Haberin Devamı

“Gördü-ğüne yapıştır abicim, Allah yaratmış deme” dediler. Yapıştırdılar.
Çocuk-larımıza, ağaçlarımıza, özgürlüğümüze, insanlık onurumuza...
Ama ne oldu? Yapıştırdıkça büyüdük. İçimiz çiçek ve kuş doldu.
Paralel bir evren yaratıp, içine nefret zerk ettiler.
Milleti, ilkel Türk film repliklerini andıran cümlelerle ötekileştirdiler.
(Dün, “kötü yola düşmüşler” nasıl betimlendi bir bkz. : “Onlarda milli ve manevi değerler yok. Uyuşturucu, eli kanlı molotof kokteyl, bunlarla birlikte her türlü ahlaksızlık var.”)
Böylece, Kürt’ünü de Türk’ünü de Müslüman’ını da ateistini de, heterosunu, homoseksüelini de aynı çatı altında birleştirdiler.
Milli spor haline gelmiş tekmeye karşın,
Bir çocuk, bir duvar polise kitap okudu.
Bir adam, durdu.
Hepimiz, çocuğunu kaybetmiş bir babanın çocuğu,
Gözünü kaybetmiş bir gencin gözü,
Bilincini kaybetmiş bir kadının hafızası olduk.
Kör ettikçe gördük, karartıldıkça ışıdık.
Milli spor haline gelmiş küfre karşın,
“Ohhh biber” dedik, “Şerefine Tayyip.”
Sinirlenince güzelleştik.
Babacığım, orantısız zekâ neymiş gösterdik.
Bir sene içinde ne çok şey kaybettik.
Acı paylaşamamamın ağırlığı ağır oldu.
Sokaklarda Gregor Samsa muamelesi
Mahkemelerdeki Kafka müsameresi çok dokundu.
Ama ben umudumu asla kaybetmedim.
Umudun içindeki muta,
Özlemin içindeki umuda sokuldum.
Dün, Can Dündar ve ekibinin çektiği “Gözdağı” belgeselini izlerken de yalnızlığımı unuttum.
Belgeselde, Gezi’de gözlerini kaybetmiş gençlerimize “pişman mısın” diye sordular.
“Gözümü çıkaran pişman mı diye sormak lazım” dedi biri.
“Onların adına pişmanım” dedi diğeri.
Bu çocuklar korkusuzca konuşurken kimileri sustu.
Çünkü katiller rahat uyumaz.
Ses çıkarmayıp suça ortak olanlar da uyuyamaz.
Ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar, fark etmez.
Propaganda aletleri ne kadar güçlü olursa olsun fark etmez.
Onlar bilirler.
Biz de tarih denilen bilimi biliriz. Tarihe nasıl geçeceklerini...
O yüzden konuşmaya, paylaşmaya, büyümeye devam.
Geziye devam.
Şu anda elimde, “Sağlığa zararlı insanlardan nasıl kurtulursunuz” namlı kitapla parka gidiyorum. Ölülerimizi saymak, hatırlamak ve hatırlatmak için gidiyorum.
Etrafta binlerce polis, onlarca TOMA - Kitabımı okuyacağım!
Sonra da ver elini İstanbul şiir festivali...
Faşizme karşı Lorca’ları, Neruda’ları, Nâzım’ları dillendireceğiz.
Ve evet, “kurtuluş yok tek başına” diyeceğiz.
Çok şey kaybettik, ama birbirimizi bulduk.
Parıldıyoruz. Organik biber iyi mi geliyor, ne?