22.05.2023 - 02:54 | Son Güncellenme:
Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur
Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur | haluksaglamtimur@gmail.com- İnsanlar tarafından oynanan en eski oyunlar, kilden, ağaçtan, taştan veya aşık kemiğinden yapılmış basit nesnelerden üretilmişlerdir. Erken dönemlerden başlayarak oyun taşı olarak tohum veya basit çakıl taşlarının kullanıldığını da söyleyebiliriz. Bu nedenle kazılarda ortaya çıkartılan buluntuları bazen oyun objeleri olarak tanımlamak zor olur. Oyun taşı olarak tanımlanabilir objeler olması açısından aşık kemiğini diğer nesnelerden ayrı tutmak gerekir. Keçi, koyun ve domuzdan elde edilen aşık kemikleri küçük olup birden fazlası avuç içinde tutulabildiği için genellikle oyun nesnesi olarak tercih edilmiş. Büyükbaş hayvanlara ait olan büyük aşık kemikleri ise daha çok bir zar gibi oyun başlangıcı için kullanılmış. Üretim araçlarının gelişmesiyle, toplum yaşamındaki günlük gereksinimlerin dışında boş zaman, statü ve prestij gereksinimleri, oyun ve oyun çeşitlerinin toplum yaşantısındaki önemini artmıştır. Oyunlar, günlük yaşamın ve kültürün önemli bir parçasına dönüştüğünde, yönetici sınıfa ait daha gelişmiş, belirgin kuralları olan oyunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Erken dönemlere tarihlenen bazı oyun nesnelerinin veya daha gelişkin olan masa oyunlarının tam olarak nasıl oynandığı söylemek güçtür. Oyunların çoğunda toprağa çizilmiş veya oyulmuş sıralı çukurların kullanılması, bazılarında üzeri çizilmiş tekstil veya deri gibi bozulabilir malzemelerin tercih edilmesi, oyunların arkeolojik olarak kanıtlanmasını neredeyse imkânsız kılar. Bununla birlikte M.Ö. 3. binyıl ile birlikte oyun setleri veya oyun taşları, Mezopotamya ve çevre bölgelerde gelişen kültürel ve ticari ilişkilerin sonucu olarak bölgelerarası dolaşan lüks mallar arasına girmeye başlamıştır. Oyun taşı olarak tanımlanan nesnelerin genellikle zengin buluntulara sahip mezarlarda statü nesneleri ile birlikte bulunması bu durumu kanıtlamaktadır.
Siirt-Başur Höyük
Başur Höyük, Siirt’in Aktaş köyüne bağlı Bakır mezrası sınırları içerisinde yer alıyor. Siirt merkezden uzaklığı yaklaşık 20 kilometredir. İsmini kenarında bulunduğu Başur Çayı’ndan alan höyükte, Ilısu Barajı ve HES Projesi kapsamında 2007 yılında başlayan arkeolojik kazı çalışmaları, baraj sularının yükselmeye başladığı 2019 yılına kadar devam etti. 2011 ve 2019 yılları arasında yürütülen arkeolojik kazılarda, Erken Tunç Çağı I Dönemi’ne tarihlenen dokuzu taş sandık, diğerleri toprak olmak üzere 18 mezar açığa çıkartıldı. Mezarlarda boyalı ve boyasız çanak çömlekler, metalden üretilmiş mızrak ile çeşitli törensel nesneler, mühürler ve sayıları yüz binleri bulan çeşitli türde taşlardan üretilmiş boncuklar ortaya çıkarıldı. Mezarlarda bulunan tekstil parçalarından alınan karbon örnekleri mezarların, M.Ö. 3100-2900 tarihleri arasına ait olduğunu gösteriyor.
Mezardan çıkan taşlar
9 No’lu mezarda karşılıklı oynanan bir oyuna ait oyun taşları olduğu düşünülen çeşitli taşlardan yapılmış, 40 adet küçük nesne ortaya çıkarılmıştır. Erken Tunç Çağı I’in başlarına tarihlenen bir mezarda ele geçen oyun taşları ile Güneydoğu Anadolu coğrafyasında ilk kez karşılaşılmıştır. Bu oyun taşlarının benzerleri Tell Brak (Suriye) veya Cemdet Nasr (Irak) gibi Mezopotamya’daki birçok kazıda ortaya çıkartılmasına rağmen bunların bir kısmı tek obje olarak ele geçtiği için sayı taşı olarak da adlandırılmıştır. Başur Höyük taşlarının dağılımı ve sayıları, taşların üretimi ve bunlarla oynanan oyunda dört sayısının bir çıkış noktası olabileceğini gösteriyor. Mezarda dört domuz, dört köpek, dört piramidal taş, dört beyaz mermi çekirdeği şeklinde taş, dört yuvarlak taş (üçü beyaz, biri siyah), dört yuvarlak, içi beyaz deniz kabuğu, üzeri iki siyah taş kaplama obje, 14 siyah mermi çekirdeği şeklinde taş ve bir zar ortaya çıkartılmıştır. Oyun taşlarındaki her grubun farklı renklerde taştan üretilmesi bunların oyun stratejisi açısından renklerle de bir ilişkisi olabileceğini akla getiriyor. Oyun, muhtemelen iki oyuncu arasında oynanıyordu. Taşların şekillerinin yanı sıra, renklerinin de farklı olması karşılıklı oynanan bir oyunun göstergesi olabilir. Ancak sayısı en çok olan mermi çekirdeği şeklindeki siyah/ gri taşların aynı renkte olması ilginçtir. Bu mermi biçimli taşların, ortak taşlar olduğu, yani oyunculardan herhangi birine ait olmadığı düşünülüyor. Bunlar, belirli bir oyuncuya ait olduğu anlaşılan domuz, köpek, piramit ve yuvarlak taşlar üzerine kurulan oyunda, oyunculardan her birinin diğerine üstünlük kurmak amacıyla, almaya çalıştığı taş gurubuna ait olmalıdır. Yuvarlak ve oval taşlar dışındaki oyun taşlarının altları, düz bir zemin üzerinde duracak şekilde düzeltilmiştir. Bu da oyunun, Ur Kralı oyununda olduğu gibi üzerinde çizim ve desenler olan düz bir zeminde oynandığını düşündürüyor. Başur Höyük oyununda, zarı andıran bir taşın bulunması, oyunun bu taş tarafından yönlendirildiğini gösteriyor. Ancak bildiğimiz anlamdaki zardan farklı olan, hemen hemen kare şeklindeki bu zarın köşelerinde ve bunların arasında dokuz adet küçük yumru bulunuyor. Oyun taşlarının yakınında karbonize olmuş ahşap parçaları bulunmuş ancak sağlam olarak ele geçmediği için oyunda kullanılıp kullanılmadığı anlaşılamamıştır. Oyunun toprak yüzeyine veya bir tekstil parçasına çizilmiş bir desen üzerinde oynanmış olabileceği düşünülse de taşların hiçbirinde özellikle tabanlarında bir sürtünme veya aşınma izine rastlanmamıştır. Daha önce kullanılmamış oldukları düşünülen bu oyun taşları, gömü hediyesi olarak yapılmış olabilir.
Eğitsel işlev
Mezarlardaki buluntular, yerleşim yerinde bazı sınıfsal farklar olduğunu akla getiriyor. Mezarın içerisinde bulunan oyun taşları, binlerce boncuk, yüzlerce kap ve metal eser, bunların muhtemelen ticaretle zenginleşmiş yerel elitlere veya yönetici sınıfa mensup olduğunu gösteriyor. Bu tür oyunlarla, yönetici sınıfa ait çocuklar veya gençler planlama, strateji, taktik veya savaş esaslı zekâ oyunu gibi unsurları öğrenmiş olmalı. Günümüzde bilinen gelişmiş zekâ oyunlarının ataları sayılan bu oyun taşları, Anadolu’nun henüz yazı ile tanışmadığı bir dönemde kısmen eğitsel anlamda kullanılmış olabilir.
Başur Höyük oyun taşları hakkında ilk düşüncemiz, bunların bir av, yarış ve strateji oyununa ait olabileceği yönündedir. Bu görüşümüzü destekleyen en büyük etken, taşlar arasında ön plana çıkan ana figürlerin domuz ve köpekler olmasıdır. Bu nedenle bu oyun setini “Domuzlar ve Köpekler” olarak adlandırdık. Mermi çekirdeği şeklindeki sayı taşlarının çokluğu, renk ve sayı olarak dengesiz dağılımı ise oyunun nasıl oynandığı hakkında doğru tahmin yapmayı zorlaştırıyor. Oyun tahtasının ele geçmemesi sebebiyle bu oyunun nasıl oynandığını söylemek şimdilik zor. Başka kazılarda, yeni ve benzer buluntular ortaya çıkıncaya kadar beklemek zorundayız. Son derece karmaşık özellikler sergileyen bir oyun setinin bulunmuş olması, bu tür oyunların kökeninde, Anadolu topraklarındaki kültürlerin de yer almış olabileceğini gösteriyor. Zira M.Ö. 3100- 2900/2800 tarihlenen oyun taşları, Yakın Doğu’nun en erken figüratif oyun taşları olmaya adaydır.