Türkiye’de diziler gibi talk şov sürelerinin de çok uzun olduğunu söyleyen Saba Tümer, “Aynı insanlarla aynı şeyleri konuşmaktan psikopat oldum. Telefona bile bakamıyordum. Antidepresan aldığım günler oldu” dedi
Türk televizyonları dizi ile yarışma programları arasında sıkıştı. Yıllarca haftada beş gün talk şov programı yapan Saba Tümer de aynı görüşte. Talk şovlarımız da Türk işi. Lary King, Ellen De Generes gibi dünyaca ünlü talk şovcular yayınlarına mesela Jenifer Lopez’i alıp en fazla 10 dakika konuşuyor, sonra “next” diyorlar ve Rihanna gelip oturuyor, o gidiyor Bono geliyor. Bizimkiler alıyorlar karşılarına dizi oyuncularını iki saat, üç saat lastik gibi uzatıp, aynı şeyleri konuşup tamamlıyorlar geceyi.
Saba Tümer de yıllarca aynı isimlerle aynı şeyleri konuşmaktan sıkılmış. Bu yüzden yeni bir soluk arayışına girmiş ve ortaya ‘Saba ile Oyuna Geldik’ formatı çıkmış. Saba ile Raffles Otel’in lobisinde buluştuk, yılbaşı süslemeleri o kadar güzeldi ki röportajı da fotoğraf çekimini de lobide aradan çıkarıverdik. Tümer’le önce “Ne olacak bu televizyonculuğun hali” dedik ama kadın-erkek ilişkilerini de eksik etmedik sohbetimizde...
-Talk şovlara yeni bir soluk getirilmesi gerekmez mi? Aynı konukla iki, üç saat konuşup geceyi tamamlamak gerçekten talk şov mu?
Bundan ben de çok fazla dert yanıyorum. Elin adamı dünyanın en büyük starını alıyor 5 dakika konuşuyor, biz de 3 saat. 3 saat bir konukla konuşabilmek için, ‘Eeee daha daha ne haber, çoluk çocuk nasıl’ noktasına geliyorsun.
Tükeniyorsun, konuşacağın şey kalmıyor. 15 yıldır, ünlülerle bu kadar uzun konuşunca karşımdakinde keşfedeceğim bir şey kalmadı. Böyle olunca heyecanım gitti. Sıkıldım, bir de yalandan da efekt vermeye başladım.
-Nasıl efektler?
Daha önce anlattığı şeyi yine anlatınca ben “Aaaa” diye efekt veriyorum. Öyle bir hale geldim ki, sosyal hayatımı da etkiler oldu, konuşmak istemiyordum daha fazla. Telefon çalıyor açmıyorum, sessizde duruyor, psikopat bir kadın oldum. Her şeyi kısa kesmeye başladım. Talk şov soru sormak, mizah yapmak demek. Programı dinamik tutmak da zeka işi. Bunlar zaten yorucu... Bir de kontrol frik bir tipim. Stüdyoda sinek uçsa görürüm. Yayından pestil gibi çıkıyordum. Bir dönem sohbetten muhabbetten uzak durayım farklı bir şey yapayım istedim. ‘Her şeyin aynısını kaç kere dinledim, tamam artık’ dedim.
‘Saba ile Oyuna geldik’ öyle çıktı. Çok sevdim bu formatı. Amerika’da da talk şovlar oyunlara gidiyor. Ünlüler de kendilerini o şekilde göstermeyi seviyorlar... Çünkü seyirci ile özdeşleşiyor, sempatikliği artıyor.
-İyi gidiyor mu program?
Çok iyi gidiyor, çok memnunum. Yıllarca masa başında oturan kadındım ya, bununla bir ayağı kalkış oldu. Bütün çekimler boyunca 2.5 saat ayakta debelenen bir Saba var.
Böyle bir formatı kariyerim açısından da yapmam gerekiyordu. Çünkü bu beni başka yere taşıyacak bir proje. Bu formatla dizi-yarışma açmazına yeni bir soluk getirdik. Seçimden sonra ara verdik, ocak ayındaki yeni dönem için çekimlere başladık.
Reklamveren belirleyici
-Sıkıldığınız dönemde kendinizi nasıl onardınız? Psikolojik destek aldınız mı?
Ara ara psikiyatrislere gittiğim, antidepresan kullandığım oldu. Haftada 5 gün 3 saat sürüyordu programım. Meditasyon, enerji seminerleri, terapiler...
-Bizde neden talk şovlar bu kadar uzun sizce?
Reklamveren baskısından, yayın kuşağı anlayışından, yöneticilerin risk almamasından, kanalların reklamverenin sözünün dışına çıkamamasından. Herkes cebine girecek paraya bakıyor. Seyrediliyor mu, düz Türk mantığı... Dayayın 140 dakika diziyi o zaman! Saba konuşabiliyor mu? Konuşuyor, e tamam konuşsun 3 saat o zaman. Canın çıkıyor, kimse onun farkında değil.
Dişilik seminerine gidiyor
-Talk şov, mizah biraz erkek işi olarak görülüyor bizde. Zaten kadın olarak çok fazla isim de yok. Bu noktaya gelebilmek nasıl oldu?
Ben o çıtayı çok güzel aştım gerçekten; Okan, Beyaz ve ben olarak geçiyoruz. Ki talk şovda bir kadının bu şekilde aşması ilktir. Ama ben kadın olarak enteresan bir şey yaptım galiba.
Bunun özel hayatıma çok büyük zararı oldu ama meslek hayatımda çok büyük başarı getirdi bana. Bu sektörde var olabilmek için dişi enerjimi unutup erkek maskesi taktım kendime. Yani dişiliğimi değil de, sohbetimi, tarzımı ön plana çıkardım. Erkek camiası içinde var olabilmek için dişiliğimi unuttum.
-Saba bu unutmuş haliniz mi Allah aşkına?
Evet, (ünlü kahkahasını atıyor) bunların hepsi yaradılıştan gelen şeyler. Ama mesela özel hayatımda bir adama davranılması gerektiği gibi davranan kadınlardan değilim. O kadar alışmışım ki çünkü höt, höt erkek gibi olmaya. ‘Ha geliyor musun, gelmiyorsun, gelmezsen gelme’ diyorum mesela adama.
Maskülen bir enerjiyi üstüme geçirdim. Şirazeyi kaçırdım, erkeklerle kanka oldum.
Şimdi dişi enerjimi yükseltmek için seminerlere gidiyorum. İçimdeki dişi ile erili evlendirme seminerleri bunlar. Eğitildim, adama adamlığını hissettiriyorum artık.
-Tek başınıza çocuk sahibi olmayı hiç düşündünüz mü?
Ben arı değilim, çocuğun baba figürü olmalı, erkek sahip çıkmalı çocuğa. Bir de gereğinden fazla sorumluluk sahibiyim. Çocuk büyük sorumluluk, bu sorumluluğu almayı bana hissettirecek bir adam da çıkmadı karşıma.
Kadın, erkek ve çocuğun ilişkisi daha döllenme anında başlıyor. Son gittiğim öğretide orgazm doğumu öğrendim. Bu doğum diyor ki: Dünyaya acı çekerek, ağlayarak geliyoruz ve bütün hayat da öyle geçiyor. Hayat öyle bir şey değil ki diyor, kadın orgazm olarak çocuğunu doğuruyor.
Doğurursam ben de böyle bir doğum istiyorum. Mutlu bir çocuk getirmek istiyorum dünyaya. Orgazm doğumda, çocuğun plesentası 48 saat kesilmiyor. Baba ve anne çocuğa o sevgiyi vermeye devam ediyorlar, ayrılmıyorlar.
Dünya buralara gidiyor. Zaten bakarsan her şeyin özünde ya anne, ya baba sevgisizliği çıkıyor. Bu da problemli insanlar olmamıza yol açıyor. Çocuk yapacağım erkek aynı kafada olmalı, “Başlarım plesentana” dememeli! Gerçekten aşık olsam veya beni kucaklayacak bir adam çıksa işi gücü bırakırım. İyi de bir anne olurum. Çünkü kariyeri başardım, başaramadığım tek yer burası kaldı.
Allah’tan Eril bir erkek istedim
-Hayatınızda farklı, “işte bu” dediğiniz bir ilişki oldu mu?
En son yani beş altı ay önce yaşadığım birliktelik çok farklı ve özeldi. İlk defa bu kadar eril birisi hayatıma girdi. Tam erkek enerjisi, bana olması gereken şeydi. İçimde uyuyan dişiyi uyandırdı.
Bir baktım ben sonsuz bir itaat içindeyim, bayağı terbiye ediliyorum.
Çok iyi geldi gerçekten, hayatımın en güzel, en keyif aldığım, bana en çok şeyi öğreten birlikteliğimdi.
İyi ki de hayatıma girmiş ve bu yaşımda girmiş, belki daha önce girse bu kadar kıymetini bilemezdim. İlahi zamanlama diyebirim buna. Maalesef duygularını belli edebilen biri değilim ancak şunu söyleyebilirim ki, görüşmesek bile her gün hayatıma girdiği için, bana hissettirdikleri için şükrettigim tek insan.