Gelin Mehmet Emin Özgüven’le tanıştırayım sizi. Anadolu’nun dört bir yanına caz müziğini götüren, oğlunun “Belki İstanbul’da olsaydı dünya çapında bir müzisyen olabilirdi” dediği Özgüven’le. Müzik kadar bir cumhuriyet hikâyesi onunki...
Her şey gelen şu notla başladı: “Sina abi burada müzisyen bir abimizin elinde 1935-1945 arası yazılmış caz notaları var. Müşterimizin babasına ait.” Bu notla birlikte hemen yola koyuldum. Notaların sahibi Mete Özgüven’e ulaştım. Kuşadası’ndaki evinde eşim ile beni ağırladı. Babası rahmetli Mehmet Emin Özgüven’in hikâyesini anlattı.
Mehmet Emin Özgüven, 16 Nisan 1919 yılında Balıkesir’de Gazi Hafız Hüsnü Efendi ile Radife Hanım’ın ikinci oğlu olarak dünyaya gelmiş. Kaderinin onu nereye götüreceği daha okul zamanlarında belliymiş. Mete Özgüven babasının hikâyesini “Dedem babaanneme, ‘Bu oğlan ders çalışıyor mu?’ diye sorarmış. Babaannem de ‘Valla böyle ucu siyah bir şeyler çiziyor, herhalde çalışıyor’ dermiş. Notaları el yordamıyla kendi başına öğrenmiş. İlk göz ağrısı da cümbüş olmuş.” cümleleriyle anlatıyor. Namı yürümüş Balıkesir’de. Şehirde bir halkevi varmış, bir fasıl heyeti kurulmasına karar verilmiş. Mehmet Emin Bey için uzun yolun başı. Bahsettiğim yıllar 30’ların sonu. Onun aklında başka bir müzik var; caz müziği. Mete Bey anlatıyor: “Ankara Radyosu’nda haftada bir Batı Müziği programı yayınlanıyormuş o zamanlar. Şehirdeki Halkevi’nde de siyah-beyaz filmler gösteriliyormuş. Radyodaki ve filmlerdeki müzikleri dinleye dinleye ‘Ben de böyle müzik yapmalıyım’ diye karar vermiş.” Onu anlatırken, Hayri Oruç’tan bahsetmemek olmaz. Hayri Oruç, Mehmet Emin Bey’in hayatındaki önemli isimlerden biri. Hayli de ilginç bir hikâyesi var. Trompet çalıyormuş Hayri Bey. Devamını da Mete Bey’den dinleyelim: “Babamın anılarına ondan ulaştık. Onu yıllar sonra İstanbul’da Tophane’de berberlik yaparken bulduk. Eski günlerin hatıralarını konuştuk.” Dediğim gibi zorlu yıllar... Mehmet Emin Bey ile Hayri Oruç Balıkesir’de oturup radyodan şarkıları dinleyip çalmaya çalışıyorlarmış. Mehmet Emin Bey duyduklarını notaya döküyormuş.
Hafif süvari alayı ve çavuş
Sonra İkinci Dünya Savaşı yılları başlıyor. Mehmet Emin Bey Gelibolu’da, kolorduda asker. Orada da kendini kabul ettirmiş. Bandonun başına geçmiş. Komutan, Franz Von Suppe’nin “Hafif Süvari Alayı Uvertürü”nün çalınmasını emretmiş. Bir hafta sonra çıkıp komutanın karşısına çalmaları gerekiyormuş. Parça bittiğinde komutan mutlu, alkışlamış. Mehmet Emin Bey de çavuş rütbesini almış. Hoş bir anıyı anlatıyor burada Mete Bey: “Babam, Hayri Baba askerlik çağına geldiğinde onun çok iyi trompetçi olduğunu söylemiş komutana. Hayri Baba yanına gelmiş. Üç yıl Yunanistan sınırında, Almanların top atışlarını duya duya geçirmişler askerlik yıllarını...
Hikâye devam ediyor...Balıkesir yıllarının son dönemde şehrin önemli ailelerinden Çay Mahallesi’nden Taşçı Mehmet Efendi’nin kızı Münevver Hanım ile evlenmiş. Tahakkuk memuru olarak Anadolu’yu dolaşmaya başlaması, caz orkestraları hikâyesinin de başlangıcı olmuş. “Babamın anlattıklarından ve benim hissettiklerimden çıkardığım kadarıyla, Konya Ereğlisi Dokuma Fabrikası’nda belki de Anadolu’da ilk caz orkestrasını kurmuşlar” diyor Mete Bey. Epey araştırmış konuyu ve başka bir örnek bulamamış. Unutmadan, Hayri Baba da yanındaymış yine.
Elleri görünmezmiş
1950 yıllarda Mehmet Emin Bey Bursa’ya tayin olmuş. Orada da durmamış. Bursa Dağcılık Kulübü Orkestrası’nı kurmuş. Uludağ’da Büyük Otel’de, sonra ünlü Çelik Palas’ta çalmış. Mete Bey, oradaki bir hikâyeyi anlatıyor: “Alman bir keman virtöüzü gelmiş otele. Babamları dinlemiş. Aradan sonra babamlar onu sahneye davet etmişler. Bir bestesini çalmış. Babam boş bir nota kâğıdı almış, başlamış yazmaya. Alman kemancı sahneden indikten sonra babam çıkmış ve aynı besteyi piyanoda çalmaya başlamış. Adam çok şaşırmış. Babam da ‘Siz çalarken ben de notaları yazdım. Onlara bakarak çalıyorum’ demiş.” Mete Bey bu anıyı Hayri Baba’dan dinlediğini söylüyor. Mehmet Emin Bey ile Alman kemancı tam 10 yıl her yılbaşı birbirlerine kart atmışlar.
Tayini Kütahya Tunçbilek’e çıkmış sonra... Hikâyenin bu bölümünde Mete Bey’in söylediği bir ayrıntı dikkat çekiyor: “Tunçbilek’te yılbaşı balosu olsun, madenciler balosu olsun hep babamlar çalarmış. Ama madenciler balosunun ayrı önemi varmış.” O zamanlar işçilere de balo yapılırmış. Sonra Soma’ya tayin çıkmış. Bandoyu yine kurmuş ama bu kez “Başında ben durmam” demiş. İki yıl sonra da emekli olmuş.
Hayri Baba’nın anlattığına göre Mehmet Emin Özgüven “Mavi Tuna”yı çalarken elleri görülmezmiş... “TRT’ de konserleri takip ederdi. ‘Tuna Dalgaları’ çaldığında babamı yalnız bırakırdık odada. Tek başına sonuna kadar izler, bittiğinde ayağa kalkar alkışlardı” diyor Mete Bey. Anılar, çaldıkları, anlatamadıkları, o notalar... Bir cumhuriyet hikâyesiydi aslında Mehmet Emin Özgüven...
Türkiye’nin en genç caz piyanisti sahnede
Sanata verilen zorunlu aradan sonra etkinlikler kaldığı yerden devam ediyor. ENKA Sanat, konser ve tiyatro etkinliklerine “Çok şey var” mottosu ile hız kesmeden devam ediyor. İlk konserini 10 yaşında veren Türkiye’nin en genç caz piyanisti Hakan Başar bu kapsamda 30 Kasım Salı akşamı saat 20.30’da ENKA Oditoryumu’nda sahne alıyor.
Kontrbas sanatçısı Ozan Musluoğlu ve Türkiye’nin en tanınmış caz davulcularından Ferit Odman’ın eşlik ettiği Hakan Başar Trio jazz, blues, latinjazz, souljazz, gospel ve post bop tarzı parçalarıyla müzikseverlere keyifli bir gece yaşatacak.