Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Pandemi şartlarının damga vurduğu sessiz, heyecansız bir CHP kurultayı izledik. Kılıçdaroğlu rakipsiz, evet teknik olarak olası rakipleri vardı ama fiilen olmayacağı netti. Yani yüzde 99.9 değil yüzde yüz genel başkanlık koltuğu garantiydi. Hem son yerel seçim başarısının yarattığı rüzgâr hem de özellikle mevcut delege yapısıyla. Çünkü CHP’de genel başkanlık mücadelesi aslında il kongrelerinde başlar ama o süreçte parti içi muhalefet aday bile çıkarmadı ya da çıkaramadı. O nedenle de bu kurultay tek adaylı il kongrelerinde zaten bitmişti. Biz de 12 Mart tarihli yazımızda bunu özellikle vurgulamış ve şöyle demiştik:

Haberin Devamı

“Çoktan bitti bu kurultay. Tartışmasız. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya yetiyor zaten. Bunun üzerine 130 tane milletvekili koy, 60 PM üyesinden hadi in 40 tanesini koy, şu anda bunlar doğal delege. Kemal Bey otomatik olarak kazandı. Kurultay il kongreleriyle beraber bitti, bundan sonrası formalite...”

Nitekim öyle de oldu, hatta daha ötesine bile geçti. Tek aday olmaması için bazı aday adaylarına imza desteği verilip demokratik bir seçim algısı yaratılabilir gibisinden iddialar dahi boş çıktı. Hiçbir isim yeterli 68 imzayı toplayamadı. Ya da İlhan Cihaner’in dediğine göre; imza sözü veren delegeler baskı ve tehditle vazgeçirildi. Ve Kılıçdaroğlu kurultayda tek aday olarak oylanarak seçildi. Tıpkı İl kongrelerinde olduğu gibi. Dolayısıyla da daha baştan Kılıçdaroğlu’nun “iktidar manifestosunda” ülkenin sorunlarına yönelik tespitleri arasındaki “tek seslilik” eleştirisi ve çözüme dönük “çok seslilik” sözü havada kaldı. Aynı durum “dostlarımızla birlikte iktidar olacağız” hedefine odaklı konuşmasındaki bazı detaylar için de geçerli. Örneğin; Kılıçdaroğlu’nun “Süleyman Şah Türbesi’ni kaçıranlara, oradan bayrağı indirenlere asla ve asla vatansever denmez. Onlar vatan hainleridir” dediği o taşınma operasyonunun sevk ve idaresini şimdilerde olası dostlar arasında gösterilen dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu bizzat takip etmişti. Sonrasında da kahramanlık destanı havasında açıklama yapmıştı. Manifestoda ülke sorunlarına çözüm olarak gösterilen ama yine “nasıl” konusu havada kalan daha başka detaylara gelince; onlardan bazılarını da dün konuştuğum partililer sıralıyor:  

Haberin Devamı

“Kürt sorunu nasıl çözecek onu açmadı, aslında o konuda CHP’nin bir taban hazırlığı olsa bu soru sorulmaz. Mesela sen muhalefetteyken bununla ilgili komisyonlar kurup bunlar üzerine raporlar hazırlayıp bunlar üzerinde tartışmalı da olsa çözümler sunsan o zaman bu tartışılmaz ama CHP’nin bir portföyü yok bu konuda. Parlamentoda çözeceğiz diyor, parlamentoda nasıl çözeceksin, zaten parlamentoda Kürt milletvekilleri var ama senin bu konuyla ilgili bir çalışman olması lazım ilk önce parti içerisinde daha sonra ittifak yaptığın güçlerle olur. Mesela İYİ partiyle ya da SP ile oturursun veya barolarla oturursun nasıl çözeceğiz dersin. Önce bunları yaparsın, hepsinden bir rapor çıkar, sonra gerekirse HDP ile görüşürsün. Yani CHP bu konularda rapor hazırlamalıydı o zamanda bunun arkası boş nasıl olacak diye sorulmazdı...

Haberin Devamı

Ya da ekonomiyi çözeceğim ama nasıl çözeceksin? Altı dolmadığı içinde bunlar güven vermiyor. Burada sıkıntı var. Konuşma olarak iyi ama nasıl yapacağını sorduğun zaman olay birazcık duruyor...”

Yine bir başka eleştiri de “milletvekillerini liderler tespit etmeyecek sözü” üzerineydi. Orada da ortak görüş şuydu:

“Samimi gelmiyor. Bunun için yasaya gerek yok ki. Önce bunu sen kendi partinde uygula, diğerleri de örnek alsınlar.  Kendi içerisinde demokrasiyi uygulamayan bir siyasi partinin vermiş olduğu sözler ne kadar demokratik ne kadar özgürlükçü olursa olsun inandırıcı olmuyor. CHP 1980 öncesinde ön seçim yapıyordu ama 1980’den sonra siyasette gelen kötü örnekler maalesef CHP’nin demokratik tavrını ortadan kaldırdı tam tersine CHP 20-30 yılda Deniz Bey’de dâhil olmak üzere çok ciddi şekilde geri gitti. CHP bu konuda atraksiyon yapmalı. Mesela diyecek ki önümüzdeki milletvekili seçiminde biz yüzde 3’ün ötesinde hiçbir atama yapmayacağız, milletvekili adaylarının yüzde 97’si önseçimle olacak...”

Özetle; Kılıçdaroğlu’nun iktidar manifestosu ilk bakışta derli, toplu, anlaşılırdı ama deştikçe soru işaretleri vardı ve yine cek-caklar üzerine kurguluydu. Yol haritası ise daha çok var olan ya da olası siyasi, ortaklara, “dostlara” endeksliydi. Yani manifestoda yüzde 22-23’lerde patinaj yapan CHP’nin kendi oy oranını yüzde 30 bandının üzerine nasıl çekecek ya da güven sorununu nasıl aşacak konusu yine havadaydı...