Uzun saçları ve çizmeleri ile Gaziantep’te otobüsten indiklerinde bir çocuğun “Abi siz uzaydan mı geldiniz” dediği dönemin müzisyeni Ömür Gidel’den küçük tanıklıklar...
16 yaşında yolculuk başlamış. Tam 48 sene müzik dünyasının sandalında kâh durgun, kâh dalgalı müziklerde, müzisyenlerle haşır neşir olmuş, meşhur 68 kuşağı müzik serüveninde yerini almış; Ömür Gidel. Bir babaanne düşünün, Tire’de ilk sinemayı açmış. Üç bin kişilik bir amfitiyatro şeklinde yaz, kış işliyor. Torun da çılgın olacak tabii ki. Öte yandan Merkez Bankası Genel Müdürü bir büyük amca Nail Gidel, Ankara’dan eli uzanıyor “Ne demek müzik, ne demek müzisyen olmak” diye. Bütün iş galiba 1968 Kadıköy Süreyya Sineması’ndaki bir konserle başlamış. Hemen karşısında oturuyor Gidel ailesi. “Anneannem ile annem beni Kaygısızlar konserine götürdüler. Meğer hayatım onlarla kesişecekmiş.”
Kurtalan Ekspress yılları “Efes Oteli’nde çalıyorum havuz başı. Fuar zamanı. Barış Manço da yandaki Karaca Oteli’nde kalıyor. Terastan beni dinlemiş. Büyüğümüz Kılıç Danışman ile haber yolladı. Biz de başladık”... Gidel’in macerası böyle başlıyor işte. “Beş defa girdim, çıktım” diyor Kurtalan Ekspres’e. Nedenini sorunca pek samimi yanıt veriyor Ömür; “Asabım bozuluyor, geliyorum İzmir’e ama iş yok. Mecburiyetten tekrar dönüyorum.” Belki de bir itiraf geliyor sonra; “Daha doğrusu ben alışamadım gruba. Benim grubum diyemedim. Benim aklım başka müziklerdeydi.” İstanbul’a o ilk gidişte çaldığı klavyeleri de Barış Manço’dan satın almış. İlk provayı hâlâ unutamamış.
Klavyelerin üstü nota dolu
“Bir salı günüydü. İlk prova. Zili çaldım. Kaftanı ile açtı Barış abi. Benim biraz işim var salona geç” dedi. “Salon, prova mekânı aynı zamanda. Bir rüya benim için. Envai çeşit klavye. Fender Rhodes’ tan Hammond’a bilimum synthesizer. Her klavyenin üstünde notalar. Rachmaninoff piyano konçertosu, Bach filan. ‘Eyvah’ dedim. ‘Nereye geldim. Bunlar çalınıyorsa ben hemen İzmir’e geri döneyim.’ Sonra bütün ekip geldi, provaya geçtik. İlk parça ‘Aynalı Kemer’. Deneme yanılma yöntemiyle çalınıyor parçalar. Sanırım beni etkilemek için böyle bir olay yapmıştı.”
Spielberg’den görüntüler
“Barış Manço’ nun yaptığı prodüksiyonları kimse yapamadı. Kurtalan Ekspres markasını hep korudu. Sahnede acayip işler yapıyordu. Yağ makineleri getiriyordu sahneye. Spielberg’in filmi ‘Üçüncü Türden Yakınlaşmalar’dan fotoğrafları arkada diya olarak gösteriyorduk. Pink Floyd’u izlemiş. Bir ayağı Belçika’da olduğu için bizden bir adım öndeydi. Bir de hem iç mimar, hem de çok iyi bir fotoğrafçıydı. Mesela ‘Uzay 1999’ modaydı. Eşofmanlar yaptırdı hepimize. Rodiler tek tip kıyafette sahnenin önünde dururlardı. Bütün bunlar o yıllar içinde ilerici hareketlerdi.”
Anılarda Ajda
“Büyük Kabare’nin yılları. Kimler yok ki Ajda başrolde. Zeki-Metin, Perran Kutman. Büyük prodüksiyon, artık böyle işler olmuyor.” “Ajda Pekkan’ı ‘takdir ettiğim bir anım “ diye anlattı Ömür: “Beraber çalıştığımız zaman neler dinlediğini öğrenme fırsatım oldu. Plaklarını gördüm. Bee Gees, Chicago Blood Sweat and Tears dinliyordu. Bu beni şaşırttı aynı zamanda saygı duydum.”
Bugün İzmir’de Karşıyaka’da. Nasıl denir, ‘Mahallenin çocuğu’ Ömür. Yeri geldiğinde, beş klavyeyi sırtlayıp konserlere gidiyor. Onlarca caz grubu, onlarca aranjman, reklam müziği... “Denedim ama samimi gelmiyor müzisyenler artık. Provaya gelmiyorlar mesela.” Bir güzel dairesi var bütün hatıraların kayıt cihazlarında, synthe’lerde ve antika eşyalarda vücut bulduğu. “Kendim için karalamalar yapıyorum o kadar” diyor. Uzun saçları ve çizmeleri ile Gaziantep’te otobüsten indiklerinde bir çocuğun “Abi siz uzaydan mı geldiniz” dediği dönemin müzisyeninden küçük tanıklıklar...