Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kariyerinin 22 yılını Tunus, Suriye ve Libya’da geçiren AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Marc Pierini, bölgede yaşananları değerlendirecek en iyi uzmanlardan biri.
Büyükelçi Pierini ile Tunus ve Mısır’da yaşananları ve son dönemde çok dillendirilen “Türkiye modelini” konuştuk.
- Bölgede yaşananlara geçmeden önce “Türkiye Modeli” tezi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Buradaki tüm basın Türkiye’nin rol modeli olmasından söz etti. Ancak dikkatli olmak lazım. Konu sanılandan daha karmaşık. AB Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle Türkiye ziyareti sırasında da söyledi. Türkiye’ye model olarak bakanlar var tabii. Bu da iyi bir şey.
Ancak Türkiye’nin bu sorumlu ve imtiyazlı pozisyonunun gereklerini yerine getirebilmek için AB reformlarını uygulama konusunda daha kararlı olması gerekiyor. “Türk modeli” aslında Türkiye’nin de hâlâ gerçekleştirme sürecinde olduğu bir şey. Öte yandan Mısır ve Tunus’ta sokağa dökülenlere bakarsanız, “Biz model istemiyoruz bunu kendimiz yaptık” diyorlar.
- “Türk Modeli”nden Batı’da da söz ediliyor. AKP’nin bölgedeki İslamcılar üzerinde yatıştırıcı rol oynayacağı söyleniyor.
Bu da Türkiye’yi önemli bir konuma koyuyor. Ama Türkiye’de de farklı yaşam tarzlarının birlikte yaşaması konusundaki tartışma sürüyor. Mısır çok dinli bir ülke. Tunus da bir ölçüye kadar öyle, çünkü Museviler var. Bu arada iki ülkede laik insanlar da var. Onun için Türkiye’nin kendi içinde bu konularda tesis edeceği dengeler ve bunu sağlayacak kuralları oturtması bu ülkeler açısından da önemli olacak.
- Bölgede uzun yıllar görev yaptınız. Tunus ve Mısır’da yaşananlar hakkındaki kişisel gözlemleriniz nedir?
Her şeyden önce Ankara, Tahran, Brüksel, Washington ve Tel Aviv, hatta Tunus’taki El Nahda Partisi ile Mısır’daki Müslüman Kardeşler de dâhil olmak üzere, hiç kimse bu olayları öngöremedi. Yaşananlar da ABD Anayasası’na, Türk modeline veya AB’nin Barselona sürecine duyulan hayranlıktan dolayı olmadı. Başlangıç noktası kendisini yakan Muhammed Buazizi adlı Tunusluydu. Ondan sonra onun adına açılan Facebook sayfası ve bu gibi nedenlerden dolayı oldu.
İki ülkede sokağa dökülenlerin istedikleri her şey, AB’nin tümü ile Akdeniz ülkelerinin tümünün - ki buna Türkiye, Tunus ve Mısır’da dâhil - Kasım 1995’te kabul ettikleri “Barselona Deklarasyonu”nda vardı. Ancak bu nedense zamanında ciddiye alınmadı, unutuldu veya Tunus ve Mısır gibi ülkelerde bloke edildi. Halk şimdi temelden seslenerek “istediğimiz budur” diyor. Yani, kapıdan kovulan pencereden dönmüş oldu.
Çarpıcı olan şey her iki ülkede halkın aynı şeyleri istemesidir. “Anayasa değişmeli ki oyun sahası eşit olsun” diyorlar. Seçim kanununun değişmesini istiyorlar, çünkü mevcut çarpık kurallarla aynı olumsuz sonuçlara gidilmesini istemiyorlar. Siyasetçilerin, polisin vs hesap verebilir olmalarını istiyorlar.
Düşünce özgürlüğü ne kadar engellenmeye çalışılırsa çalışılsın yolunu bulacaktır, bu da görüldü. Ayrıca para ve siyasetin iyi bir karışım olmadığını belirtiyorlar. “Beş yıl için seçildiniz, o kadar. Bunu para kazanmak için bir mesleğe dönüştüremezsiniz” diyorlar.
- Uluslararası camia ve özellikle Türkiye bu aşamada iki ülke için ne yapabilir?
Uluslararası camia şimdi yardım etmeye çalışıyor, ama istenen şey son 40 yıl olduğu gibi “Biz size neyin olması gerektiğini söyleriz” şeklinde olamaz artık, çünkü devrimi kendileri başardılar. Biz bu veya o konuda yardım edebiliriz. Yasaları değiştirmek, anayasası değiştirmek uzmanlık gerektirir ki bu AB, ABD, Türkiye ve başkaları tarafından sağlanabilir.
Özetle, yeni bir anayasayı Facebook’ta yazamazsınız. Ancak bizler halktan sonra geliyoruz artık. Bu durumdaki yenilik işte budur. Öte yandan benim gibi olayları an be an televizyondan izlediyseniz, ister Tunus’ta ister Mısır’da olsun, kimse kendilerine ders verilmesini istemiyor. Ne yapmak istediklerini gayet iyi biliyorlar.
Kendisini yakalamışken Büyükelçi Pierini ile Türk-AB ilişkilerini de konuştuk. Bu konuda söylediklerini de bir sonraki yazımıza bırakıyoruz.