buradaki buluntular, Arap saldırılarıyla ilgili tarihsel kayıtları doğruladı. Burada Hitit, Miken, Kıbrıs, Balkan seramikleri aynı konteksten geldi. İstanbul’un bu noktalarla bağlantısını gösteren kanıtlar bulunmuş oldu. En az 18 Hitit testisi parçası ile heykelcikler var; İstanbul’a Hitit mallarının geldiğinin ilk kanıtları… O yüzden burası bir bilgi deposu.”

Haberin Devamı

Bathonea: İstanbul’un bilgi deposu

İstanbul’un ilk hastanesi

Bu bilgi deposunun kapısını yavaş yavaş aralayalım. Kazılar, kentin sur içinde kalan bölümünde sürdürülüyor. Kalıntılarını gördüğümüz, henüz az bir kısmı toprak altından çıkarılan, ilk evresi 4.-5. yüzyıla kadar uzanan büyük bir yapının kenarında duruyoruz. Kazı Başkan Yardımcısı Ayberk Enez, bu çok katlı yapının önceleri kilise olarak düşünüldüğünü söylüyor. Ancak yapının planı ve içinden çıkan buluntular, başka bir şey anlatıyor burada çalışan arkeologlara: “İlaç üretimiyle ilgili buluntular ortaya çıktı. Yüzlerce ilaç şişesi. Bazılarının içinde ilaç kalıntısı olduğu TÜBİTAK tarafından da onaylandı. Bu kaplar oldukça kalın, seramik kaplar. Hierapolis ve  Laodikeia’da da benzerleri var. Plan tipi, tedavi merkezi yapılarının plan tipine uygun. Çıkan içerik de buna uygun. Ama bu yapının üç evresi var. İlk evre dini bir yapı ya da kamusal bir yapı. Sonra tedavi işlevi var.” 

Haberin Devamı

Yapı, daha sonra da bir işlik işlevi kazanmış. Bununla ilgili de yapıda sıvı toplama kapları görülüyor. Ayberk Enez, buradaki üretim sürecini de şöyle anlatıyor: “Üzümleri alıp sıkıyorlar, muhtemelen ayakla eziyorlar. Ortaya toplanan şırayı birinci kaba koyuyorlar. Kaplar arasında geçiş var. Doldukça bir alttaki kaba geçiyor. Bu sırada posalı kısım çöküyor ve filtre edilmiş oluyor. Sıvı en alttaki bölüme gelince de buradan alınıyor. Bunun içerisinde in situ durumda (yerinde) altı amfora çıktı.

Prof. Dr. Aydıngün, yapının İmparator Konstantin tarafından yaptırıldığını düşündüklerini söylüyor: “Sonrasında yapı yıkılıyor, tekrar bir kullanım aşaması var. O dönemde bir taraftan ilaç yapıldığını, bir taraftan hasta tedavi edildiğini düşünüyoruz, Jüstinyen döneminde. Dünyada ilk kez tek bir noktada yüzlerce, binlerce ilaç şişesinin bulunduğu bir yer burası. Bir yüzyıl içinde tekrar yıkım var. Deprem ya da Emevi saldırısı olduğunu düşünüyorum. Ondan sonra Arap saldırıları zaten bütün Anadolu’yu ve dünyayı yok ediyor. 7-8. yüzyılda bir boşluk var burada. 9. yüzyıldan sonra tekrar canlanma oluyor. İşlikler oluşuyor.”

Haberin Devamı

Bathonea: İstanbul’un bilgi deposu

Martyrion ve mezarlar

Kentte ikinci durağımız Martyrion. Yani kutsallık atfedilen bir din büyüğüne adanmış, onun mezarının bulunduğu dinî bir yapı. Kazı Başkan Yardımcısı Enez, bu yapının zemininde dönemi için oldukça nitelikli bir opus sectile örneği bulunduğunu kaydediyor: “Akdeniz’in farklı noktalarından getirilen taşlar kullanılmış. İşçiliği iyi bir yer döşemesi bu. 6. yüzyıla tarihleniyor. Tuğlaları ‘damgalı’ dediğimiz işaretlenmiş tuğlalar.” Enez, buradaki yapılardan çok fazla damgalı tuğla çıktığını, in situ durumda olanlar hariç iki yapıdan çıkan toplam damgalı tuğla sayısının yaklaşık 700 tane olduğunu belirtiyor.

Martyrion’da yürütülen kazılarda mezarlar bulunmuş ama henüz yapının atfedildiği kişiye ait mezara ulaşılamamış. Bizans mezarlarından çok buluntu çıkmadığını belirten Başkent Üniversitesi’nden Doç. Dr. Haldun Aydıngün, “Bunlar basit mezarlar. Özellikle yetişkinlerin mezarları buluntu açısından zayıftır. Çocuk mezarları daha zengin. Bileziği, küpesi, kolyesi üzerinde geliyor” diyor. Haldun Aydıngün’ün verdiği bilgilere göre burada uzun yıllar defin işlemleri devam etmiş. Bu nedenle daha geç döneme ait mezarlara da rastlanıyor.

Bathonea: İstanbul’un bilgi deposu

‘Gümrük’ binası

Bathonea’da göl kıyısına doğru ilerliyoruz. Önemli buluntuların çıktığı, ticaretle ilgili bir işlevi olduğu anlaşılan, “gümrük” diyebileceğimiz bir yapı bulunuyor kentte. Burada ticari hayatla, kayıtla ilişkilendirilebilecek mühür, terazi aksamı gibi küçük buluntular ele geçmiş. Geçtiğimiz yıllarda çok konuşulan yaklaşık 1500-1600 yıllık yazı takımı da işte bu yapıdan çıkan eserler arasında. İkisi kemik, biri bronz toplam üç kalem bulunmuş buradaki kazılarda.

Şengül Aydıngün, bu yapıların ender bulunduğunu belirtiyor: “Çıkan malzemeler bize buranın bir gümrük yapısı olduğunu söylüyor. Burada üretilen ilaçlar ya da şaraplar buradan gidiyor, buraya gelen mallar var. Limanın yakınındaki bu binada giren ve çıkan ürünlerin kayıt işlemleri yapılmış olmalı.”

Ayberk Enez, iskeleden gelen malzemeyi, bu alana yönlendiren bir duvar sistemi olduğunu gösteriyor: “Bu duvarı takip edip bu alana geliyorsunuz. Buradan geçip daha sonra diğer yapılara gidiyorsunuz. Burada 5. yüzyıl sikkesi de bulduk. Bir yangın tabakası var. Oradan gelen malzemeler de 620-670 dönemine tekabül ediyor.”

Kentte büyük bir sarnıç yapısı da var. Şengül Aydıngün, sarnıcın 4. yüzyılda Konstantin tarafından inşa ettirilmeye başlandığını kaydediyor: “Bu İstanbul’un en eski sarnıcı. 6. yüzyılda depremde yıkılmış. Tam dolu olduğunda 7000 metreküp su aldığını hesapladık. Bu da 10-15 bin kişinin hiç su olmasa iki ay harcayabileceği kadar su anlamına geliyor.” Bu yapının yakınlarında bir de hamam olduğu düşünülen ancak henüz kazısı yapılmamış kalıntılar var.

İstanbul’un birçok yerinde toprağın altında bizi tarihin beklediğini, en azından çeşitli inşa faaliyetleri sırasında ortaya çıkanlardan biliyoruz. Bathonea’nın en büyük avantajı, bu tarihi yapıların üzerinde modern yapılaşmanın bulunmaması ve bazılarının kalıntıları toprağın üzerinde bulunan bu yapılara daha zahmetsiz ve bütüncül olarak ulaşılabilmesi. Her gün civarından binlerce kişinin geçtiği, hemen ötesinde çok katlı modern binaların yükseldiği, Hellenistik Dönem’den Geç Osmanlı’ya kadar kültürel mirasa ev sahipliği yapan Bathonea aslında “İstanbul nedir?” sorusunun da yanıtlarından biri. Hem saydığım tüm bu özellikleri hem de buradan çıkan arkeolojik kanıtlar ile… Bathonea bir gün ziyarete açıldığında İstanbullulara aslında “nerede” yaşadıklarını daha iyi anlatacak.

Bathonea: İstanbul’un bilgi deposu

Bir höyük gibi…

Şengül Hoca, buranın henüz kentin isminin Byzantion olduğu dönemlerde, merkeze bağlı üç phyleden biri olduğunu söylüyor: “Varlığı biliniyordu ancak izler de bunu gösteriyor. Kentin en dış sınırı buradan geçiyor. Çok fazla Hellenistik malzeme var. Daha alt tabakalara da inmedik. Kazılar ilerledikçe daha fazla Hellenistik malzeme ile karşılaşacağız. Burası bir höyük gibi.  Neolitik’ten itibaren birçok dönem var. 7. yüzyıldan sonra nüfus düşüyor. Galiba 557 depreminden sonra kent toparlandı ama bir yüzyıl sonra Arap akınları buradaki canlılığı bitirdi. Bu saldırıların izlerini görüyoruz. Son olarak da 1800’lerin sonlarında Balkanlardan gelenler buradaki kalıntıları da kullanarak çiftlik inşa ediyorlar. Bu Osmanlı çiftliği hakkında da bilimsel çalışmalar yapılacak.” 

Su altındaki kalıntılar

Bathonea kalıntıları yalnızca karada değil… Küçükçekmece Gölü içerisinde de antik liman kalıntıları ve bir deniz feneri bulunuyor. Liman kalıntıları, gölün içerisinde kalmış olan taban taşları. Su altı araştırmaları Akdeniz Üniversitesinden Doç. Dr. Hakan Öniz ve ekibi tarafından yürütülen gölün kirlilik derecesinin çok yüksek olması nedeniyle su altı kazısı yapmanın şimdilik mümkün olmadığı belirtiliyor. Ancak jeoradar görüntülerinde üç iskele alanında göle doğru uzanan 10-15 metre kalıntılar olduğu biliniyor.

Parçalanan tarih, yeniden birleşiyor

Bir antik kentte kazı çalışmaları, toprağı kazıp yapıları ve küçük buluntuları ortaya çıkarmakla bitmiyor. Geri kalan işlemleri de görmek için kazı evinin yolunu tutuyoruz. Burada Medeniyet Üniversitesinden Dr. Ömer Turan ve Gelişim Üniversitesinden Dr. Hasan Değirmenci’nin adli tıp ve zooarkeoloji laboratuvar çalışmaları ile Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ülkü Kara’nın denetiminde restorasyon ve laboratuvar çalışmalarının yapıldığı bölümü de ziyaret edip bilgi alıyoruz.

Bathonea’dan çıkan büyük amforalar da burada yeniden birleştiriliyor. Bunun için de küçük bir kum havuzu kullanılıyor. Bu da amforaların ilk yapıştırıldığı sırada sabitlenebilmesi için küçük ama etkili bir teknik. Bu şekilde amforalar kaymadan yapıştırılabiliyor. 

Bathonea: İstanbul’un bilgi deposu

Bir başka evre: Osmanlı Dönemi çiftliği

Bathonea’da kazı çalışmalarının sürdüğü alandan yaklaşık 500 metre ileride üç nefli olduğu düşünülen bir kilise kalıntısı var. Kilise yıkılıp işlevini yitirdikten sonra burasının 10-11. yüzyılda Bizans Dönemi’nde mezarlık olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Yapının orijinali 6. yüzyıla tarihleniyor. Ancak büyük ihtimalle başka bir yapıdan taşınarak getirilmiş olan 4. yüzyıla ait devşirme parçalar da var. Aynı bölgede bir de Geç Osmanlı Dönemi’nde kullanılan çiftlik yapıları, evler, ahırlar var. Bu yapılarda da kiliseden malzemeler devşirme olarak kullanılmış. Ayberk Enez, bu bölgenin 19. yüzyıl haritalarında Ali Bey Çiftliği olarak eski haritalarda yer aldığını belirtiyor.

Çiftlikle bağlantılı bir Osmanlı yolu da var. Aydıngün bu yolun altında başka bir tabaka olup olmadığını görmek için sondaj açtıkları ve altta bir Roma yolu buldukları bilgisini paylaşıyor. Osmanlı Dönemi’nde de bu yol revize edilerek kullanılmaya devam edilmiş. Yol, günümüzde de Ecdad Yolu olarak tanımlanıyor.

Çeşit bakımından ana limanla aynı

Kazı Başkan Yardımcısı Ülkü Kara’nın verdiği bilgilere göre antik kentten en çok seramik malzeme çıkıyor. Bunlar da amforalar, pitoslar, künkler, günlük kullanım malzemeleri, kiremitler, tuğlalar…  Kara, gelen bu buluntuların yarısının amfora olduğunu belirtiyor: “Bu da ticari emtia taşınmasından kaynaklanıyor. İstanbul’un ana limanı Theodosius Limanı’nda ne varsa, aynısı çeşit olarak burada da var. Bu kıymetli bir şey. Burasının önemli bir varış ve aktarma noktası olduğunu gösteriyor. Ege adalarından, Anadolu kıyılarından, Kuşadası’ndan, Muğla’dan gelen amforalar var. Zeytinyağı ve şarap taşınıyor. Mersin, Osmaniye tarafından, Beyrut’tan, Tunus’tan, Gürcistan’dan, Akdeniz’in neredeyse her yerinden amforalar var.”