En çok alın ve şakak bölgesinde hissediliyor! Yaşla birlikte tümör riski artıyor
Baş ağrısının beyin tümörlerinin en sık görülen belirtilerinden biri olduğunu ve başlangıçta nöbetler halinde ortaya çıkabildiğini söyleyen Beyin Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Seyhan Orak, beyin tümörleri ile baş ağrısı arasındaki ilişkiyi açıkladı.
Baş ağrısı, çoğumuzun hayatında zaman zaman karşılaştığı yaygın bir şikâyet. Üstelik 'yalnızca bir baş ağrısı' denilerek geçilmemesi gerekiyor. Beyin tümörleri gibi ciddi hastalıkların, baş ağrısı belirtileriyle ortaya çıkabildiğini hatırlatan Beyin Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Seyhan Orak, “Beyin tümörleri, kafatası içinde beyin dokusu ve çevre zarlardan gelişen kontrolsüz büyüyen hücrelerin oluşturduğu kitlelerdir. Baş ağrısı, beyin tümörlerinin erken evrelerinde nöbetler halinde başlayabilir ve zamanla sürekli hale gelebilir. Bu baş ağrısı genellikle alın ve şakak bölgesinde hissediliyor. Beyin tümörleri; kusma, görme bozuklukları, baş dönmesi, uyuklama gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Ancak bu belirtiler yalnızca beyin tümörüne özgü değildir ve bazı nörolojik hastalıklarda da görülebilir. Bu nedenle her baş ağrısında beyin tümörü ihtimali vardır demek doğru olmaz. Ancak tıbbi protokoller gereği, bu risk göz ardı da edilmez. Tanı ve değerlendirme yapılması için tıbbi görüntüleme doğru bir seçenek olarak kabul edilir” dedi.
“Beyin tümörleri oluşumunun tam olarak nedenleri hakkında henüz kesin bilgilere sahip değiliz. Ancak uzmanlar, ailevi yatkınlık, travma ve bazı virüs enfeksiyonlarının beyin tümörlerine yol açabileceğini düşünüyor. Beyin tümörleri, iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere iki ana grupta sınıflandırılabilir. İyi huylu tümörler genellikle kafatası içinde beyin dokusu dışında gelişir ve çoğunlukla cerrahi olarak tamamen çıkarılabilir. Bunların tekrarlama olasılığı düşüktür. Kötü huylu tümörler ise kanserli tümörlerdir ve beyin dokusuna ait olabilirler (glial tümörler) ya da vücudun diğer organlarından beyne metastaz yaparak yerleşebilirler. En sık rastlanan metastazlar akciğer, meme, kalın bağırsak ve mide kanserinin beyne yayılması sonucu görülür. Malign tümörlerin tedavisi, cerrahi müdahaleye ek olarak ışın tedavisi ve kemoterapiyi de içeren kombine tedavi yöntemlerini gerektirebilir.”
ERKEN TEŞHİS BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR
“Her hastalıkta olduğu gibi beyin tümörlerinde de erken teşhis büyük önem taşır” diyen Op. Dr. Seyhan Orak, “Beyin dokusunun yenilenme yeteneği olmadığından, tümör dokusunun beyinde kalıcı hasar bırakmadan teşhis edilmesi ve mümkün olduğunca tamamen çıkarılması hayati önem taşır. Modern tanı yöntemleri olan bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme, beyin tümörlerinin erken evrelerinde bile tesadüfen yakalanmasını sağlıyor. Bu sayede tedavi şansı artıyor. Tedavi yöntemleri üç aşamalıdır: Cerrahi, ışın tedavisi (radyoterapi) ve ilaç tedavisi (kemoterapi). Cerrahi tedavi, genellikle ilk tercih edilen yöntemdir ve tümörün mümkün olduğunca tamamen çıkarılması amaçlanır. Ancak her zaman tam başarı sağlanamayabilir. Bu durumda, hastalardaki kötü huylu tümörlerde ışın tedavisi ve kemoterapi gibi ek tedavilere başvurulur. İyi huylu tümörlerin cerrahi olarak tamamen çıkarılması genellikle yeterli olur ve diğer tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyulmaz” diye konuştu.
BEYİN TÜMÖRÜNÜN EN SIK GÖRÜLEN BELİRTİSİ BAŞ AĞRISI
Beyin tümörlerinin yerleşik olduğu bölgeye göre farklı belirtiler verebildiğini söyleyen Op. Dr. Seyhan Orak, “Baş ağrısı, beyin tümörlerinin en sık görülen belirtilerinden biridir ve başlangıçta nöbetler halinde ortaya çıkabilir. Daha sonra baş ağrısı sürekli hale gelebilir ve genellikle alın ve şakaklarda hissedilir. Kusma da beyin içi basıncın artmasına bağlı olarak bulantı olmadan fışkırır şekilde görülebilir, özellikle sabahları aç karnına rahatsız edebilir. Bayılma (epilepsi nöbeti) durumu, beyin kabuğunun tümör tarafından zedelendiği durumlarda görülebilir ve diğer belirtiler olmaksızın tümörün gelişiminin habercisi olabilir. Beyincik bölgesinde yerleşen tümörlerde dengesizlik, baş dönmesi, yürüme bozukluğu gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Konuşma merkezine yerleşen tümörler ise çeşitli konuşma bozukluklarına neden olabilir. Hareket merkezine yakın yerleşen tümörlerde ise vücudun sağ ya da sol tarafında felçlerle karşılaşılabilir. Beyin tümörlerinin belirti verme şekilleri, tümörün yeri ve büyüklüğüne bağlı olarak farklılık gösterebilir” açıklamalarını yaptı.
“Beyin tümörleri belirtileri, yalnızca beyin tümörlerine özgü olmayabilir ve bazı nörolojik hastalıklarla benzerlik gösterebilir. Beyin dokusuna yayılan enfeksiyon hastalıkları, migren, damar tıkanıklıkları ve beyin kanaması gibi pek çok nörolojik hastalık da baş ağrısı, görme bozuklukları, dengesizlik ve epilepsi gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bu nedenle, herhangi bir belirtiyle başvuran hastalarda beyin tümörü düşünülmeli ve diğer nörolojik hastalıklardan ayırt edici tanı yöntemleri kullanılmalıdır. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme, bu konuda büyük bir ilerleme sağlamıştır ve doğru teşhisin erken dönemde konulmasına yardımcı olmaktadır. Beyin tümörleri, hastalığın tanısından tedavisine kadar multidisipliner bir yaklaşım gerektiren karmaşık hastalıklardır ve doğru teşhisle birlikte uygun tedavi planlaması hastaların yaşam kalitesini artırmada büyük rol oynamaktadır.”
GÖRÜLME SIKLIĞINDA FARKLILIKLAR VAR
“Toplumda beyin tümörlerinin görülme sıklığı 100 binde 5” diyen Uzmanı Op. Dr. Seyhan Orak, “Beyin tümörlerinin yaş gruplarına göre görülme sıklığında farklılıklar görülüyor. 3-12 yaş ve 40-70 yaş aralığında beyin tümörlerine daha sık rastlanıyor. Bu yaş gruplarında beyin tümörlerinin görülme sıklığının artmasının nedeni, henüz tam olarak anlaşılmamış olsa da genetik faktörlerin yanı sıra yaşla birlikte artan risk faktörlerinin etkili olduğu düşünülüyor. Özellikle çocuklarda beyin tümörleri erken teşhis ve tedavi ile daha iyi sonuçlar alınabilirken, ileri yaşlarda görülen tümörlerde tedavi süreci daha karmaşık olabilir. Bu nedenle, her yaş grubunda baş ağrısı gibi beyin tümörü belirtileri ile başvuran hastaların uzman bir hekim tarafından değerlendirilmesi ve gerekli tanı yöntemlerinin kullanılması hayati önem taşıyor” bilgilerini paylaştı.