Alzheimer'a karşı bulmaca çözün! 'Genetik geçiş yüzde 1 etkili'
Unutkanlığın yanı sıra pek çok zihinsel fonksiyonu da etkileyen Alzheimer'ın henüz kesin bir tedavisi bulunmuyor. Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, hastalığın her beş yılda iki kat arttığına dikkat çekere Alzheimer hakkında bilgiler verdi.
Günümüzde Dünya üzerinde 40 milyonu aşkın Alzheimer hastası olduğu tahmin edilirken, bu sayının 2050 yılında 115 milyona ulaşması bekleniyor. Bu sayı, yaşlı nüfusunun artış eğiliminde olduğu Tükiye'de de artış gösteriyor. Türkiye’de 600 bin ailenin bu Alzheimer ile mücadele ettiği tahmin ediliyor. Günümüzde en sık görülen bunama çeşidi olan Alzheimer hastalığı ile ilgili bilgi veren Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, ileri yaşlara erişen her bireyin Alzheimer'a yakalanmasının söz konusu olmadığını ancak göreceli olarak Alzheimer görülme sıklığının da yaşla birlikte arttığını ifade ederek, “65 yaş üstü bireylerde yaklaşık yüzde 5 civarında görülürken geçen her 5 yılda bir hastalık sıklığı 2 kat artar. 50 yıl önce ortalama yaşam süreleri çok daha kısa olduğundan 65 yaşına ulaşan ve geçen insan sayısı çok azdı. Bu kişilerin de belli bir kısmında Alzheimer gelişeceği düşünülürse, toplumda Alzheimer sıklığı çok düşük olarak saptanıyordu. Oysa uzayan yaşam süreleriyle birlikte artık her ailede en az bir 80 yaş üstü birey bulunuyor. Hastalığın görülebileceği yaş grubu toplumda arttıkça da doğal olarak artık daha çok sayıda Alzheimer hastası ile karşılaşıyoruz” dedi.
NEREDEYSE HER ALANDA ETKİLİYOR
Tüm bunamaların Alzheimer olmadığını belirten Prof. Dr. Topçuoğlu, “Alzheimer hastalığında temel şikayet unutkanlık olsa da aslında pek çok zihinsel fonksiyon bu hastalıktan etkilenmektedir. Konuşurken doğru kelime bulma güçlüğü, görsel şekilleri ve bunların 3 boyutlu yerleşimlerini anlama güçlüğü, karar verme ve tercih yapma güçlüğü gibi beynin değişik alanlarından köken alan fonksiyonlarda zayıflama bulguları görülebilir. Hastaları hekime başvurmaya yönlendiren en sık semptomlar arasında ise günlük hayatı güçleştiren unutkanlıklar, muhakeme kabiliyetinde azalma, günün tarihini takip edememe, önceden iyi bilinen yolları bulamama, yeni öğrenilen bir bilgi ya da yeni konuşulan bir konu hakkında sürekli benzer sorular sorma, finansal konular ve fatura ödemelerinde güçlük ve hatalar, eşyaları koyduğu yeri bulamama ya da eşyaları uygun olmayan yerlere koyma (sokak ayakkabılarını banyo dolabına koyma, televizyon kumandasını buzdolabına koyma vb.), duygu durumu ya da kişilik değişiklikleri, artmış kaygı ya da öfke sayılabilir” diye konuştu.
“GENETİK GEÇİŞ YÜZDE 1 ETKİLİ”
Hastalığın gelişiminde tek bir kesin sebebin belirtilemeyeceğini ifade eden Prof. Dr. Topçuoğlu, “Şu an kabul edilen görüş genetik etkenlerin, yaşam biçiminin ve çevresel etkilerin bireyleri birlikte etkilemesi sonucu hastalığın geliştiği yönündedir. Kesin olarak Alzheimer'a sebep olduğu bilinen genler olmakla birlikte Alzheimer'da genetik geçiş vakaların yüzde 1’inden azında görülüyor. Aslında bu da hasta yakınları tarafından en sık sorulan sorulardan birini yanıtlamaktadır” dedi.
Bu konunun uzun yıllar boyunca bilimsel araştırmalara konu olduğunu belirten Prof. Dr. Topçuoğlu, “Bireylerin doğduğu andan itibaren sahip olduğu genetik materyal, sadece bireyin saç rengini, boyunu, ten rengini belirlemez. Aynı zamanda hayatı boyunca sahip olacağı, sahip olmaya yatkın olduğu hastalıkların da kodunu taşır. Alzheimer'a ait yatkınlığa sahip olmak, gelecekte Alzheimer hastası olmanın ilk basamağıdır. Buna ek olarak çevresel toksinler, çevresel uyaran azlığı, yetersiz uyku, uzun süreli fiziksel ve psikolojik strese maruz kalmak, alkol ve keyif verici madde kullanımı hastalığa yatkınlığı olan bireylerde hastalığın gelişimini kolaylaştırmakta ve hızlandırmaktadır. Dolayısıyla aynı fiziksel çevrede, aynı ailede yetişmiş kardeşlerin bile bir kısmında hastalık görülürken, bazı kardeşlerde hiçbir zaman hastalık gelişmeyebilir. Bu durum, sağlıklı kardeşlerin, doğuştan gelen hastalığa yatkınlığa ait genetik materyale sahip olmaması ile açıklanabilir. Net olarak anlaşılması gereken şudur ki, bir kişinin beyin hücrelerinde ve beyin kimyasında Alzheimer'a yatkınlığa yol açan genetik materyal yoksa kişi sadece çevresel etkilerle Alzheimer hastalığına yakalanmayacaktır” diye konuştu.
ALZHEİMER’DAN KORUNMANIN YOLLARI
Hastalığın seyrini iyileştirmek için tavsiyelerde bulunan Prof. Dr.Topçuoğlu, “İşleyen demir ışıldar! Zihin ne kadar meşgul tutulursa, ne kadar çok uyaran alırsa fonksiyonelliği o ölçüde devam eder. Genel olarak tüm Demans hastaları, özel olarak ise Alzheimer hastaları belli bir aşamadan sonra yeni bilgi öğrenme, kaydetme ve bu bilgiyi geri çağırma yeteneklerini kaybedeler. Dolayısıyla bu hastalarda ilk hedef halihazırda sahip oldukları yetilerin korunabildiği kadar korunmasıdır. Bulmaca çözmek, kitap okumak, örgü örmek ve benzeri uğraşlar mevcut yetileri korumak açısından çok önemlidir. Ancak her birey ve her hasta şahsına özeldir. Hastalığın ilerleme hızı değişkenlik gösterebilir. Bu açıdan kesin olan bir şey varsa bulmaca çözmek Alzheimer'ı önlemez ancak zihinsel yetilerin devamı ve bekası açısından son derece önemlidir. Özetle; bulmaca çözmeye devam” dedi.
Hastalık gelişiminde bahsedilen genetik dışındaki faktörlerin aslında beslenme ile çok yakın ilişkili olduğuna dikkat Prof. Dr.Topçuoğlu “Alzheimer ve benzeri nörodejeneratif (sinir sisteminde dejenerasyonla giden) hastalıkların patogenezinde oksidasyon ve inflamasyon oldukça önemli yer tutar. Dolayısıyla antioksidan ve antienflamatuvar besinler tüketimi, vücudu oksidasyon yan ürünlerinden korumak ve nöroproteksiyona (sinir hücrelerinin korunmasına) katkıda bulunan besinler önem taşır. Aslına bakılırsa oksidatif stresi önlemek, ya da azaltmak genel olarak tüm vücut sistemleri için önemli olup kalp damar hastalıklarından kansere kadar geniş yelpazede üstünde durulması gereken bir konudur. Meyve, sebze, tam tahıllar, tohumlar/çekirdekler, kuruyemişler, zeytinyağı ve zeytinyağlı sebze yemekleri gibi besinleri içeren Akdeniz diyetiyle beslenme desteklenmelidir. Her gün mümkünse en az 3 porsiyon değişik renkte sebze ve meyve tüketilmelidir. Günde en az 6-8 bardak sıvı tüketimi önemlidir. Su en kolay tercih olmakla birlikte alkol dışındaki tüm sıvılar hesaba alınabilir. Bunun yanında nöroproteksiyona katkı sağladığı düşünülen besinler arasında ceviz, antep fıstığı, makademya, kaju, badem, zerdeçal, tarçın sayılabilir. Antienflamatuvar besinler de beyin sağlığı açısından önemli yer tutar. Bunların içinde de en kolay temin edilenler hindistancevizi yağı, biberiye, yine zeytinyağı, ton balığı, somon ve uskumru gibi yağlı balıklar, lahana gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler ve soya ürünleridir” şeklinde konuştu.