Bu yıl ‘tuzlu su’ temasıyla sanatseverlerin karşısına çıkan İstanbul Bienali’ne ilgi büyük. İKSV bienalde ustalık dönemini yaşıyor. Bülent Eczacıbaşı da bunun haklı gururunu… Ve son günlerde tuzlu su haberleriyle gündemde olan Mars’a göndermeyle patlatıyor espriyi:
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) her seferinde başka bir küratörle çalıştığı bienali bu yıl emanet alan Carolyn Christov-Bakargiev, “tuzlu su” temasını seçmiş, eserler ve yerleştirmeler bu tema çerçevesinde ortaya konulmuştu. Adalar’dan Rumeli Feneri’ne, otel odalarından balıkçı kayıklarına kadar uzanan İstanbul Bienali, büyük bir heyecanla sürerken NASA açıkladı: “Mars’ta tuzlu su bulduk!”
Koç Holding sponsorlüğünde yapılan, sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da büyük ilgi uyandıran ‘tuzlu su’ temalı İstanbul Bienali’nin ışığı bu kez farklı parlıyor. İstanbul’u, bütün şehre yayılmış şekilde çağdaş sanatla buluşturan bienalde bu yıl rekorlar yılı olacak gibi görünüyor. Bir önceki bienali 340 bin kişi gezmişken bu kez sadece ilk 20 günde 200 bin kişiye ulaşıldı bile. Hedef ise 500 bin kişi…
İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, bienale ilgiden memnun. NASA’nın açıklamasıyla bienalin temasının örtüşmesi memnuniyetini daha da artırmış. “Mars’a bienal lazımsa onu da biz getiririz! Gençleri de götürürüz” diyor ve ekliyor, “Tabii Marslı sponsor da bulmak gerek”.
Elbette bu yılki bienalin bunca ilgi görmesi çıtayı daha da yükseltmelerine neden olmuş, bundan sonra yüzbinleri değil milyonları bienalde görmek istediklerini söylüyor. Eczacıbaşı ile hem bienali hem de yarın 22. ölüm yıldönümü olan babası Nejat Eczacıbaşı’ndan ‘kalanları’ konuştuk.
‘Tuzlu suyu beğendim’
- Bienalin teması “tuzlu su”... Tam da bienalin başladığı bugünlerde NASA, Mars’ta “tuzlu su” bulunduğunu açıkladı. “İstanbul Bienali, bu yıl o kadar ses getirdi ki Mars bile buna kayıtsız kalamadı” yorumları yapılıyor. Siz de bu röportaj aracılığıyla Mars’a ve gençlere bir mesaj iletmek ister misiniz?
Mars’a bienal lazımsa onu da biz getiririz!... Gençleri de oraya davet ederiz. Oraya gidip gelmek bir yıl kadar sürer ama sanat için değer. Tabii Marslı sanatseverler arasından sponsor bulunması da gerekir. Ama tuzlu su yetmez, İstanbul Boğazı’nın da bir benzeri varsa orada bienal düzenleriz.
-Tuzlu su teması, İstanbul, Boğaz, Adalar, her şeye dokundu...
Tuzlu su temasını duyduğum andan itibaren çok beğendim. Carolyn Christov-Bakargiev, sahip olduğu geniş vizyona uygun bir tema çerçevesinde bienali şekillendirdi. Tuzlu su, İstanbul’un coğrafyasından, tarihine, yaşama, dalgalara kadar pek çok alana bağlantılar getiriyor. Hem mekânların çeşitliliği ve dağılımı, hem de birbiri ile bağlantılı olarak dokunulan konuların derinliği açısından görülmemiş zenginlikte bir bienale zemin hazırlıyor. Gördüğünüz gibi, tuzlu su, sonunda bize Mars’ın bile kapısını açtı...
-Bienal bu yılki temasına uygun olarak Boğaz’ın iki yanına ve Adalara yayılmış durumda. İstanbul denizle iç içe ama denizi yeterince kullanamayan bir şehir. Bu durum, bienali gezmek isteyenleri zorluyor mu? Bundan önceki bienalde, ilk 20 günde kaç ziyaretçi olmuştu, bu yıl bu sayı kaç?
Bu yılki bienal Adalar’dan Rumeli Feneri’ne kadar uzanıyor, 36 farklı mekânda yer alan sergileri gezmek için en az üç gün gerektiğini söyleyebilirim. İstanbul denizle çevrili, ama dediğiniz gibi denizi gündelik yaşamımızda yeterince kullanmıyoruz.
Bienal sergilerini gezerken ziyaretçilerin deniz ulaşımını kullanmaları, Tuzlu Su’da vakit geçirmelerini ümit ediyoruz. Bu yılki bienalin birçok farklı mekâna yayılması ziyaretçilerin ayrıca İstanbul’u da başka bir perspektifte keşfetmelerini sağlayacak.Geçmiş bienallerle ziyaretçi sayılarını karşılaştırmak çok doğru olmaz. Mekân sayısı, sergi yapısı, teması, projeleriyle her bienal birbirinden oldukça farklı. Karşılaştırma yapmaksızın açılıştan bu yana 200 bine yakın sanatseverin bienali gezdiğini söyleyebilirim.
Venedik ile yarışıyor
-Genel anlamda katılımdan memnun musunuz? Son iki bienal ücretsiz oldu. Katılımı önceki yıllara göre ne kadar artırdı bu gelişme?
Bienale izleyicilerin ilgisinin her seferinde biraz da artığını görmek gerçekten mutluluk verici. 2011’de, bienali 110 binin üzerinde ziyaretçi gezdi. 2013’te ise sergilerin ücretsiz olmasıyla, çok daha geniş bir kitleye ulaştık. 13. İstanbul Bienali’ni yaklaşık 340 bin kişi ziyaret etti. Bu yıl bu rakamın daha da artmasını umuyoruz ve 36 farklı mekanda tüm şehre yayılan bienal sergilerini 500 bine yakın izleyicinin ziyaret etmesini bekliyoruz.
Dünyanın en önemli ve en eski güncel sanat etkinliklerinden bir olarak kabul edilen Venedik Bienali’ni 2013’te 475 bin kişi ziyaret etmiş ki bu rakam İtalya’da bir sanat sergisini en fazla ziyaret eden kişi sayısı olmuş. İKSV tarafından 1987’den bu yana düzenlenen İstanbul Bienali’nin, 120 yıldır düzenlenen Venedik Bienali’nin izleyici rakamlarına yaklaşması, 30 yıldan az bir sürede bugünkü konumuna gelmesi bize gurur veriyor.
Hedef milyonlara ulaşmak
- Ücretsiz olmasına rağmen katılım beklediğiniz düzeyde mi peki?
Bienal, yaklaşık 15 milyon kişinin yaşadığı bir şehirde düzenlenen en büyük sanat etkinliği. Sadece İstanbul’dan değil, Türkiye’den ve hatta dünyanın birçok ülkesinden ziyaretçiler bienal sergilerini gezmek için geliyor. Dolayısıyla her ne kadar ziyaretçi sayılarımızın artmasından dolayı büyük mutluluk duysak da bu rakamın hâlâ gelişebileceğini düşünüyorum.
Bienalin izleyici rakamlarını milyonlarla ifade edeceğimiz günleri görmeyi umuyorum. İstanbul artık özellikle güncel sanat alanındaki hareketliliğiyle Avrupa’nın önde gelen kentleriyle birlikte anılıyor.
-Türk sanatçılardan nasıl bir atılım bekliyorsunuz?
Türkiye’den bienale katılım bu yıl çok yüksek. 80’in üzerindeki katılımcının üçte biri Türkiye’den. Uluslararası basında özellikle Türkiyeli sanatçıların yapıtlarının öne çıkan işler arasında gösterilmesi Türkiye güncel sanatının ne kadar geliştiğini ve ülke sınırlarını çoktan aştığını gösteriyor.
‘Çağdaş sanatta fiyat bütçemizden hızlı artıyor’
-Bülent Bey, takip ettiğiniz, bir eserini almak isteyip de alamadığınız bir sanatçı oldu mu?
Tabii, böyle sanatçılar hep oldu, sayıları da gittikçe artıyor. Çünkü çağdaş sanat eserlerinin fiyatları bizim eser alımlarına ayırdığımız bütçelerden çok daha hızlı artıyor. “İstanbul Modern’de keşke bir eseri yer alsaydı” dediğim çağdaş sanatçıların başında Gerhard Richter gelir.
Gerçek bir kültür sanat tutkunu olan Bülent Eczacıbaşı’nın ofisi ve evi bu anlamda adeta bir ‘mabet’. Binlerce kitaplık kütüphanesi için, “Bir kitap istesem, hangi kitabınızı asla vermezsiniz?” diye sordum. “Montaigne’nin “Denemeler”ini
yanıtını verdi. Nazar değmesin diye fotoğrafları kütüphanede değil ofisinde, e-kitaplarını incelerken çektik.
36 noktaya yayıldı
-Size göre bu yılki bienalin, diğer bienallerden farkı ne?
Aslında her İstanbul Bienal’i bir diğerinden farklı. Her birinin teması başka bir küratör tarafından belirleniyor, her bienalde farklı mekânlar farklı biçimlerde kullanılıyor. Çoğu zaman bienal için üretilmiş, mekâna özgü çalışmalar sergileniyor.
Bu yılki bienalde de mekân seçimlerindeki farklılık özellikle dikkat çekiyor. Daha önceki yıllarda görmeye alıştığımız sergi mekânlarına bu yıl deniz otobüsü, otopark, otel odaları, balıkçı teknesi gibi farklı mekânlar da eklendi. 36 noktaya yayılan bienale tarihinin en yaygın bienali demek yanlış olmaz. Ayrıca sergide bu sene sanatçıların yanı sıra bilim adamları, matematikçiler, fizikçiler, mimarların da çalışmalarını görmek mümkün. Sanırım bu nedenlerle şimdiye kadarkilerden farklılaşan bir bienal olduğu söylenebilir.
Vasiyette ikinci adım nitelikli konser salonu
- Yarın sevgili babanızın ölüm yıldönümü… Onun mirasını yüklendiniz? Hedeflediğiniz noktada mı vardığınız yer?
İKSV kuruluşundan bu yana 43 yılı geride bırakmış oluyor. Vakıf bu süre içinde çok yol aldı. Ama hedefine ulaştı demek fazla iddialı olur, çünkü vakfın esas amacı “İstanbul’un dünya kültür başkentleri arasında yer almasını sağlamak”. Böyle bakınca daha gidecek çok yolumuz olduğunu düşünüyorum.
Bugün varılan nokta ve bugüne kadar elde edilen başarılar bize çok cesaret veriyor. Bu hedefe doğru ilerlediğimizden hiç kuşkum yok. İstanbul Modern ise bu yıl 11. kuruluş yıldönümünü kutlayacak. O da kısa sürede Türkiye’mizin kültür yaşamına çok önemli katkılarda bulundu, kendisine kuruluşunda koyduğu hedefleri aştı, ama bununla yetinmeden yoluna devam ediyor.
- Acaba rahmetli babanız işlerin vardığı noktayı görse ne derdi?
Hem işlerin, hem de yönetiminde etkin olduğumuz kültür sanat kurumlarının geldikleri noktadan mutlu olurdu diye düşünüyorum. Elbette tavsiyeleri olurdu, çünkü heyecanı, yeni projeleri, yeni fikirleri, dinamizmi ileri yaşlarında bile hiç eksilmemiş bir insandı. Örneğin, yaşamının son yıllarında en çok emek verdiği iki proje, İstanbul’a bir modern sanat müzesi ile üstün nitelikli bir konser salonu kazandırmaktı. İstanbul Modern onun vefatından 11 yıl sonra kuruldu, bundan mutluluk duyardı; ancak İKSV etkinliklerinin İstanbul’umuz gibi bir dünya kentinde hala “çok amaçlı kongre merkezlerinde” düzenlenmekte olduğunu görünce çok şaşırırdı.
“ÖĞRENDİKLERİM KİTAP OLUR"
- Size kalan altın öğütleri neler?
Babamın beni karşısına alıp öğütler verdiğini hatırlamam. Daha çok kendi davranışları, yaşam ve çalışma biçimi ile örnek olmayı seven bir insandı. Babamdan öğrendiklerim çok kalın bir kitaba sığabilir ancak. Kendi kendisine saygısı olmayan insanlarla hiç birlikte olmak veya çalışmak istememesi, herhangi bir konuda hep karşı görüşleri dinlemeye büyük önem vermesi, beni çok etkilemiş özellikleridir.