Millet İttifakı liderleri ve parti yöneticileri bugüne kadar kendilerine sorulan “Adayınız kim olacak?” sorusuna sözleşmiş gibi hep aynı cevabı verdi: İktidar seçim kararını açıklasın ertesi gün adayımızı açıklarız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, çarşamba günü seçim tarihini 14 Mayıs olarak açıkladı. Ancak Millet İttifakı’nın adayı hâlâ açıklanmış değil!
Haklarını yemeyelim. Biraz yavaş, ağır aksak ilerleseler de, henüz bir aday çıkaramasalar da ittifak olarak üzerinde uzlaştıkları önemli başlıklar da var. Onlardan biri ve belki de kamuoyunun en çok cevabını merak ettiği yönetim modeli büyük ölçüde kesinleşmiş durumda.
Bu modele “Kabine üstü Kabine” modeli denilebilir. Çünkü Anayasa gereği yürütmenin başında olan Cumhurbaşkanı’nın altında ittifakı oluşturan ve her biri milletvekili seçilmiş 6 partinin liderlerinin yer alacağı bir üst/çekirdek kabine kurulması planlanıyor. Bu kabinenin altında ayrıca bir Bakanlar Kurulu olacak. Kritik kararlar tam da Ahmet Davutoğlu’nun dediği gibi bu üst kabinede alınacak. Alt kabinedeki bakanlar bir nevi sekretarya görevi görecek. Adları Bakan olacak ama fiiliyatta Bakan Yardımcısı/Müsteşar pozisyonunda çalışacaklar.
Sizi bilmem ama bu model bana 27 Mayıs Darbesi’nden sonra kurulan 38 kişilik Milli Birlik Komitesi ve 12 Eylül cuntacılarının 5 kişilik Milli Güvenlik Konseyi’ni hatırlattı. Her iki yapı da yasama ve yürütme yetkilerini fiilen ellerinde tutuyordu. 12 Eylül cuntası Bülend Ulusu’yu fiilen Başbakan olarak atamıştı ama bütün kararlar Milli Güvenlik Konseyi’nde alınıyordu. Kendisi de eski bir asker olan Ulusu yetkisiz, sembolik bir Başbakan olarak vitrin görevini yerine getiriyordu.
27 Mayıs’ın üzerinden 63, 12 Eylül’ün üzerinden 43 yıl geçtikten sonra muhalefetin milletin karşısına darbe dönemlerini hatırlatan Konsey-Komite modeli benzeri bir modelle çıkması ne kadar da anlamlı değil mi? Kendilerine 2023 model bir Bülend Ulusu bulduklarında adayı da ilan edeceklerdir.
Bu tabloya bakınca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim tarihini 14 Mayıs olarak açıklaması daha da bir anlam kazandı.
Bütün darbelerden sonra askeri ve bürokratik vesayete karşı demokrasinin yanında saf tutan millet 14 Mayıs’ta da gereğini yapacaktır. 73 yıl önce olduğu gibi…
Erzurum İyi Parti’ye, Rize CHP’ye
Muhalefet bir taraftan Cumhurbaşkanı adayını belirlemeye çalışırken bir taraftan da parlamento çoğunluğunu ele geçirme hesapları yapıyor. CHP lideri Kılıçdaroğlu bir süre önce “İttifakı oluşturan partiler 41 ilde kendi logosuyla, kalan 40 ilde müşterek olarak seçime girebilir” demişti.
Bu doğrultuda yapılan simülasyon çalışmaları büyük ölçüde netleşmiş durumda. Ülke genelindeki 87 seçim çevresinde bölgesel ittifaklar da dahil birçok alternatif çalışılmış durumda. Ve liderlerin son kararını bekliyor.
Tabii bütün bu simülasyonlar ağırlıklı olarak CHP ve İyi Parti’nin seçim çevrelerindeki oy oranlarına bakılarak yapılıyor. Mesela Erzurum’un İyi Parti’ye, Rize’nin de CHP’ye bırakılması kesin gibi. İyi Parti küçük partilerin kendi listelerinden seçime girmesine sıcak bakmıyor. Böyle olunca bütün yük doğal olarak CHP’nin sırtına biniyor. Ahmet Davutoğlu’nun CHP İstanbul listesine yazılacağı, Babacan’a Ankara’daki iki seçim çevresinden birer kontenjan ayrılacağı kulislerde konuşuluyor. Gültekin Uysal için ise İzmir düşünülüyor.
Algılar ve gerçekler
Türkiye 2019 yerel seçimlerinden sonra “Algı Belediyeciliği” olarak özetlenebilecek bir belediyecilikle tanıştı. Başkanların sosyal medya çalışmalarıyla adeta efsaneleştirildiği bu belediyecilik modelinde hizmet yok. Sadece algı var. Bir de borç batağına sürüklenmiş belediyeler.
Salı günü Ankara’nın Sincan ilçe belediyesinin beş yıllık icraatlarının anlatıldığı toplantıyı takip ettim.
Başkan Murat Ercan çok şey anlattı ama beni en çok etkileyen şey belediyenin 5 yılda 1 milyar 600 milyon liralık yatırım yapması oldu. Ve bütün bu yatırımlardan sonra belediyenin kimseye tek kuruş borcu bulunmuyor.
Koca koca büyükşehirlerin gelirlerinin yüzde 90’ından fazlasını Hazine’den alıp, “Toplu taşıma hizmeti vermekte zorlanıyoruz” diye sızlandıkları bir dönemde mazeretsiz ve hizmet odaklı bir belediyeciliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.