ABD’de 2012’de yapılacak başkanlık seçimleri için “Cumhuriyetçiler” kampında süren adaylık yarışması, Amerikalı sağcıların yobazlığa dayanan saçmalıklarını su yüzüne çıkarmaya başladı. O kadar ki, insan “Bunlardan biri başkan seçilirse Beyaz Saray’da bir Hıristiyan Taliban mensubu oturuyor olabilir” diye düşünmeden edemiyor.
Sorun bu adayların çoğunun siyasi çıkarları uğruna “Hıristiyan köktendinciliğine” ve bu nedenle de “İslam düşmanlığına” oynuyor olmalarından kaynaklanıyor. Burada bir hususa açıklık getirmek gerekiyor. “Hıristiyan köktendinciliği” ifadesi bugün Batı’da bazılarınca garipseniyor.
Ancak, Avrupa’da okuduğumuz 1970’li yıllarda “köktendinci” (fundamentalist) dendi mi akla hep Hıristiyanlar gelirdi. Bunların asıl derdi de, gençliğin “savaşma seviş” diye sokağa döküldüğü o yıllarda kürtaj, doğum kontrolü, evlilik dışı ilişkiler ve eşcinsellikle mücadele etmek ve Amerika’yı “Hıristiyan değerlerin ekseninde” tutmaya çalışmaktı.
Bugün de aynısını yapıyorlar. Fakat 11 Eylül’den sonra “gündemlerine” aşırı İslam düşmanlığı da girdi. Bu nedenle de, “İsa’yı öldürdüler” gerekçesiyle geleneksel olarak Yahudi düşmanı olan Amerikalı Hıristiyan köktendinciler için İslam düşmanlığı “antisemitizm” ile yer değiştirmiş bulunuyor.
İkili ilişkilerin en iyi dönemi
Özetle Hıristiyan kökenli Amerikan aşırı sağı, sırf bu İslam düşmanlığı nedeniyle, “aşırı İsrailci” oldu. Başkanlık adaylığı yarışına katılan ABD Temsilciler Meclisi eski Başkanı Cumhuriyetçi Newt Gingrich’in “Filistinliler diye bir millet yok” zırvası da bunu yeterince ortaya koyuyor.
Bir diğer Cumhuriyetçi aday olan Teksas Valisi Rick Perry’nin son Türkiye çıkışına da aynı açıdan bakmak mümkün. Amerikalı sağcıların favori kanalı FOX TV’de bir tartışma programında konuşan Perry, AKP’yi kastederek, “Bu İslami eğilimli parti iktidara geldikten sonra kadınlara karşı cinayet oranı yüzde 1400 arttı” diye konuşmuş ve “Türkiye aynı zamanda İsrail ve Kıbrıs’ı askeri güçle tehdit ediyor” diye eklemiş.
Perry, Türkiye’nin bu durumda niçin hâlâ NATO’dan atılmadığını da sorgulayarak şunları söylemiş:
“Birçok kişiye göre İslami teröristler tarafından yönetilen bir ülkeden söz ettiğinizde ve o ülkenin kendi vatandaşlarına yaptıklarını gördüğünüzde, o zaman evet bu ülkenin NATO’da olmayı hak edip etmediğini tartışma ve ABD’nin verdiği yardımları sıfır düzeyine indirme zamanıdır.”
Bu sözlerden Perry’i Türkiye konusunda birilerinin “anlık yanıtlar” için yüzeysel bilgilerle “donattığı” anlaşılıyor. Yoksa kendisinin Türkiye hakkında çok bilgili olmadığı ortada. En azından, Ortadoğu’daki siyasi çalkantıların sürdüğü bu sırada Ankara ile Washington arasındaki ilişkilerin yapılan açıklamalardan da görüleceği gibi “en iyi dönemlerinden birinden geçmekte olduğunun” farkında değil.
Kimin şansı var, kimin yok
Aynı şekilde, Türkiye’nin NATO çerçevesinde oynadığı ve füze kalkanı projesiyle hem ittifak için, hem de Washington için daha da büyük önem kazanan rolünü de bilmediği ortada. Perry’nin basın danışmanı Victoria Coates’ın durumu arkadan düzeltme çabalarının ise pek işe yaramadığı söylenebilir.
ABC kanalının haberine göre Coates Perry “Türkiye’de teröristlerin iktidarda olduğunu” söylememiş. Sadece, “Ankara’nın Hamas’a yakınlığı ve Mavi Marmara olayı yüzünden” birçok kişide böyle bir algının doğduğunu anlatmaya çalışmış.
Coates, Türkiye’nin NATO’dan atılması konusundan da lastikli sözlerle sıyırmaya çabalamış. Fakat sonunda “doğu ve batı arasındaki temas noktası olan Türkiye’nin önemli bir ülke ve NATO üyesi olduğunu” teslim etmek zorunda kalmış.
Sonuçta, hem ABD’deki, hem de İsrail’deki gelişmeler, yobazlığın ve gericiliğin ve bunlardan kaynaklanan saçmalıkların tek bir dinin veya inancın tekelinde olmadığını gösteriyor. Buradaki tek mutlu haber ise Gingrich ve Perry’nin başkan adayı olarak seçilme şanslarının olmamasıdır.
Ancak şansı artan Mitt Romney’in “dini bütün” bir Mormon olduğunu da unutmamak gerekiyor.