CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “Başörtüsüne yasal güvence sağlayalım” teklifiyle başlayan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sıkıyorsa gel bu işi referanduma götürelim, kararı millet versin” restiyle alevlenen başörtüsü tartışması siyasetin gündemine oturmuş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, başörtüsü ve aileye yönelik anayasa değişikliği teklifinin önümüzdeki günlerde TBMM Başkanlığı’na sunulacağını ilan etti. Teklif, Anayasa Komisyonu’ndaki görüşmelerin ardından Meclis Genel Kurulu’na gelecek. Teklifin başörtüsüyle ilgili bölümü 360 ile 400 oy arasında kalırsa referandum yolu açılmış olacak. Peki, bu ihtimal gerçekleşirse referandum ne zaman yapılır? Süreç nasıl işler?
Ankara’da herkesin cevabını merak ettiği bu iki soruyu TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a sordum. İşte cevabı: “Ben polemiğe girmeyeyim ama normalde bir anayasa değişikliği yapılacaksa bunun Meclis’te en az 360 oy alması lazım. 400’ü geçmezse o zaman mecburi olarak referanduma gitmesi gerekiyor. 400’ü geçtiği takdirde mecburi değil ama Cumhurbaşkanı referanduma götürebilir. Teknik olarak süreç böyle. Yani siyasi bir karardır. Türkiye’de yıllardır tartışılmış bir konuda halkın görüşünün de ortaya konulması faydalıdır, önemlidir. Siyasi bir karar olarak ‘Bunu da yapalım’ denilebilir. Zamanlama konusu ise işte teklifin verildiği tarihler, komisyondaki ve genel kuruldaki görüşme tarihleri çerçevesinde netleşir. Bunu ayrıca bir referandum sürecinde seçimlerden önce yapmak yerine, eğer yapılacaksa belki beraber düşünülebilir. Bence bir mahzuru yok.”
İsveç ve Finlandiya’dan somut adım bekleniyor
TBMM Başkanı Şentop’la sohbetimizde NATO üyesi olmak için Türkiye’nin onayını bekleyen İsveç ve Finlandiya’nın durumunu da konuştuk. Geçtiğimiz hafta Hırvatistan’da iki ülkenin yetkilileriyle görüşen Şentop, Türkiye’nin somut adımlar beklediğini muhataplarına hatırlattığının altını çiziyor ve şöyle devam ediyor: “Finlandiya da İsveç de NATO üyeliğini çok önemsiyor. Mutlaka NATO’nun içinde olmayı istiyorlar. Niye bu kadar istekliler? Çünkü güvenliklerini sağlamak derdindeler. Biz de bunun için NATO’dayız. Onlara bunu hatırlatıyor ve diyoruz ki: ‘Biz neden güvenliğimizi tehdit eden bir terör örgütünü destekleyen ülkelere müsamahayla ile bakalım?’ Eylül ayında onların talebiyle iki ülkenin parlamento başkanlarıyla video konferans yöntemiyle konuştuk. Bu sefer çok somut şeyler olmasa da biraz daha mesafe alınmış gibi görünüyor. Özellikle İsveç’teki hükümet değişikliği ve yeni başbakanın ötekine göre kararlı olması önemli. Mutabakat gereklerini yerine getireceklerini söylüyorlar. Yeri gelmişken vurgulayalım, bu iki ülkenin NATO üyeliği üç aşamalı bir süreçten oluşuyor. Hükümet adına bir mutabakat imzalandı ama bu tek başına yeterli değil. Bu daha Meclis’e gelmedi. Geldikten sonra önce komisyonda, daha sonra genel kurulda oylanacak. Daha sonra da Cumhurbaşkanı’nın tekrar imzalaması lazım. Yani imza, kanuna uygun bulma ve onay aşaması. Bu üçünden sadece biri geçilmiş durumda. Biz iyi niyetimizi gösterdik, onların da somut, bizi ikna edecek adımlar atması şart.”
Paradigmalar çöktü
Birleşmiş Milletler başta olmak üzere dünyaya yön veren kurumların son dönemde yaşanan gıda ve enerji krizlerine, savaşlara bir çözüm bulamadığına dikkat çeken Şentop “Sadece kurumlar değil paradigmaların çöktüğü bir dönemden geçiyoruz. 2. Dünya Savaşı sonrası galiplerin ortaya attığı paradigmalar ve kurdukları yapılar artık çökmüş durumda. Cumhurbaşkanımız ‘Dünya 5’ten büyüktür’ dediğinde başlangıçta bir fantezi gibi duruyordu. Ama gelinen noktada Birleşmiş Milletler’in kendisinin bir reform başlattığını, ABD Başkanı’nın Güvenlik Konseyi’ndeki 5 daimi üye sayısının artırılmasından bahsettiğini görüyoruz. Birleşmiş Milletler Rusya-Ukrayna savaşında hiçbir varlık gösteremedi. Sistem tıkandı.”
Dışarıdaki Türkiye algısı farklı
“Türkiye’nin mevcut durumunu eleştirenlere şunu sormak lazım: En son ne zaman yurt dışına çıktınız? Yurt dışında siyasi temaslarda bulundunuz mu? Üniversitelerle, kamuoyunu temsil edenlerle görüştünüz mü? Evinde oturup sadece televizyon izleyerek Türkiye ile ilgili objektif bir kanaat oluşturamazsınız. Yurt dışındaki Türkiye algısı her zaman daha farklı. Gittiğimiz her yerde Türkiye ve Cumhurbaşkanımıza karşı büyük bir ilgi ve takdir olduğunu görüyoruz. Bu ülke her zaman coğrafi sınırlarının gösterdiğinden daha büyük bir etki alanına ve tesir gücüne sahip. Zaten bizi güçlü hale getiren de bu özelliğimiz.”