Türkiye’nin şu ana kadar nazar değmeden devam eden Libya’dan tahliye operasyonu açıkçası göz dolduruyor. “Başkaları uyurken biz bu işi başarıyoruz” diye böbürlenmek tabii ki şık değil. Buna karşın kimi ülkeler yaşanan olaylar karşısında tümüyle hazırlıksız yakalanırken, Türkiye’nin çok kısa bir zamanda bu operasyonu, üstelik hiçbir ülkeden yardım istemeden organize etmiş olması göz ardı edilemeyecek bir başarıdır.
Dışişleri kaynaklarının verdikleri bilgiye göre bu yazının dün yazıldığı ana kadar 8 bine yakın Türk ve bazı yabancılar Libya’dan kurtarılmıştı. Operasyon için tahsis edilen 24 uçak ile beş geminin yanı sıra toplam beş firkateyn de devreye sokulmuş durumda. 30 bin kişilik bir tahliye operasyonu için gerekli olan toplam askeri ve sivil personelin sayısını ise bilmiyoruz. Ancak bunun oldukça yüksek olduğu kesin.
Tüm bunları eşgüdüm içinde devreye sokup tahliyeleri başarıyla gerçekleştirmek elbette ki hazırlıklı, yetenekli ve olanaklı bir devletin varlığını ortaya koyuyor. Dün konuştuğumuz ve Libya’daki olaylar karşısında hazırlıksız yakalandıklarını itiraf eden bazı Batılı diplomatlar bu görüntü karşısında şaştıklarını gizlemediler.
İşin garibi, Türkiye’de görev yapmalarına karşın, Libya’nın Türkiye için ekonomik açıdan önemini dahi bilmiyor olmaları ve bu nedenle de “o ülkede niçin 30 bin Türk vardı” gibi sorular sormalarıydı. Söz konusu diplomatlardan biri, Libya’da mahsur kalan 250 kadar vatandaşlarına ulaşacak altyapıyı henüz oluşturamadıklarından yardım için Türkiye’ye başvurduklarını da itiraf etti.
Kuşkusuz başta Türk Silahlı Kuvvetleri, Sağlık Bakanlığı ve Kızılay olmak üzere bu operasyona çeşitli devlet birimlerinin çok önemli katkıları oluyor. Başka türlü olması da zaten mümkün değil. Ancak “günün kahramanı” bizce yine de Dışişleri Bakanlığı’dır.
Bakanlık bünyesinde kurulan ve Libya’daki elçilik ve konsolosluğumuzun katkıları ile diğer devlet birimleri arasındaki eşgüdümü sağlayan “Kriz Merkezi”nde çalışan genç, dil bilen ve iletişim teknolojilerine tümüyle vakıf diplomatlar gece gündüzlerini vermeselerdi, tahliye işi bu kadar başarılı bir şekilde yürüyemezdi.
Bu operasyon sayesinde Türkiye’nin yetenekleri ve olanakları açısından eriştiği “kritik kütle” de, özellikle Türklerin sadece bir bölge ülkesinde 30 milyar dolar üzerinde yatırımı olduğunu dahi bilmeyen Batılıların dikkatini iyice çekmeye başladı. Zaten Ortadoğu’daki son gelişmeler, iktidarda kim olursa olsun, Türkiye’nin bölgesinde artan önemini ortaya koyuyor ki, “Avrupa’nın akıllıları” bunu gayet net görüyorlar.
Nedeni de malum. Türkiye kaçınılmaz olarak kendi iç dinamikleri sayesinde, Avrupa’nın da yararına olan bir şeklide, hızla gelişiyor. Ankara’yı dün adeta “metazori” ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy bağlamında konuşacak olursak, Türkiye konusunda kimin geleceğe dönük olarak gerçekler âleminde, kimin ise hayal âleminde yaşadığı böylece daha iyi anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra büyük bir velvele ile ortaya attığı “Akdeniz Birliği Projesi”nin radardan düşüp bugün neredeyse tümüyle unutulduğunu gören, bu arada projenin Türkiye’siz bir işe yaramayacağını da acı bir şekilde öğrenmiş olan Sarkozy de bunu herhalde, istemeyerek de olsa, not etmiştir. Bu arada sadece Libya değil, Akdeniz’i ilgilendiren diğer konular bağlamında Türkiye ile İtalya arasında artan eşgüdüm ve işbirliğini de herhalde sinirlenerek izliyordur.
Bütün bunları söylerken “kaderi kışkırtmamakta” da yarar var. Sonuç itibariyle Libya’dan tahliye operasyonu henüz bitmiş değil. Daha yapılacak işler var ve durum hâlâ kritik ve tehlikeli. Onun için operasyona nazar değsin istemeyiz.
Özetle, AKP’nin dünya görüşüne uygun değil ama mecazi anlamda konuşacak olursak, şampanya kadehlerine ancak görevin başarıyla tamamlanmasından sonra sarılmakta yarar var.
Öte yandan şu ana kadar olanların göz doldurduğunu yine de söyleme ihtiyacını duyduk.