Müjde. Avrupa Birliği’ne hiç bu kadar yaklaşmamıştık.
Bugün Avrupa Parlamentosu’nda seçimler var- ama aslında kazan(an)lar belli. Avrupa’nın yükselen yıldızları Hollandalı yabancı düşmanı Geert Wilders ve Fransız Yahudi düşmanı Marine Le Pen gibi şahıslar. Kısaca aşırı sağ.
Biz onlara öykünürken onlarda da korku edebiyatı dillendiren faşizan zümreler yükselmesin mi? Aşırı milliyetçilik tırmanmasın mı? Kader işte. Yollarımız bir yerde kesişecekti elbet. Ülkelerimiz Tanzimat’tan beri AB ile hiç bu kadar kadar yakınlaşmıştı sayın seyirciler, yaşasın, hurra!
Zamane liderlerinin birbirleriyle neden bu kadar benzeştiğini hep düşünmüşümdür. Bu pathos-patlaması yaşayan şahıslar zamanın ruhunun bir yansıması mı acaba?
İnsan, geçmişe gidince günümüzde Putinimsi figürlerin neden hortladığını daha iyi anlıyor. Ruhdaş liderlerin mütecaviz tavırlarını şartlar oluşturuyor. 1930’lara bir göz atmak yeter. Zira o günlerin koşulları sağın yükselişine zemin hazırladı. 1939’daki büyük ekonomik kriz kapıda, işsizlik tavan yapmış, fakir daha da fakirleşirken zengin daha da zenginleşmiş. İnsanlar, geçim sıkıntısında belirsizliklerle boğuşurken, onların işlerini ellerinden alacak “yabancılar”, “Yahudiler”, “ kızıllar”, “pembeler” elbette bir tehdit olarak algılanıp siyasiler tarafından sömürüldü. Siyaset, onları birer parazit olarak niteleyip, halka para ve iş vaat ederek tavladı.
Guardian’dan John Palmer aşırı sağın AB Parlamentosu’nun üçte birini alacağını öngörüyor. Avrupa genelinde Danimarka Halk Partisi, Finns partisi, Flaman Vlaams Belang gibi partiler oylarını artırıyor, Yunanistan’da mülteci düşmanı Sturmabteilung gibi ırkçı gruplar ve Macaristan’daki Roman düşmanı Jobbik’ler büyüyor. Hık demiş 1930’ların burnundan düşmüşler. Aşırı sağın önlenemez yükselişine karşın solcuların ve muhaliflerin koalisyonu de bir türlü tutmuyor. Sonuç, Fransa’nın 1936 seçimlerinde Nazi-işbirlikçisi Phillippe Petain’in önlenemez yükselişine yakın bir şey olacak gibi. Göreceğiz.
Geleceğin Hitler’leri, toplama kampı yapmayacaklar belki: onlar, istenmeyenleri çok daha “siyasi doğrucu” bir şekilde yok edecekler. Geçtiğimiz aylarda Hollandalı Geert’in meclisteki bir konuşmasına tanık oldum: açık açık, ülkemizde Faslıları istemiyoruz diyordu. Onları kurşuna dizecek değil ama kendi palalı neo-Nazileri koruyup bu insanları caydıracak, çalışma izni vermeyecek, Sarkozy gibi sınır dışı edecek vs. Ya da vahşi kapitalizm mekanizmasına başvuracak; kimi insanlar sisteme bağımlı tutulacak. Daha da kötüsü, Spartaküs’leri daha çocukken sindirecek; kimsenin yapmak istemediği pis işleri onlara yaptıracak. Yoksa kim madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda çalışacak? Böylece, kendi mafyozo yakınları zenginleştikçe Ötekiler görünmeyecek.
Anlayacağınız, Avrupa tehlikeli bir yola giriyor. Biz ise sevinebiliriz. İlk defa Avrupa’dan ilerideyiz diyebiliriz. Yeni liderlere, Batı’nın Doğulusu Rusya’yla birlikte çok şey öğretebiliriz. Irkçılık 101, Yahudi dölü güzellemeleri, terörizm ve polis devletine giriş ve homofobi konularında taze sağcıları bekleriz. 1945’ten sonra paslanmışlardı. AB hayalinin söndüğünü kim demiş? Hıristiyan kulübünün Kapitalist Müslümanlardan öğreneceği çok şey var. Heil Europa!