Tarih boyunca bencil krallar yüzünden toplumlar çökmüş, medeniyetler ölmüştür.
Barbara Tuchman’ın March of Folly (Aptallık Yürüyüşü) namlı paha biçilmez eserinde, bir aptalın bütün bir toplumu nasıl mahvedebildiği resmedilir.
Maya kralları, Grönland’in Nordik şefleri ve günümüzün Ruanda siyasetçileri iyi birer örnek teşkil eder.
Mesela Ester Adası’nın muktedirleri bütün ormanları kesip kendileri için devasa heykeller diktirmiştir. Bu abideler statü sembolü olduğu için, ne kadar büyük olursa o kadar prestijli olduğu düşünülür. Sonuç: bütün doğal kaynaklar kesilince, hayat bitmiştir.
“Eski insanlar ne ahmakmış” diye dudak büküp bıyık altından gülmeyelim.
Günümüzde, her türlü teknolojiye ve bilgiye rağmen işlenen cinayetler geçmişi ikiye katlar.
Zamanın aval Norveçli lideri iklimi okuyamadığı için kabilesi yok olmuştur. Bush da iklim değişikliğiyle ilgili, “gerçek olup olmadığına ikna olmadığını” söylemiş, sonun başlangıcını hızlandırmıştır.
Jared Diamond, Çöküş adlı kitabında, nasıl ve neden görmediğimizi çok bilgilendirici bir şekilde anlatır. Neden bazı medeniyetlerin çökmeye mahkum olduğunu, diğerlerinin neden kurtulduğunu bilimsel bir şekilde açıklar.
Diamond’a göre miyopluğun pek çok sebebi var.
Birincisi, kısa vadeli düşünüp, kısa günün karının kovalayanlar.
Sanıyorum, bu insanlara anne babaları hiç Ezop masalı okumadı; Kral Midas’tan, yalancı çobandan hiç ders çıkarmadılar.
Bu tipler, narsisizmin körlüğüyle, dünyevi arsızlığın doğurduğu doyumsuzlukla sonsuz bir su gibi akacaklarını sanırlar.
Bilmezler ki tarih büyük bir çöldür ve orada altının hiçbir değeri yoktur.
Düşünmezler ki bugün destan diye böbürlendikleri şey yarın uyarıcı bir hikâye olarak anlatılacaktır.
Romalı senatör ve tarihçi Tacitus boşu boşuna, “Siyasi aptallığın en mühim sebebi güç sarhoşluğudur” dememiştir.
Bir diğer sorun da “çoğulcu trajedi” ya da “mahkum ikilemi” sendromudur. Kanun doğru dürüst işlemeyince ya da taraflı olunca ortaya çıkar. Doğal kaynaklar bir kesim tarafından kontrolsüzce kullanılır, çoğunluksa avucunu yalar.
Bu sadece vampirik devletlere ve dev şirketlere has değildir. Mesela Haitili balıkçılar, resifleri dinamitleyerek balık avlar. Bilirler ki florayı bozunca fauna kalmayacaktır, ama yarını düşünmezler. Yarın, aça çok uzaktır. Benzer bir sağgörüsüzlük hükümetler için geçerlidir; Washington’dakilerin 90-günlük bir vizyona sahip oldukları söylenir.
Bir de işin psikolojik boyutu var. Barajların yanında yaşayan insanlarla bir anket yapılmış. Soru şu: barajın taşmasından ne kadar korkuyorsunuz? Tahmin edildiği üzere baraja en yakın olanlar en çok korkan, daha uzak olanlar en az korkan olarak çıkmış. Şaşırtıcı olan, barajın dibindekiler. Onlar hiç umursamadıklarını söylemişler. Buna psikolojide inkâr diyoruz. Bu çalışmadan çıkan ders de şu: bazen insan, akıl sağlığını korumak adına kör olmayı tercih edebiliyor!
Bunlar, çöküşü getiren birkaç sebep. Ama bu demek değil ki insan hep megaloman mitomanlar tarafından yönetilsin ve kendi bindiği dalı kessin. İyi örnekler de mevcut: yüz yıllarca doğayla cebelleşip ondan ders çıkarmış Tokugawa shogunları, Tikopian kabile liderleri, Haiti’nin Dominikan kesimi ve günümüz Hollanda’sı gibi. Jared Diamond’un kitabının kasvetli başlığına bakmayın, aslında ne yapılması gerektiğini akıcı ve akılcı bir şekilde anlatıyor. Zaten yaptık yaptık. Önümüzdeki 20 yıl içinde tüketim ve varoluş biçimimizi değiştirmezsek göreceğiz. Bu dünyadan ne türler gelmiş, geçmiş... Bizim gibi akıllı parazitler (ya da biyolojideki tabirimizle oportünist mahluklar) mi silinmeyecek?