15.12.2024 - 05:15 | Son Güncellenme:
Bahri Doğukan Şahin
Bahri Doğukan Şahin - Antik dünyanın günümüzde ikisi Türkiye sınırları içinde kalmış olan ve bir dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun hepsine birden ev sahipliği yaptığı yedi harikasından geriye pek de bir şey kalmadı.
İzmir’deki Efes Antik Kenti’nde kalıntılarını gördüğümüz Artemis Tapınağı ve Bodrum’da izlerini bulduğumuz Halikarnas Mozolesi, ülkemiz sınırları içinde kalan antik yedi harika arasındadır. Rodos Adası’nda bulunan ve Rodos Heykeli olarak bilinen devasa heykelden ise günümüze çizimler haricinde hiçbir şey kalmamıştır.
Mısır’ın önemli ticaret ve liman kenti İskenderiye’de bir zamanlar ihtişamlı bir şekilde ayakta duran İskenderiye Feneri ve Yunanistan’ın Olimpia kentinde bulunan muazzam büyüklükteki Zeus Heykeli de yine Antik Dönem’in en gözde yapıları arasında yer alıyordu. Zeus Heykeli’nin daha sonra sökülerek Konstantinopolis’te yeniden inşa edildiği de tarih sahnesinde karşımıza çıkan bilgiler arasında yer alır.
Bugün Irak sınırları içinde yer alan El-Hille ve Nineveh şehirlerinden birinde olduğu rivayet edilen Babil’in Asma Bahçeleri, varlığı henüz tam olarak kanıtlanamasa da Antik Çağ’ın yedi harikasından biri olarak anılmaya ve hakkında pek çok öykü anlatılmaya devam eder. Gerçekliği tartışma konusu olsa da binlerce yıldır çizimlere konu olur ve nesiller boyu süregelir.
Antik yedi harikadan günümüze kalmış olan ve hâlâ varlığını sürdüren bir eser vardır: Keops Piramidi. Bugün görkemli bir şekilde ayaktadır ve Mısır piramitleri her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlamaya devam eder.
Devasa bir tapınak
Antik dünyada “yedi harika” bilinirken sekizinci harika için de pek çok talip vardı elbette. Bunlar arasında sayabileceğimiz en önemli yapılardan biri ise şüphesiz günümüzde Kapıdağ Yarımadası içinde bulunan, Roma Dönemi’nde zengin bir kent hüviyetine sahip olan Kyzikos’taki Hadrian Tapınağı’dır. Tapınak öylesine büyüktür ki yakınlardaki Marmara Denizi’nde yol alan gemiciler tapınağın büyüklüğü karşısında hayrete düşer. Ormanlık bir alanda göğü delerek yükselen tapınağın gemiciler için fener görevi gördüğü söylenir.
Olasılıkla Zeus (Roma’da Jüpiter) adına inşa edilmeye başlanan tapınak, sonrasında Hadrian Tapınağı olarak adlandırılmıştır. Anadolu’yu ziyaret eden Roma İmparatoru Hadrian, M.S. 123-124 yılında Kyzikos kentini de ziyaret eder ve tapınağı inşa halindeyken görür. Kente maddi yardımda bulunan imparatoru onurlandırmak adına bu ismin verildiği ifade edilir.
Anadolu’da İmparator Hadrian’a atfedilen dört tapınaktan biri olan Kyzikos Hadrian Tapınağı öylesine muazzam bir yapıdır ki Anadolu’da bulunan ve döneminde görkemiyle herkesi büyüleyen Efes Artemis Tapınağı, Didyma Apollon Tapınağı ve Apollon Smintheus Tapınağı’ndan çok daha büyüktür. 116x62 metre ölçülerine sahip tapınağın, Atina’da bulunan Zeus Tapınağı’ndan da büyük olduğu söylenir. Bu sebepledir ki kimi yerlerde “dünyanın sekizinci harikası” olarak anılır.
Bugün, Balıkesir’in Erdek sınırları içinde kalan Hadrian Tapınağı ne yazık ki günümüze dek ulaşamamıştır. Antik Dönem’de yaşanan depremler sonucunda yıkılan tapınaktan geriye kalan parçalar, Erdek Açık Hava Müzesi ve Bandırma Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Her iki müzeye ait tanıtım yazılarımızı da yine dergimizin önceki sayılarında bulabilirsiniz. Tapınağın bulunduğu yerde kalan mimari parçalar ve tonozlu temeller ise arkeoloji meraklılarının ilgisini çekmeye devam ediyor. Özellikle devasa boyutuyla dikkat çeken Korinth başlı sütun antik kentin simgesi haline gelmiş durumda.
Kent ortaya çıkmayı bekliyor
1930’lu yıllarda yerli ve yabancı arkeologlar tarafından yüzey araştırmaları yapılan Kyzikos’ta ilk sistematik kazılar Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal tarafından gerçekleştirildi. Son yıllarda ise Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Nurettin Koçhan yönetiminde kazılara devam edildi. Hadrian Tapınağı çevresinde yoğunlaşan kazılar kentin ormanlık alanda kalan kısımlarında gerçekleştirilmedi. Bu sebeple kentin büyük çoğunluğunun toprak altında keşfedilmeyi beklediğini söylemek doğru olacaktır. Büyük bir amfitiyatroya, tiyatroya, meclis binasına, akropole, çeşmelere ve limanlara sahip olduğu saptanan Kyzikos’un kazılar genişledikçe ne kadar büyük bir kent olduğu zamanla daha iyi idrak edilecektir.
Antik çeşmeye hayat veren dokunuş
Antalya’da yer alan Perge Antik Kenti’nde yaklaşık iki yıl önce başlatılan antik “Kestros Çeşmesi”ndeki su akıtma çalışmaları tamamlandı. M.S. 2. yüzyılda İmparator Hadrianus döneminde yapıldığı bilinen çeşmenden 1800 yıl sonra yeniden su akıtılmaya başlandı.
Kestros Çeşmesi, Antik Dönem’de şehrin üç kilometre doğusundan geçen Kestros Nehri, günümüzdeki adıyla Aksu Çayı’ndan alınan suyu kentin ortasına taşıyor. Çeşmenin üzerindeki uzanmış tanrı figürü de nehir tanrısı Kestros’u simgeliyor.
Perge Antik Kenti Kazı Başkan Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Aytaç Dönmez, şu bilgileri paylaştı: “Çeşmenin aslında en önemli özelliği; oluğundan akan su ilk önce bir havuzda toplanıyor. Ardından da yaklaşık 700 metre uzunluğunda bir kanaldan güneye doğru akıyor. Çalışmaların ilk etabında yalnızca kavşağa kadar olan bölümünü, 100 metrelik bir bölümünü yeniden yaptık onarım ve konservasyon çalışmalarıyla sağlamlaştırdık. Çeşmedeki ilk çalışmalarımız orijinal malzeme üzerinden ilerledi. Var olan malzemeler üzerinde sadece bakım onarım çalışmaları yaptık. Suyu yine döneminde olduğu gibi aynı kaynaktan alıyoruz. İkinci etaptaki hedefimiz de çeşmenin bütüncül bir restorasyonunu yapmak. Kazılarda ortaya çıkaracağımız yeni mimari bulgularla çeşmenin üçüncü aşama restorasyonunu yapmayı planlıyoruz.”
‘Dağların yerini tutmuş’
Antik Dönem’de Roma tarihçisi olarak bildiğimiz İznikli Cassius Dio, bu tapınaktan “Mevcut yapıların en güzeli ve en büyük tapınak” olarak bahsederken, M.S. 2. yüzyıl yazarlarından, günümüzde Adıyaman sınırları içinde kalan Samsat’ta doğmuş olan Loukianos da tapınağın İmparator Hadrian onuruna inşa edildiğini aktarır. Ünlü Yunan hatip ve sofist Aelius Aristides tapınak hakkındaki söylevinde şöyle der: “Öylesine büyük bir tapınak yapmışsınız ki, dağların yerini tutmuş, gemiciler, kentleri dağlardan tanır ama bu kent tapınaktan tanınıyor.”
Anconalı Cyriacus ise 1431’de tapınağın 33 sütunu ve çatısıyla birlikte ayakta olduğunu tespit etmiştir. Gravürlere yansıyan bu görüntüler eşliğinde tapınaktan kalan parçalara bakıldığında yapının ihtişamı daha net anlaşılmaktadır. Cyriacus, 1444’teki ziyaretinin ardından ise sütunların ve duvarların büyük oranda tahrip olduğunu belirten notlar alır.