Son yıllarda neredeyse durma noktasına gelen AB ile müzakere sureci yeniden hızlandı. Neredeyse her hafta bir Avrupa ülkesini ziyaret eden AB Bakanı Volkan Bozkır’ın gündemi de haliyle yoğun. Peki, Türkiye, son yıllarda kendisini zirvelere dahi davet etmeyen AB’nin bir anda yeniden nasıl gözdesi haline geldi? Dün Paris temaslarına eşlik ettiğimiz AB Bakanı Bozkır, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki paradigmanın değişmesine götüren süreci detaylarıyla su şekilde paylaştı: “Biri ekonomik boyuttur. Yıllarca Avrupa Birliği’ne, Maastricht kriterlerine uyan bir tek Almanya var. Maastricht kriterlerine uyulmadığı takdirde euro’nun çökmesi mukarrerdir. Yunanistan çöküyor, İtalya, İspanya, Portekiz, İrlanda zorluk içine düşecekler. Oysaki dünya en büyük ekonomik krizini yaşarken aldığımız doğru önlemlerle biz rakamları üçe katlayabildik. Dolayısıyla sizin bu krizden çıkabilmeniz için Türkiye önemli bir unsurdur. Türkiye’ye yatırım yapmadığınız takdirde yani Avrupa Birliği dışına yatırım yapmadığınız takdirde bu sorundan çıkamazsınız. Her şeyden önce gümrük birliği ilişkisi var. Bugün 14 bin 300 kalem mal mübadele ediliyor. 150 milyar dolar ticaretimiz var. Ve şimdiki yeni paradigma ile oluşan tablo için en önemli unsurlardan biri gümrük birliğinin güncellenmesi. Bunun içine tarım girecek, hizmet sektörü girecek, kamu alımları sektörü girecek ve 300 milyar dolarlık ticarete doğru gidiyoruz. Bunun için de tabii ticaretin gerçekleşmesi için yatırımın da muhakkak olması gerekiyor. Kendi içinde döndürerek sağlayamayacağı bu ekonomik tablo değişikliğini Türkiye’yi kullanarak gerçekleştirecektir, birinci faktör budur.”
Paradigma değişikliğini yaratan ikinci unsurun mülteci krizi olduğuna vurgu yapan Bozkır, bu yöndeki değerlendirmesini şu sözlerle sürdürdü: “Bize aman ne güzel kamplarınız var, dünyanın en iyi kamplarına sahipsiniz, sizi tebrik ediyoruz ve aynı zamanda da müteşekkiriz, bunu bize yansıtmıyorsunuz, Türkiye’de tutuyorsunuz şeklinde sürekli ifadeleri oldu. Biz de bu 100 bin diye başladı, 2 milyona ulaştı, bir gün size gelecektir. Türkiye’nin limitlerini aşacaktır ve Avrupa’ya ulaşacaktır. Temmuz ayındaki AB bakanları toplantısının gündeminde mülteci krizi ve terör yoktu. Ben bunu gündeme getirdim. Sonra patladı. Bir anda böyle bir şeyle karşılaşınca tabii paradigmayı değiştirdiler, ikinci unsur budur.”
İlk tepki panik atak
Bakan, paradigma değişikliğini yaratan üçüncü unsur olarak ise terör konusundaki gelişmeleri paylaştı: “Yıllarca, ‘Terör örgütleri insanlığa karşı devlet düzenini bozmak için kurulmuş örgütlerdir. Bunlar arasında ayırım yapmamanız lazım’ dedik. Terör Avrupa’yı vurunca bunun kaynağının da önlenmesi için Türkiye’den başka bir çare olmayınca bu üç unsur bir arada paradigmayı değiştirdi. Avrupa Birliği’nin ilk yaklaşımı, tabii bir panik atak şeklinde işte size biraz para yardımı yapalım, kamplarınızı güçlendirelim, bunu siz önleyin seklindeydi. Terörle mücadelede işbirliğimizi artıralım, DEAŞ’ı önleyelim şeklinde oldu. Biz de dedik ki, biz sizden para falan istemiyoruz. Bunun eğer ortak olarak çözümlenebilecek bir sorun olduğunu düşünüyorsanız o zaman bizi aile içinde hissettirin. Biz müzakere eden bir ülkeyiz. Biz Afganistan, Pakistan veya bölgedeki herhangi bir ülke değiliz. Onun görüşmeleri yapıldı ve bu tablo öyle ortaya çıktı. Avrupa Birliği anladı ki eğer Türkiye daha önceden üye olmuş olsaydı, bu sorunların hiçbiriyle karşılaşmayacaktı. Şimdi de Türkiye’siz bu sorunların hiçbirini çözemeyeceğini anladı. Dolayısıyla paradigma değişikliğinden geldiğimiz nokta budur.”