Oyuncu Nursel Köse, reyting rekortmeni Paramparça’nın hayattan beklentileri yüksek, fitne fücurlarla etrafına dünyayı dar eden Keriman karakterini canlandırıyor. Kimileri onu yeni Aliye Rona diye tanımlıyor. İyi bir oyuncu, kötüyü de çok iyi oynuyor. Dizideki küçük bir yan rolü, neredeyse ana karakter haline getirecek! Cannes’dan, Antalya’ya bir dizi ödülü var zaten. Fatih Akın’ın ‘Yaşamın Kıyısında’ filmindeki performansıyla Antalya Film Festivali’nde en iyi yardımcı kadın ödülünü aldı. Buluştuğumuzda da Viyana’dan henüz gelmişti. 2008’de Oscar ödülü kazanan ‘Kalpazanlar’ filminin yönetmeni Stefan Ruzowitzky’nin çektiği ‘Cehennem’ adlı sinema filminin çekimlerinden henüz dönmüştü. Film, tüm Avrupa’da gösterime girecek.
Yaşasın kötülük!
Nursel Köse’nin ilginç bir geçmişi var. İç mimari okumak için Almanya’ya gidiyor. Oyunlar yazıyor, o oyunlarda oynuyor. 1992’de, Yer Kozmetikçileri adında ilk yabancı kadın kabare grubunu kurup tüm Avrupa’ya turneler yapıyor. Almanya’da stand up yapıyor, şiir kitapları çıkarıyor. Son iki sezonun en fazla izlenen dizisi Paramparça’nın Keriman karakteri olarak kötülükleriyle bir fenomen olma yolunda. Almanya’da “Aile Avukat”, “Yeni Başlayanlar İçin Türkçe”, “Bölge 40”, “Soko Köln” adlı televizyon dizilerinde oynadı.
Bizde tanınması, 72. Koğuş filmindeki performansıyla oldu. Paramparça’da, fakir taraftaki aile üyesi olarak ne kadar pejmürde kıyafetler içinde ise gerçek hayatında bir o kadar femme fatale. Giderek artan popülaritesi yanı sıra dolu dolu ve zengin geçmişi olan insanlara has hoş bir anlatımı var. Komik de aynı zamanda, zaten stand up’a yeniden başlamak için hazırlanıyor!
Rol bana yapışmaz
- Genelde kötü kadını oynuyorsunuz. Ama orada da bir paradoks var, siz kötüyü çok iyi oynuyorsunuz. Bu rolün üstünüze yapışıp kalmasından korkuyor musunuz?
Hiç korkmuyorum, hiçbir rol benim üstüme yapışmaz. O rolün oturduğu, insanların sevdiği anlamına gelir. Keriman rol olmaktan çıkıp bir kişilik haline gelmiş durumda, sokakta bana Keriman Hanım diye sesleniyor insanlar. Böyle bir insan var! Belki seyirciye yapışır Keriman. Ama rol olarak bana yapışmaz. Başka bir karakter geldiğinde onu farklı oynarım. Ayrıca iyi rollerin darağaçları çok kısıtlıdır, iki ağlarsın, azıcık üzülürsün, beni o kadar cezbetmeyen karakterler. Kötüde çok yelpaze açabiliyorsunuz, iyiliği bu dünyada çok önemli olduğu halde üç kelime ile anlatabiliyoruz. Ama kötülüğe gelince kelime hazinesinin bolluğu açısından dahi ilginç.
- Filmdeki rolünüz aklı sürekli kötüye çalışan bir görümce olarak başladı. Bir gelin görümce olayı var toplumumuzda. Seyrederken bile insan daralıyor. Kadının, kadına yaptığı nedir Allah aşkına...
Görümce durumu, Keriman üzerinden çok düşündüğüm bir konu. Hiçbir hakkı olmadığı halde, ağabeyin karısının üstünde bir nüfuz kurma hakkı olduğunu düşünüyor.
Ortada bir kardeş var, bunun üzerinden bir ıstırap çektirme. Gelin yaşlanır, bu kez o kez kendi gelinine çektirir, galiba kadın öğrendiği şeyi, şimdi sıra bende deyip uyguluyor, bilmiyorum ki. Tek bildiğim görümcelik gereksiz bir meslek. Abes bir şey. Çekimlerde, mahallede bana gelip gururla ben de hem görümceyim, hem de halayım diyen insanlar oldu. Kadının üzerinde çok iktidar var, üzerimizde hak iddia eden o kadar çok insan ve kurum var ki, müdürümüz, abimiz, annemiz, babamız, amcamız, görümce burada en gereksiz olanı deyip noktalıyorum. Yandan yandan sinemaya
- Yaşam öykünüz enteresan...
Malatya’da liseyi bitirdikten sonra, Almanya’ya gittim, iç mimari okudum. Oyunculuk için Almanca’mın çok iyi olması gerekiyordu. Mümkün olsa oyunculuk okumak isterdim. Öğrencilikte oyunculuğa başladım. Alman-Türk tiyatrolar kurdum, oynadım. Sinemaya yandan yandan girdim. Hep oyunculuk yaptım.
50 yıldır susuyorlar
- Berlin’de, stand up da yapmışsınız...
Bir sürü şeyin birikiminden sonra kadının konuşması gerektiği talebinden çıktı. Stand up bana göre sahne sanatlarının en çekici olanı. Kraliyet disiplini barındıran bir sanat.
Mizah üzerinden bir sürü meseleyi anlatma durumu. Almanya’da yaşarken azınlık, kadın, göçmen kadın, Türk kadın, Müslüman kadın olma gibi, onların bana verdiği kimliklerle karşılaştım. Ben öyle Nursel Köse olarak gittim ama onların bir sürü şablondan bize bakış açılarından etkilenerek şekillendim. Kadınların bu şablonlardan çok rahatsız olduğunu gördüm. Bir şey yapılması, anlatılması, susulmaması lazım dedim kendime. 50 yıldır susmuş bir insan kitlesi ile karşılaştım. Dili doğru düzgün bilmeyen, gettolaşmış bölgelerde oturan, kendi içinde kalmış, Almanlarla sosyal-kültürel anlamda çok alt ilişkide olan bir toplumla karşılaştım. Bunların içinde de kadınlar ve çocuklar çok daha yalnız bırakılmış, daha eve kapatılmış ve çok daha suskun yaşıyor.
- Suskunların dili olma motivasyonu muydu sizdeki?
Evet, biraz da onların dili, kulağı olmak gibi misyonlar yükledim kendime. Almanya’da yazdım, oynadım, radyo tiyatroları yazdım, bunlar yayınlandı. Şiirlerim var. Bütün yabancı kadınlara temizlikçi kadın gözüyle bakan bir şablondan yola çıkarak, onların temizlikçi olarak gördüğü bu gölge insan, Türk kadınının biraz böyle penceresini aralayıp onun da ruhu var, onun da canı var, onun da acıları var, o da hissedebiliyor, ağlayabiliyor, gülebiliyor, demek istedim. Yani o gördükleri gölgelerin, kalıpların insan yanına bir perde açmayı denedim.
Bir yabancı ve Türk kadını olarak soyundum bu işe ve de başarılı oldum... Çünkü ilk ve sondu. Şimdi yeni bir İranlı kadın var stand up yapan. Stand up, olayı çok erkek elinde bir sanat, dünyanın her yerinde öyle.
Cetvelimiz Cem Yılmaz
- İstanbul’da neden stand up yapmıyorsunuz, burada da malzeme bol bu anlamda...
Çok özlüyorum, sahneyi özlüyorum. Üstelik Türkiye’de stand up yapan kadın hala yok. Türkiye’de bunu yapmak zor, herkes bir defa çok saçma bir şekilde Cem Yılmaz ile kıyaslıyor. Kadın mizahınızı tanımadığımızdan, neyle değerlendirileceğimizi bilmediğimiz için hemen Cem Yılmaz ölçü cetveli ele alınıyor. Çok saçma, beni kızdıran şeylerden birisiydi. Ama şimdi yazıyorum, hazırlanıyorum, üzerine çalışıyorum. Bir kitap haline de dönüşüyor şimdi bu.
- Kadın mizahının nesi farklı?
Kadının mizahı, gülüşü ya da gülmeyişi bile çok farklıdır. Kadın mizahı belden aşağısından prim yapmıyor çünkü belden aşağısı yok.
Yukarıdan aşağıyı göremiyoruz zaten, kapalı! Belden aşağıya tenezzül etmeden, daha çok İngiliz mizahına benzetiyorum kadın mizahını. Hadi, sandalyeden düştü kah kah gülelim değil, daha sofistike oluyor. Bir de tabii stand up yapılırken suya sabuna da dokunmak lazım. Elinizi yıkamanız lazım.
Erkekler şiir okumasın, vazgeçtim!
- Şiir kitabınız da var. Şiir okuyan erkekten hoşlanır mısınız?
Gençlikte çok hoşlanırdım. Almanya’da bir Türk erkekle beraber olmamızın bizim için ana hedefi, birlikte müzik dinleyip, kendi dilinde şiir dinlemekti. Bir zaman sonra her şiir okuyanın kendi dilinde iyi şiir okumadığını görüp, aman şiir de olmasın dediğim bir dönem geliyor! Bizdeki şiir okumalar çok yüksek sesli, bu nedenle okumasın ya, vazgeçtim!
Hollywood starları ölüyor kimse bu niye öldü demiyor!
- Kadın konuları ile çok ilgisiniz. Oynadığınız sette Nurgül Yeşilçay, erkek oyuncu Erkan Petekkaya tarafından mobinge uğradığı iddiasıyla diziden ayrılmak durumunda kaldığını söyledi. Siz kaldınız, kalan olmak rahatsız edici değil mi?
Dizi setinde oyuncu ve ekiple geçirdiğimiz zaman özel hayatımıza ayırdığımız zamandan daha çok ve yoğun oluyor. Aile gibi oluyorsunuz, ailede olan, normal hayatta olan her türlü sorun setlerde de yaşanabiliyor maalesef. Diziye birlikte başladık, birlikte götürmek tabiki süper olurdu.. Ama diziler başlıyor, bitiyor, cast veya ekipler değişiyor, bizim işimizin doğasında var bu. Hollywood, çok büyük oyuncular, starlara inanılmaz diziler çekiyor. Patır patır ölüyor o starlar, yerlerine yenileri geliyor. Kimse bu niye öldü, niye diğerleri kaldı şeklinde dramatik bakmıyor bizdeki kadar meseleye. Her ikisi de profesyonel, sayılan sevilen, başarılı oyuncular, ikisi ile de çok keyifli çalıştım.