Kimi evlerde akşam yemeği yenmiş, çaylar bardaklara konulmuştu, müdavimleri dizilerini, yarışma programlarını izlemek üzere TV karşısına geçmişti, kimileri cuma trafiğinin kördüğümünden kurtulmaya çalışıyordu. Ben kendi deneyimimde Antalya Regnum Otel’de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Afrikalı çocuklar için cumartesi günü sahaya çıkacak Messi’nin gece yarısı geleceği otelde nasıl bir kare fotoğraf çektirip, iki soru sorabilirimin derdindeydim. Bunun için karşılaştığım her görevliye gereğinden fazla dostane davranıp, ünlü futbolcunun kalacağı villanın numarasını öğrenmeye çalışıyordum. Kapısında karşılamak için!..
Katıldığımız gala yemeğinde saat 21.30’u vurduğunda otelin patronları Nurten - Fikret Öztürk, Fettah Tamince, Saadettin Saran, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir vardı. Bu dev maçı organize etmede büyük emeği olan Antalya Büyükşehir Belediye başkanı Menderes Türel bekleniyordu. Sonrasında malum köprü haberi geldi.
Durum değişti
Arkasından yaşanan olaylarla hepimizin hayatlarında durum bir anda değişti.
Durum o kadar değişti ki hepimiz güçlü durmaya çalışsak da insanlarda endişeli, korkulu, giderek güvensizliğe varan bir ruh hali hakim oldu. Ben de bu durumda 100’den fazla ulusal ve uluslararası yayını bulunan bir psikiyatrın kapısını çaldım. Liv Hospital Psikiyatri Kliniği uzman psikiyatrlarından Prof. Dr. Asena Akdemir hastane odasında sorularımı yanıtladı.
Korku, öğrenmeyi engelliyor
- Yaşadığımız bu korku hali, beynimizde ne tür tahribatlara yol açıyor acaba?
Gergin ve kaygılı olma bütün insanların doğasında var. Az bir kaygı düzeyi gereklidir, mesela sınavlara çalışmamızı sağlar. Kaygı ve bir miktar stres öğrenmeyi kolaylaştırır.
Ama bu bir eşik şeklindedir, eşiği geçtiğiniz anda korku insan beyninin iyi çalışmasını engeller. Korku ve stres durumunda, yeterince bilgi depolanması, yeni bir bilginin beyne yerleştirilmesi bozuluyor. Dolayısıyla öğrenmeniz de bozuluyor. Stres sadece elimizin titremesine ya da kalbimizin çarpmasına yol açmıyor, karaciğerimizi de, kalbimizi de, beynimizi de etkiliyor. Sürekli kronik stres altında yaşarsak insan kalitemiz düşer. Yeteri kadar eğitimli, düzgün, bir şeyler keşfedecek insanlar sayımız azalır. Toplumsal olarak gerileriz. Beyin göçü artabilir.
Çikolata yerine sohbet
-Bu sürecin uzun vadeli etkileri neler olabilir?
Paranoyalarımızın bir miktar artabileceğini ve içe kapanabileceğimizi düşünüyorum. İleride kaygılı, gelecek ile ilgili güvensiz, paranoid bir toplum haline dönüşmemize yol açar. Yaşananlar, temel iç barışı zedeliyor, insanların birbirine güvenini azaltıyor, kardeşlik bağı kopuyor, siz, biz, öteki yaklaşımı artmaya başlıyor. Bu travmalar devam ederse, daha güvensiz bir toplum haline dönüşürüz.
Ki zaten şu anda bile geleceğiyle ilgili olarak çok kaygılı genç bir toplum görüyoruz. Özellikle 14 - 25 yaş arasında, ülkede ne olacak, geleceğim ne olacak noktasında ciddi kaygılar var. Ölümle yüz yüze geleceği fikri herkesin benliğindeki birtakım şeyleri tetikleyebiliyor. Mesela toplum baskısı ile daha sakin duran bir insan vurup kırmaya başlayabiliyor. Zaten içe kapalı bir insan iyice evinden çıkmamaya başlayabiliyor. Bir de fırsatçılar türer, böyle bir durumu kendine kullanmaya çalışan antisosyal kişilik bozukluğu olan insanlar var.
- Korku beyne bunları yaptırıyorsa aynı şekilde beyni kandırıp mutluluk hormonu
Sıkıntılardan birisi de strese bağlı aşırı yeme olabilir. “Doktor Hanım ne diyor, bu kadar olayın içinde bunu mu düşüneceğiz” diyebilir insanlar.
Ancak bu kadar stresten sonra, obez bir kuşak yetiştirebiliriz gerçekten. Bu nedenle evde dengeli ve düzenli beslenmeli. Canımız sıkılıyor diye gidip de sürekli dondurma, çikolata yememeli. Çikolata, depresyonu olan insanlarda tabii serotonini artırır ama o keyfi sağlayabilmek için üç dört kilo çikolata yemeniz lazım. Yiyeceklerle aldığınız serotonin yeterli olmaz yani. Bunun yerine bir arkadaşınızla film seyretmek, yakınlaşmak daha önemli. Sohbet de serotonin salgılatır çünkü. Bir de tabii düzenli uyku çok önemli. Günlük düzenimizi bozmayacak şekilde hayatımızı götürmek önemli. Sürekli asık suratla dolaşmak yerine, biraz daha gülümsemek, olaylara daha olumlu yaklaşmak beyne de iyi geliyor.
- Travmanın belirtileri neler?
En çok görülen şikayetlerden birisi çaresizlik hissetme, aşırı bir uyarılmışlık hali ile çabucak irkilme, ani seslere tepki verme, rüyalarda, gün içinde tekrar tekrar yaşama. Gelecek ile ilgili güven duygusunun yok olması.
Bir kısım insanda da birkaç hafta boyunca bellekte kopuk dönemler olabiliyor. İçe kapanma, konsantrasyon sorunu, uyku ve iştahta farklılık... Kimisi yemek yiyemezken, kimi de sürekli yemek yiyor. Bir de tabii kaçınma davranışları var. Çalışmama, evden dışarı çıkmama, hiçbir şey düşünmeme, kendini hapsetme hali. Şunu söylememiz lazım öncelikle, bunlar insanı deli yapmaz, herkesin yaşayabileceği, insani duygu ve tepkiler bunlar.
Sizi hayata bağlayacak 6 maddelik reçete
- Hayatınızı durdurup bu travma sürekli devam edecekmiş gibi yaşamayın. Mümkün olduğu kadar günlük rutininize dönün.
- Sevdiğiniz, sizi rahatlatan şeyleri yapın. Mesela film izleyin, müzik dinleyin. Bunu yaparken de kendinizi bir koda mahkum etmeyin. İster klasik müzik, ister arabesk...
- Açık havada yürüyüşlere çıkın.
- Arkadaşlarınızla, ailenizle sohbet edin. Ancak tüm sohbetlerinizin konusu travmaya neden olan olaylar olmasın. Olumlu, güzel şeylerden de bahsedin.
- Çocuklar, ebeveynlerinin tedirginliğini ayna gibi yansıtır. Onlara güvende olduklarını hissettirin.
- Gelecek planlarınız ne ise onları yapmaya devam edin. Dünya üstünüze yıkıldı gibi, her şeyi keser eve kapanırsanız travma ile baş etme şansınız çok fazla olmaz.
5 yıl sonra bile rüyamıza girebilir
Acıyı bastırmayın, yaşayın suçluluk duygusuyla depresyona girersiniz
- Saldırıya direkt maruz kalan insanlara önerileriniz neler?
Eğer bunu içlerinde saklar, kimse ile paylaşmazlarsa beyin işleme sürecine devam eder. Kronik stres bozukluğu haline dönüşür. Aile üyeleri evde bunu konuşmalı, hatırlamayı engellemeyecekler. Yas tutma önemli, şu andaki problemlerden birisi de bu, insanlar yas yaşamıyorlar, düğün bayram gibi algılıyorlar. Yası yaşamayı ertelediğimizde acısı sonrasında çıkar. Bir yıl sonra da üzülür insanlar, ölümler yaşanmış, bu acıyı insanların yaşamasına izin vermek lazım. O yasın yaşanmasına da çevresindekilerin yardım etmesi gerekiyor. Yoksa hastalık olarak ortaya çıkar, ağır depresyon, suçluluk duygusu olarak çıkar. Duyguları dayanılmaz olsa bile onları bastırmak yerine onunla birlikte götürecekler hayatı. Bastırılan duyguların sonradan problem çıkarma ihtimali çok yüksektir.