Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan’ın, Standard & Poors tarafından Türkiye’nin notunun “durağan”a düşürülmesine tepkisini iç siyaset kapsamında görmek gerekiyor. Sonuçta ekonomi, hükümetin en iddialı olduğu alanların başında geliyor. Standard & Poors’ın değerlendirmesinin ise muhalefete malzeme sağladığı kesin.
Erdoğan’ın bu kuruluşa karşı kullandığı sert ifadeler de kuşkusuz Türkiye’de kendisine hayranlık duyan kitleler tarafından hoş karşılandı. Bu arada hemen şunu da söylemek gerekir. Erdoğan’a dışarından, üstelik hiç beklenmedik bir yerden, destek de geldi.
New York Times’a konuşan “Royal Bank of Scotland”ın ekonomistlerinden Tim Ash bunlardan biri. Ash’in görüşlerini önemli kılan başlıca faktör ise, kendisinin Merkez Bankamızın uyguladığı alışılmadık politikaları en sert eleştirenlerden biri olması.

Sonucu zaman gösterecek
Ash, “Piyasada birçok kişinin Erdoğan’a ve Türkiye’ye bu konuda sempati duyacağını düşünüyorum” diye konuşmuş ve bu derecelendirme kuruluşlarının Türkiye konusunda “sürekli hatalar yaptıklarına” işaret etmiş. Ardından Türkiye’nin bu aşamada “yatırım yapılabilir” derecesine sahip olması gerektiğini söylemiş.
Aslında şu anda birçok batılı ülkenin de bu kuruluşlarla başı dertte. Çeşitli hükümetlerden Erdoğan’ınkine benzer eleştirileri de yakın geçmişte çok duyduk. Derecelendirme kuruluşları birçok kez “kapitalist düzenden geçinen sülükler” diye nitelendirildiler. Ancak, ne yazık ki, sülüklerin bile tıpta yeri var.
Onun için Erdoğan’ın Standard & Poors’ın değerlendirmesini “ideolojik” olarak tanımlaması ve bu kuruluşu tanımadığını söylemesi nihai analizde çok önemli değil. Önemli olan yabancı yatırımcıların bu kuruluşları tanıyıp tanımadıklarıdır. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in dediği gibi, küresel yatırımcılar ve iş dünyası bu tür kuruluşları daha az dikkate alır hale geldiler.
Bu doğru olsa da tümüyle geçerli değil zira o zaman bu kuruluşlar giderek işsiz kalırlardı. Oysa böyle bir durum söz konusu değil. Standard & Poors ile Ankara’yı kızdıran diğer benzeri kuruluşlarının değerlendirmelerinin yabancı yatırımcılar tarafından ne denli ciddiye alındığını ise zaman gösterecek.
Standard & Poors’ın sonuçta söylediği özetle şudur: “Dış talepteki düşüş ile artan ticaret açığı, dış borç ve dolaylı vergilere aşırı güven ile birleşince, devletin ekonomik dengeleri sağlaması zorlaşıyor.”

Sokaktaki insan ne kadar ilgili?
Dış talepteki düşüş elbette ki, küresel ve özellikle de Avrupa’daki ekonomik krizle ilgili. Son veriler Türkiye’nin Avrupa’ya ihracatında düşüşler buna karşın Ortadoğu’ya dönük ihracatında artışlar gösteriyor. Ancak Avrupa’nın ticaretimizdeki büyüklüğü düşünüldüğüne, Ortadoğu ile artan ticaretin “telafi edici” olması için çok daha fazla gelişmesi gerekiyor.
Öte yandan dış ticaret açığının tehlikeli boyutlarda seyrettiğini söyleyen çok sayıda yerli ekonomistin olduğu da unutulmamalı. Bu arada önemli işadamlarımızdan Rahmi Koç daha birkaç gün önce ülkenin sadece yarısının vergi ödediğini söyledi.
Erdoğan, Türkiye’nin notunu düşüren bu kuruluşun Yunanistan ile İrlanda’nın notunda düzetmeye gitmesini de sert ifadelerle eleştirdi. Ancak, Yunanistan’ı ele alırsak, bu ülkenin notu hâlâ Türkiye’den düşük. Yunanistan sadece temerrüt batağından kurtarılıyor. Hakkındaki derecelendirme ise temerrüde düşmesiyle ilgili.
Peki, sokaktaki insanımız bunlarla ne kadar ilgili? Çevremizdeki sitemlere bakarsak, Türkiye’deki ekonominin gidişinden memnun olan çok fazla kişiye rastlamak pek mümkün değil. İster memur, ister işçi, ister emekli olsun insanlar ciddi geçim sıkıntısından yakınıyorlar.
Ekonomilerin büyüme oranı tek başında yeterli değil. Vatandaş gelir dağılımındaki eşitsizlik, fırsat eşitliği, vergi adaleti gibi sosyal adaleti ilgilendiren konulara bakar. Türkiye’nin bu açılardan nerede durduğunu ise BM ve OECD gibi kuruluşlar acı bir şekilde ortaya koyuyorlar.