1970’li yıllar, Ankara... İki genç Yükseliş Üniversitesi’nde makine mühendisliği okuyor. Okul birincisi genç, okulun en popüler kızına aşık. Zaten kız, sınıftaki tek kız öğrenci. Delikanlı sevgilisini arkasına oturtuyor, sınavlarda kopya veriyor. En yakın arkadaşı kendisine kopya vermediği için içten içe kızıyor sınıf birincisi dostuna.
Üniversite bitiyor, okulda asistan oluyor üç arkadaş da. Ege Üniversitesi’nde endüstri mühendisliği bölümünde yüksek lisans yapıyorlar. Para pul ne gezer, her hafta otobüse binip İzmir’e okula gidiyorlar bir iki gün için. Genç adam evli artık, kız hamile üstelik. İzmir seyahatlerinde çantasına elma koyuyor, acıktıklarında eşi ve arkadaşına vermek için.
Temelleri atılıyor
İki arkadaş da biz aç değiliz deyip, kıza İzmir’de çorba içiriyor, kendileri ise simit yiyor. Sonrasında kız üniversitede asistan olarak kalıyor, delikanlı ise yanına arkadaşını ve Yasin Ekinci’yi de alıp bir proje şirketi kuruyor. Üçüncü havalimanını yapan, milyar dolarlık Limak’ın temelleri böyle atılıyor. Öyküde okul birincisi Nihat Özdemir; kopya verdiği, ders parasıyla düğün yapabildiği kız, hafta başında kaybettiği sevgili eşi Gülseren. Gülseren Hanım’ın karnındaki bebek de, bugün Türk iş hayatının en başarılı insanlarından Ebru özdemir, yakın arkadaşı ise 40 yıllık ortağı Sezai Bacaksız. Yıllar sonra Yasin Ekinci ortaklığın belli bir aşamasında Limak’tan ayrılıp, kendi işini kuruyor. Gülseren Özdemir’in cenazesinin ardından, Betül Keskin Arslan ve Halise Arslan ile Ankara Limak Otel’deki taziyeye katıldım. Gülseren Hanım’ın 40 yıllık arkadaşları Sözen Bacaksız ve Heves Ekinci’nin masasına oturduk. Gülseren Hanım’ın annesi Sevim Hanım (90) taziyeleri kubul ediyordu.
Anneler ve kızları
Hemşehri olmamızın da verdiği yakınlıkla Nihat Özdemir’i iyi tanırım. Tanıdığım en çalışkan, hırslı iş adamlarından. Ebru Özdemir ise yakın arkadaşım. Gülseren Hanım’ın da zarafetine tanık olma şansını yakalamıştım sağlığında. Yaklaşık bir yıldır kanser tedavisi görüyordu. Ebru da son bir yılın önemli bölümünü önce Cleveland, arkasından tedavi için yöneldikleri Houstan’da geçirdi. Masadakilere Türkiye’nin en başarılı ikinci kuşak yöneticilerinden Ebru Özdemir’in kime çektiğini sordum. Ebru kadın kontenjanından, aile kontenjanından işlerin başında olan bir isim değil çünkü. Hesabı, kitabı kendisi yapan, bizzat oyunu kuran isimlerdendir Limak’ta.
Sözen Bacaksız anlattı; “Ebru’nun 8. yaş günüydü, ona 5 ansiklopedi götürdüm doğum günü hediyesi olarak, okumayı çok severdi. Çocuklarımız oynuyor salonda, Ebru kayıp. Odasına gittik, yorganı başına çekmiş ansiklopediyi okuyor. Yakalanınca çıktı odadan, babaya benzer o. Çok hırslı, çok çalışkandır.” Ebru Özdemir annesiyle çok yakındı, olayları abartmadan yaşaması anneye benzerdi. Nitekim ilk çocuğu Levent’e hamileyken haftada iki üç kez İstanbul’a gelir, otel inşaatının başında dururdu. Anneler ve kızları… Annelerini iyi tanıyan kadınlar, onların tecrübelerini de değerlendirdikleri kendi yaşamlarında, güçlü, başarılı kadınlar oluyorlar bence.
Ali Koç da taziyede
Dün taziyede “Artık arayacağım, şımaracağım annem yok” derken gözleri doluydu. Anne ölümü böyle bir şey zaten. Eşiniz, çocuğunuz yanınızda da olsa, mutlak anlamda yalnızlığı yaşatıyor size. Kocatepe Camii’ndeki cenazede taziye sırasına giren Ali Koç’a takıldı gözlerim, bir an şaşırdım onu görünce. Herkes şaşırdı...
Sevgili kardeşinin vefatıyla kendi acısına boğulmuşken cenazeye gelmese, yakın arkadaşı da olsa, Nihat Özdemir kusura bakmazdı diye düşündüm. Sonra acılı geçen ocak ayında üzüntülerimizi paylaşarak azaltmaya çalışıyoruz, dedim kendi kendime...