Perşembe akşamı çok özel bir davet için Venedik Sarayı’ndaydım. Sarı rengi ve ihtişamlı mimarisiyle dikkat çeken saray, uzun yıllardır İtalyan elçilere, diplomatlara ev sahipliği yapıyor.
Gerçek bir sanatsever olan İstanbul İtalya Başkonsolosu Elena Clemente, Contemporary İstanbul haftasında rezidansında özel bir davet verdi.
Kendisi genç yaşlardan itibaren sanat eserleri toplayan, koleksiyonunu sürekli genişleten ve her gittiği yere de sanat eserlerini beraberinde götüren biri olan Elena Hanım ile konuştukça modern sanata olan sevgisine ve birbirinden güzel eserlerin bulunduğu koleksiyonuna hayran kaldım.
Öncelikle bu davetin amacını sorduğumda şöyle dedi: “Yakın arkadaşım İsmail Polat’la büyük tutkum olan çağdaş sanatın şehirdeki yansımalarını kutlamaya karar verdik. Biliyorsunuz Contemporary Istanbul haftasını yeni geride bıraktık. Ayrıca, bugün İtalya’nın ilk Çağdaş Sanat Müzesi Castello di Rivoli’nin Direktörü Carolyn Christov-Bakargiev, İstanbul Modern’in 3 yıllık bir aradan sonra İtalya Başkonsolosluğu’nun desteğiyle düzenlediği ‘Müzeler konuşuyor: Konuğumuz İtalya’ Konferansı’na baş konuşmacı olarak katıldı. Birlikte bu özel anları paylaşacak misafirler kim olabilir diye düşündüğümüzde sizin isminiz aklımızda ilk belirenlerden biriydi.”
Eserler ülke ülke geziyor!
Venedik Sarayı’na her gidişimde dış cephenin ihtişamı ve canlı sarı rengi beni büyüler. Ancak bir o kadar modern tasarlanmış iç kısmı ise bambaşka. Elena Hanım’ın modern sanata olan ilgisi ise hemen girişte başlayan eserler ile göze çarpıyor. İstanbulda’ki rezidansın duvarlarında asılı olan resimleri merak edince anlattı; “Bir diplomat olarak benim evim yaşadığım yer. Bu sebeple sanat eserlerimi de yanımda götürüyorum. Aslında bu son derece riskli ve insanı ürküten bir şey. Bir çift ayakkabının kaybolması veya bir mobilyanın zarar görmesi bir tablonun kaybolması veya zarar görmesi aynı şey değil! Ancak eve döndüğümde onları duvarda asılı görmek beni mutlu ediyor.”
En sevdiği sanatçıları ise, “Yıllar içinde Transavantgarde hareketinden olan İtalyan sanatçılara karşı tutkum gelişti. Aralarından favorilerim Enzo Cucchi ve Nicola De Maria diyebilirim. Birincisi çok güçlü, dramatik ve hatta bazen korkutucu, ikincisi ise son derece şiirsel ve neşeli” sözleriyle anlattı.
Enerjileri büyüleyici
Contemporary İstanbul demişken, kendisinin de birkaç yıldır Türkiye’de olmasından dolayı Türk sanatı ve sanatçılarına olan bakış açısını merak ettiğimde ise, “Türk sanatçıların kendi özgün bakış açılarını arayışlarını çok beğeniyorum. Sanatçıların gözünden onların yaşadıkları ülkeyi okuyabilirsiniz. Türk sanatçıların eserlerine baktığımda müthiş bir enerji görüyorum, bu çok güçlü enerjiyi izleyicilere de geçirme arzusunu çok etkileyici buluyorum. İstanbul da çok büyüleyici. Vakit buldukça evimdem çıkıp sahile, boğaza doğru yürümeyi seviyorum, Galataport’a doğru. Etrafı seyrederek dolaşmayı seviyorum, çinileri, gelip geçen vapurları, Haliç’in öbür tarafındaki camileri seyretmeyi” dedi.
Gecenin yemek konsepti ise sağlıklı Türk lezzetleri idi. Elena Hanım gecenin yemeklerini Dilara Koçak’ın yeni markası The Good Wild’a teslim etmişti. Bize de sunumu bir yana The Good Wild ile hazırlanan birbirinden harika sağlıklı ikramları bol bol yemek düştü!