Haberin Devamı

Kötülüğün sıradanlaş-tığı zaman-larda, hodbinliğin, nobranlığın normalleştiği zamanlarda güzel şeyler de söylemek lazım.
Çocuklarını kaybetmiş anne babaların yuhalatıldığı, acılı vatandaşın tekme tokatla yere yatırıldığı, 10 yaşında çocukların sokaklarda sürüklendiği, insanların kâr uğruna günbegün katledildiği bir ülkede güzel bir şey söyleyebilmek elbet çok zor.
Bunları yaşamanın ağırlığı ve utancı insanı düğümlüyor.
“Might is right” ya da “güçlü olanın düdüğü çaldığı” bir ülkede, bir vergi levhası eksik olan devlet değil adeta dev bir şirketin hükmettiği bir ülkede, satılık pek çok kişi, kişiliğini kaybetmiş pek çok kukla olacak.
Ve elbette ki güçlerine ve sarhoşluklarına tapınıldığı sürece beyefendilere, hanımefendilere eleştiri getiremeyeceğiz. Ama onlar düştükten sonra da söylemenin anlamı yok.

Nefret dili zehirler
O zaman farklı bir şekilde söyleyeceğiz: adaletsizlikleri, vicdansızlıkları, her şeyi AKlama çabaları çok tehlikeli. Hem kendileri hem bizler için.
Bunu görmek için Uzakdoğu feylozofu, tarihçi ya da Nostradamus olmanız gerekmiyor.
“Tekmelerine sağlık” diyen şahıslar, koltuk-âşığı zatlar, farkında mısınız, bu ülke ortak bir acının üzerine birleşemez hale geldi.
Deli krallar sizi de suç ortağı yapar, George’u unutmayın.
Nefret dili herkesi zehirler. Kötülüğün sıradanlığı da budur zaten.
Oysa ben öfkeli bir insan değilim. Sizi neden sevmeyeyim, siz kimsiniz ki kinimi hak edeceksiniz?
O yüzden gelin dünya sevgisinden bahsedelim biraz. Unuttuğumuz iki önemli E’yi: empati ve etiği hatırlayalım biraz.
Hannah Arendt magnum opus’una Amor Mundi (dünya sevgisi) adını vermek istiyordu zira dünyanın bütün çirkinliklerine rağmen hayatı sevmeye çalışmanın elzem olduğunu anlamıştı. Öteki türlü cehennem icat etmeye gerek kalmazdı.
Onun realitesinde de fırınlanmış ve sabunlaşmış insanlar vardı ama o, her şeyi olduğu gibi görmenin ehemmiyetinden dem vurdu, kabullenmenin illa da pasif bir şey olmadığını anlattı.

Şiddet zafiyet emaresi
Gerçekleri görmek ve yüzleşmek lazım. Sonra da karşı tarafa sonsuz sabırla yaklaşıp, belki de hayatları boyu görmedikleri sevgiyi ve şefkati göstermek.
Biz peygamber değiliz diyebilirsiniz. Beni Pollyannacılık ya da “katil-sevicilikle” suçlayabilirsiniz.
Ama şunu düşünüyorum:
Bu kadar çok öfke ve kibir, bu tahammülsüzlük ve şiddet bir zafiyet emaresidir. Yazık demek gerekir; bir tek hayatı var ve nasıl harcıyor.
Yazık, belli ki doğru dürüst sevilmemiş, sevmeyi ve sevgi vermeyi dahi bilmiyor.
Her şeyi kavga, dövüş. Kimseye güvenmiyor, mis gibi bir uyku çekemiyor.
Onun en büyük cezası kendisine.

Güçsüz horozlanır
Konuşamayan adam bağırır, kompleksli ezik adam kadın döver. Güçsüz horozlanır. Onlardan nefret etmeyin, acıyın.
Totaliter rejimlerin ortak tarafı, ölümün anonimleşmesidir.
Olağanlaştırarak bunu da yaptılar.
Bizi de kendilerine benzetmeye çalıştılar- Kindar olmayacağız.
Hayat onu suladığımız kadar, çiçeklediğimiz kadar güzel.
Hayat sevgiyle güzel. Bunu hatırlayıp birbirimize sarılacağız.
Nefret zıkkımı onlara kalsın. Size yakışmaz.