Son yıllarda ABD ile yaşanan her gerilim sonrasında Rusya ile ilişkileri daha da geliştirelim, yani ülkenin pruvasını hepten değiştirelim muhabbeti malum. Hatta Türk dış politikasında stratejik ortaklık konusunda ABD mi yoksa Rusya mı diye son zamanlarda yapılan kamuyu araştırmaları dahi var. Sonuçları da daha çok ABD yerine Rusya ile iş birliği yapılması şeklinde... Niyesi belli; ABD kâğıt üstünde müttefikimiz, hatta stratejik ortağımız ama hiçbir zaman o tutumu sergilemedi, aksine, bırak müttefikliği, açıkça hasmane tavır içinde oldu. Bu tavrını da hepten tırmandırmış durumda. Onun içinde ABD asla güvenilir görülmüyor. Rusya denildiğinde ise son yılarda ekonomiden güvenliğe ve bölge sorunlarının çözümünde ortaklığa uzanan bir dizi konuda yakın bir iş birliği dikkat çekici boyutta. Bu dönem içerisinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan, başka hiçbir liderle olmadığı kadar Rusya Devlet Başkanı Putin ile yüz yüze ve sonuncusu dün olan telefon görüşmeleri gerçekleştirdi. Birçok sorunda bu şekilde halledildi ama bu iki ülke arasında her konuda mutabakat var anlamına gelmez, gelmiyor da. Çünkü ABD ile olduğu gibi Rusya ile de bir sürü ihtilaf durumu söz konusu. Dolayısıyla, her ikisi de güvenilir hele de stratejik ortak falan hiç değil gerçekte. Dahası söz konusu Türkiye olduğunda kâğıt üstünde birbirine hasım, düşman ülkeler durumundaki ABD ile Rusya arasında bir anlayış birliği, gizli müttefiklik var gibi. En azından birbirlerine dokunmamak anlamında. Bu Soğuk Savaş döneminde de böyleydi. Mümkün olduğu kadar birbirlerine dokunmuyorlar ama birbirlerinin sahalarına girmeden bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Her ikisi de kendi hakimiyet alanına başka ülkelerin girmesini kesinlikle istemiyor, hatta gerektiğinde bu anlamda birbirleriyle iş birliği dahi yapıyorlar... Bunun en somut örneklerini de Suriye sahasında yaşadık, yaşıyoruz. Mesela Türkiye, 9 Ekim 2019’da Suriye’nin kuzeyinde başlattığı Barış Pınarı Harekâtı esnasında ABD ve Rusya ayrı ayrı yapılan mutabakatlar uyarınca sınırından itibaren 30 kilometre derinlikteki alandan terör örgütü PKK/YPG’nin çekileceğine dair garanti vermişlerdi. Ama yapmadılar. Aksine gerektiğinde teröristlerle birlikte kendi bayraklarını da yan yana dalgalandırdılar ve dirsek teması yaptılar… Şimdilerde Türkiye’nin “madem sözünüzü tutmadınız o zaman ben gereğini yaparım” demesiyle her iki cenahtan gelen sesler de aynı kepazeliğin devamı niteliğinde. Tek ses olarak hem Türkiye’nin meşru müdafaa hakkı diyorlar hem de kara harekâtına karşı çıkıyorlar… Neymiş efendim DAEŞ’le mücadele olumsuz etkilenirmiş, bölgedeki istikrar sekteye uğrarmış! İpe sapa gelmez bir sürü zırva yani. Oysa başta sıcak bakan bir Rusya vardı. Zaten normal akıl mantık da onu gerektiriyor. Çünkü Türkiye’nin bölgedeki PKK/YPG/PYD’li teröristleri temizlemesi ne demek? Suriye’yi parçalayan ABD’nin de tası tarağı toplayarak hafiften bu coğrafyadan postalanması… Bu da kafadan hem Şam rejiminin hem de Rusya’nın çok isteyip de başaramadığı bir durum. Ama Rusya da bir anda ABD’yle aynı noktaya geldi. Evet onun da terör örgütü PKK/YPG/PYD’yle hastalıklı bir ilişkisi, sevdası var ve teröristleri ABD’ye kaptırmak istemiyor ancak bu kez ABD’yle aynı telden çalma durumu daha çok Ukrayna’yla bağlantılı...Malum uzayan savaş nedeniyle Avrupa’dan “biz üzerimize düşeni yaptık, buraya kadar, bu savaş artık bizi sıkıntıya sokuyor” gibisinden çatlak sesler geliyor, siyasi anlamda batı bloğunda hafif bir çözülme var. Hal böyle olunca da savaşı tezgâhladığı, desteklediği yedi düvel tarafından bilinen ABD bütün Avrupa’yı kaybetmemek, tansiyonu düşürmek adına sanki savaşı bitirmek istiyormuş gibi bir rüzgâr estirmeye başlamış durumda. Bu anlamda Zelenskiy’e “masaya otur” telkin ya da baskısı yapıyor. Bunu gören Rusya’da sahadaki kazanımlarını masada meşrulaştırmak adına ABD’ye şirin görünmek derdinde. Onun için de “bende kara harekâtına karşıyım” diyerek Suriye’de ABD’ye ödün verdi. Ve Suriye’de didişen, Ukrayna da didişen, güçler menfaatleri söz konusu olduğunda yine bir araya geldi. Türkiye’nin kara harekâtı yapmasını bir şekilde engellemeye, bir yandan da kendi aralarında konuşarak Ukrayna işini de nasıl hallederiz deyip bir noktaya gelmeye çalışıyorlar…
Al gülüm ver gülüm hesabı yani...
Kısacası dememiz o ki: hangisi daha güvenilir ya da pruvayı ona mı buna mı çevirelim diye kafayı yormanın bir anlamı yok. Çünkü yok aslında birbirinden farkları. Ne ABD ne de Rusya güçlenen bir Türkiye istemiyor. Yani al ABD’yi vur Rusya’ya... Dolayısıyla, yapılması gereken de belli. Her ikisiyle de ulusal çıkarlarımıza, akla uygun ilişkiler sürdürmek, tabii gerektiğinde de kendi göbeğimizi kendimiz kesmek. Nitekim bugün Türkiye’nin yaptığı da bu zaten...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024