Yaşları kocaman, yürekleri çocuk! 'Hababam Sınıfı'nı kurdu: Tek hayalleri Üç Büyükler
Çocuk gelişimi üzerine özel eğitim ve yaratıcı drama alanlarında eğitimler aldı. Ancak hayatını ve hayata bakış açısını değiştiren şey kurum müdüründen gelen bir rica oldu. Şimdi yaşları kocaman olsa da yürekleri çocuk olan zihinsel engelli bireylere öğretmenlik yapan Zeynep Bulut, kurduğu 'Hababam Sınıfı'yla onların hayatına dokunuyor. "Sevgileri öyle saf ki insan başka dosta ihtiyaç duymuyor" diyen Zeynep öğretmen, hikâyesini ve öğrencilerini SEN ANLAT için anlattı.
Melike Sarıkaya / Milliyet.com.tr - Zihinsel engelli bireylerin eğitiminde görev alan öğretmenler, yalnızca bilgi aktaran kişiler değil, aynı zamanda öğrencilerinin dünyasını değiştiren kahramanlardır. Zihin yaşı 5 ila 8 olan, ileri yaş zihinsel engelli öğrencilerle çalışan Zeynep öğretmen, bu özel sorumluluğu sadece bir meslek olarak görmeyip her öğrencisinin küçük başarılarını büyük bir sevgi ve sabırla kucaklayan isimlerden biri. Zeynep öğretmenin sabrı, özverisi ve sevgisi, öğrencilerinin hayatlarına dokunmanın ötesinde, topluma engelli bireylerin potansiyelini gösterme fırsatı sunuyor. Onların her gelişimini büyük bir sevgiyle takip eden ve bu süreçte yaşadığı güzel anları sosyal medyada paylaşan Zeynep öğretmen, insanlara engelliliğin bir sınır değil, aşılması gereken bir engel olduğunu hatırlatırken bu bireylerin sahip oldukları potansiyeli ve değerlerini daha görünür hale getiriyor. Zeynep Bulut, öğrencileriyle sevgi dolu hikayesini ve birlikte kat ettikleri yolları 'SEN ANLAT' okuyucuları için anlattı.
'GÖZLERİNDEKİ IŞIK, BÜTÜN KARAMSARLIĞIMI AYDINLATTI'
Zeynep Bulut özel eğitim ve yaratıcı drama alanlarında eğitimler almış bir çocuk gelişimi uzmanı. Küçük çocuklara yaratıcı drama alanında kurslar açmaya çalışırken kurum müdüründen gelen bir rica ise hayatını değiştirdi. Zeynep'in küçük çocuklarla olan iletişimi müdürünün dikkatini çekti ve engelli bireylerle çalışmasının daha güzel olabileceğini söyledi. Sözlerinin devamında Zeynep Bulut’a engelli bireylerle çalışması için ricada bulundu. Bu teklif Zeynep öğretmeni ilk etapta korkuttu. Hayatında özel bir arkadaşı bile olmamıştı. Çocuk gelişimi okuyup stajlarında engelli çocuklarla karşılaşsa da nasıl iletişim kuracağını bile bilmiyordu. "Yapamam" diye düşündü ve korktu. "Daha sonra yaşları 18 - 55 arasında fakat zihin yaşları 5 – 8 arasında olan, 20’nin üzerinde bir çocuk grubunun sınıfına girdim ama karamsardım. 'İki gün denerim daha sonra devam etmem' diye düşünüyordum. Sınıfa girdiğimde hepsinin bir anda bana bakması, gözlerindeki ışığın parlaması… O duyguyu tarif bile edemem. Gözlerindeki ışık tüm karamsarlığımı aydınlattı birden" diyen Zeynep Bulut bu andan sonra sınıftaki yaşları kocaman olsa da yürekleri çocuk olan bu kişilerin öğretmeni olmak istediğine karar verdi.
Sınıfa girdiği ilk günden itibaren 5 sene geçti. Zeynep Bulut, hâlâ beraber olduğu öğrencileriyle çeşitli aktiviteler yaparak sevgi dilini keşfetmeye devam ediyor:
"Onlarla ilk derse girdiğimde etkinlikler yapıyorduk ama şu dikkatimi çekti. Zaten bu çocuklar bu zamana kadar o kadar çok rehabilitasyona gittikleri için her şeyi öğrenmişler. Önlerine sürekli boyamalar koyulmuş, etkinlikler yapılmış. Ben etkinlikler yaptırsam da onlar hep benim nasıl davrandığıma odaklandılar. Öğrettiğim şeyden daha çok benim davranışlarım, onları daha çok mutlu etmeye başladı. Biz de böylece hep beraber sevgi dilini keşfettik. Her şeyi sevgi dolu yapmaya çalıştık. Bu şekilde tiyatrolar çıkarttık, etkinlikler yaptık. Gösterilerini resimlerini, boyamalarını sergilediler. Daha sonra da sosyal ortamlara girdik. Sınıf içindeki eğitimimizi dışarıya taşıdık."
'ÖĞRETMENDEN ÇOK ARKADAŞA İHTİYAÇLARI VAR'
Engelli bireylerin 3 yaşından itibaren rehabilitasyon merkezlerine gittiklerini ve oradan öğrenebilecekleri her şeyi öğrencilerin öğrendiğini söyleyen Zeynep öğretmen bu sebeple sırf vakit dolsun diye etkinlikler yapmak değil farkındalık yaratmak istiyordu. Bu sebeple öğrencilerine öğretmen olarak değil, arkadaş olarak yaklaşmaya başladı. Öğrencilerinin ihtiyaçlarının bu olduğunu fark etmişti. İçindeki öğretmeni asla öldürmedi, onlara yol gösterirken dostluk etti: "Öğretmenliğim hep geri planda kaldı. Bunun için sadece sınıf içerisinde değil, dışarıda da paylaşımlar yaptık. Ben öğrencilerimin, Kocaeli’nin Karamürsel ilçesinin çocukları olmasına rağmen sınıf dışında beraber vakit geçirmediklerini fark ettim. Ders bitince hepsi evlerine dağılıyordu. Ben onlara bir gün ‘Okuldan sonra çay içmeye gidelim’ dedim. Biz çay içmeye gittik ama onlar çok şaşırdılar. Hatta öğrencilerimden Yusuf Tan, o gün hep böyle etrafa bakıyordu. ‘Ben dışarıda öğretmenimle çay içiyorum’ der gibi herkese bakıyordu. Hatta o günden sonra çay sevdası başladı. Çünkü önemli olan, orada engelleriyle değil de sosyal ortamlardaki benlikleriymiş gibi hissetmesiydi” diyen Zeynep Bulut öğrencileriyle yaşadığı anları şöyle anlattı:
"İki gün çay içmeye beraber gittikten sonra üçüncü gün onlar çay içmeyi bana teklif etti ama ben müsait değildim. O gün baktım ki kendileri çay içmeye gittiler. Önceden bu tek tek gezen çocuklar, şimdi grup halinde geziyorlar ve bu onlara öz güven veriyor. Birlikte oldukları zaman aralarında o güç doğuyor. Belki de yapabildiğim en güzel, en doğru şey onlara bu sosyalliği kazandırmaktı. Keşke kocaman kucaklarımız olsa da bütün hayatımızdaki çocuklara kucak açabilsek. Fırsat verildiğinde, sevgi gösterildiğinde kat kat fazlasını size sunuyorlar. Biz onları hep geri plan attık. Yani insanlar hep acıyarak baktı. Ancak hepimizden akıllılar, aslında içinde ne cevherler varmış. Ön yargılar, bakışlar, acıma duygusu… Hayatlarında hiçbir zaman, ne yaparsak yapalım bunu silemeyeceğiz. Önemli olan dışarıdan gelen etkileri azaltamıyorsak onların içindeki kuvveti, gücü ortaya çıkartmak. Hemen yıkılmasınlar, ışıkları sönmesin diye bunu yapmamız gerekiyor. İşte, ben hep çalışmalarımı bu yönlerde değerlendirmeye çalıştım."
Bütün bu gözlemlerinin nihayetinde öğrencilerinin saf duygu ve sevgilerinin kendisine çok iyi geldiğini, bu nedenle başka arkadaşa ihtiyaç duymadığını fark etmişti.
'BENCE SOSYAL MEDYA FARKINDALIK OLUŞTURUYOR'
Zeynep öğretmen için öğrencileriyle yaşadığı anlar hep çok kıymetli oldu. Bu sebeple telefonunu bir an bile yanından ayırmadı. Yaşadıkları anların hepsini kayıt altına almaya çalıştı. “Benim onlarla yaşadığım bütün anılar çok kıymetli. Zaten hepsi birbirine eş değer. Hemen hemen bütün anılarımızı sosyal medyada paylaşıyoruz. Engelli bireylere öğretmenlik yapmak çok zor. Diyorum ya, sevgi diliyle yaklaştığımız zaman karşılığını mutlaka alıyoruz. Ben tamamen eğitimin dışında içsel yaklaşıyorum. Sevgi dilinin çocuklarımda çok faydasını gördüm, bu şekilde de devam ediyorum. Her öğretmenin ayrı meziyetleri var. Benim telefonum her zaman yanımda oluyor. Zaten onlarla normal bir şekilde çay içmeye gidiyorum, dışarıya çıkıyorum, pikniğe gidiyorum. Bu gittiğimiz yerlerde arada bir videoları açıp çekim yapıyoruz ama biz hiçbir şekilde kendimizi bozmuyoruz. Sadece anı almak için o çekimi yapıyoruz. Eğer kasıtlı 'Hadi gelin video çekelim' gibi bir çekim yapıyor olsam bu doğallığımızı da kaybederiz, samimiyetimizi de kaybederiz. En çok da onlara saygısızlık olur. Bu sefer kendime de saygısızlık yapmış olurum, buna gerek yok” diyerek düşünceleri paylaşan Öğretmen Zeynep Bulut ve öğrencileri için sosyal medyada paylaştığı bu videoların çok katkısı oldu.
Paylaştığı her video diğer kişilerin farkındalığının artmasına sebep oldu. Bu tarz durumların 'duygu sömürüsü' olarak kullanılmasına da oldukça karşı olan Zeynep öğretmenin tek amacı öğrencilerinin güçlü yönlerini tanıtmak oldu:
"Birçok engellimiz sosyal medyada bu şekilde kullanılıyor. Görüyorum ve çok üzülüyorum. Tamamen sosyal medyanın bu gücünün değil de bizim çocuklarımızın gücünün ön plana çıktığı yerde olmak istiyorum. Biz, çocuklarımızla hem eğlendirip hem de güldürmeye çalışıyoruz. Videolarda bir uğraşımız olmuyor ama zaten çocuklarımız hep duygularımıza hitap ediyor. Paylaşımlarımızın öğrenciler üzerinde genellikle güzel etkileri oluyor. Hatta bir gün öğrencim ‘Hocam çok şaşırdım, biliyor musunuz bize güzelsiniz yazmışlar’ demişti, orada kendimi çok kötü hissetmiştim. Onlar da güzel olduklarının farkına vardı. Hepsinin çok büyük duyguları var. Çok ince düşünüyorlar, hassas düşünüyorlar." - Zeynep Bulut
'KAPIMIZ, TÜRKİYE'DEKİ TÜM ÖZEL ÇOCUKLARA AÇIK'
Zeynep öğretmen öğrencilerinin hepsiyle neredeyse kursun açıldığı ilk günde tanışmıştı. Ancak Yusuf isimli bir öğrencileri sonradan dahil oldu. Yusuf'un ise birlikteliklerinde ayrı bir yeri vardı. Sınıfıyla ilk tanıştığı gün ‘Hababam Sınıfı’ ismini koymuştu. Hatta sınıfıyla birlikte Hababam Sınıfı’nı iliştirmiş, yazılar yazmışlardı. Hababam Sınıfı’nın da yaşları büyüktü ama içleri çocuktu. O yüzden aynı sınıfını anlatıyordu. Hatta öğrencilerine 'Hababam Sınıfı’ndan bir kesit canlandırtmıştı. Sahilde güzel bir oyun çıkartırlarken Yusuf oralarda geziniyordu, yanlarına gitmeye cesaret edemedi. Aldığı davet üzerine sınıf grubuna dahil oldu. Yusuf’la tanıştıktan sonra Zeynep Bulut, "Sende keşke bizim yanımıza gelsen, istemez misin?" diye sordu. Yusuf’ta "Anneme sorun, annem izin verirse belki gelirim" dedi. Ancak tavrı onları hiç önemsemiyordu. İsteksiz görünüyordu. Başka yere gittiklerinde Yusuf da onlara katılmıştı. Ertesi gün derslere de geldi ve gitmek istemedi. İkinci gün parfüm sıkarak, üçüncü gün tıraş olmuş bir şekilde geldi. Günbegün değişim gösteriyor, gelişiyordu. Zeynep öğretmen ve sınıfıyla birlikte kendine bakmayı öğrendi. Daha da artan bir heyecanla okula gelmeye başladı. Eğer ders saat 12.00'deyse o 10.00'da okula gelmeye başladı. Yusuf ile ilgili düşüncelerini "Mesela öğrencim Kâmil köyden gelir. 12.00 dersi için saat 08.00'de evden çıkar. Yani saat 10.00'da sınıfta olurlar, beklerler. Yusuf da öyle oldu. Çok kambur yürürdü ama artık kendini dikleştirerek, öz güvenli bir şekilde yürüyor. O sebeple biz sadece eski öğrencilerimizle devam etmiyoruz. Kapımız Türkiye’nin her bir köşesinden gelecek tüm özel çocuklara açık. Kocaeli’de de gelmek isteyen fakat gelemeyen çok öğrenci var. Yeterli imkânların sağlanmasını ve o öğrencilerin de aramıza dahil olmasını çok isterim" ifadeleriyle aktaran Öğretmen Zeynep, öğrencilerinin hayallerini de ihmal etmiyordu.
'GALATASARAY, FENERBAHÇE, BEŞİKTAŞ MAÇLARINA GİTMEK İSTİYORLAR'
Zeynep Bulut, öğrencilerinin büyük takımların fanatiği olduğunu, maçlara gitmeyi çok istediğini ve böyle bir faaliyetle öğrencilerinin kendilerini daha çok toplumdan biriymiş gibi hissedeceğini fark etti. Bulut, "Benim eğitim tarzım drama öğretmeni olmamdan dolayı oyunla öğrenmeye yönelik. Dersimizde bol bol oyunlar oynuyoruz. Biz okulun sadece dört duvarla çevrili bir yer olmadığına inanıyoruz. Derslerimizi sadece okul içinde yapmıyoruz. Okul dışında, birebir hayatın içinde insanlarla etkileşim kurarak, sosyalleşerek hem eğleniyor hem de öğreniyoruz. Böylece öğrendiğimiz her şey daha kalıcı hale dönüşüyor. Mesela sahilde çay bahçelerine gidip ‘Bizimle oynar mısın?’ etkinliği yapıyoruz. Yanımızda götürdüğümüz kutu oyunları vb. oyunlarla oradaki yaşlılarla, çocuklarla, yetişkinlerle çocuklarımızın karşılıklı oyun oynamasını sağlıyoruz. Elimden geldiğinde çocuklarımla çeşitli sosyal etkinlikler gerçekleştirmeye çalışıyorum ama imkanlar bir yere kadar el verebiliyor. Galatasaray’ın, Fenerbahçe’nin ve Beşiktaş’ın fanatiği olan çocuklarım var. Maçlarını stadyumdan izlemeyi o kadar çok istiyorlar ki.... Bir imkân olsa da çocuklarım stadyumda maç izlese diye çok istiyorum. Küçük hayallerini ben gerçekleştirebiliyorum ama büyük hayaller için desteğe ihtiyacımız var" diyerek sözlerini noktaladı.