Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fransa, AB ortaklarına danışmadan inisiyatifi kaparak Libya’nın Bingazi kentinde kurulan “Geçici Ulusal Konseyi” tanıdı. “Euobserver.com” adlı internet gazetesine göre Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin bu adımı diğer AB üyelerini kızdırmış.
Alman Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle Fransa’nın bu pozisyonunun “ne Almanya’nın, ne de AB’nin pozisyonu olduğunu” söylemiş. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt ise, konuyla ilgili twitter mesajında, “İsveç rejimleri değil devletleri tanır. Diğer AB ülkelerinin hemen hemen hepsi için de aynısı geçerli. Fransa’nın ne yaptığı ise tümüyle sarih değil” demiş.
Daha önce Bosna’da ve iki Körfez savaşında görüldüğü gibi, AB bu kez de küresel düzeyde yansımaları olan kritik bir uluslararası konuda tek ağızla konuşamıyor. Yıllarca çabalamasına rağmen ne ortak savunma politikasını, ne de ortak dış politikasını henüz oturtabilmiş değil.
Fransa’nın Akdeniz’deki siyasi ve ekonomik profilini yükseltme emelinden vazgeçmeyen Sarkozy, Libya’daki Geçici Ulusal Konsey’i tanımakla, söylendiği gibi, belki de ülkesinin bölgedeki diktatörlerle yakın ilişkilerinin ortaya çıkması sonrasında günah çıkarıyor.
Sarkozy’nin sadece Geçici Ulusal Konsey’i tanıması değil, aynı zamanda Sirte, Sebha ve Kaddafi’nin komuta merkezinin bulunduğu Bab el Aziza’daki rejim yanlısı hedeflere karşı hava saldırıları istemesi de buna işaret ediyor. Bu arada Sarkozy, yine söylendiği gibi, kuşkusuz gelecek yılki cumhurbaşkanlık seçimlerini de kolluyor.
Kamuoyu yoklamalarının aleyhine geliştiği bir sırada önemli bir diplomatik başarı tabii ki işine yarayacaktır. Sonuçta Fransa bu adımı ile bir yerde bir diplomatik kumar oynamış oluyor. Paris bundan ya kârlı çıkacak ya da zararlı. Bizce kârlı çıkma olasılığı göz ardı edilemez.
Sonuçta, İtalyan Dışişleri Bakanı Franco Frattini’nin dediği gibi, “AB dışişleri bakanlarının hepsi Kaddafi rejiminin bittiğini biliyor. Ancak bu bildiklerini fiili adımlara nasıl dönüştüreceklerini bilmiyorlar.” Bunu gören Sarkozy hızlı davranıp tek taraflı bir adımla durumu ülkesinin avantajına çevirme gayretinde.
AB de sonunda Bingazi’de kurulan geçici yönetimi tanırsa ki bizce durum bu yönde gelişecektir o zaman Fransa “Avrupa’ya ve dünyaya öncülük etmiş” olacaktır. Özetle Sarkozy’nin adımı kumar olsa da, yine de “hesaplı” bir adım olduğu aşikâr.
Buradan Ankara’nın pozisyonuna geçersek, Bingazi’den Türkiye’ye de duygusal “yardım çağrıları” geliyor. Geçici Ulusal Konsey adına konuşanlar Türkiye’nin kendilerini tanımasının birçok ülkenin tanımasından daha önemli olduğunu belirtiyorlar. Ancak bu çağrılar şu ana kadar bir işe yaramadı. Ankara hâlâ orta alanda kalıp gelişmeleri izlemeyi tercih ediyor.
Libya’daki devasa maddi çıkarlarımız düşünüldüğünde bu tavır başta kaçınılmazdı. Ancak dünyanın Kaddafi’yi sildiği bir sırada bu pozisyonun geçerliliği artık tartışmalıdır.
Kaddafi’nin TRT’ye verdiği demeçte “Türk işçilerini, müteahhitlerini geri istiyorum” türünden gönül alıcı sözler sarf etmesinin de bir anlamı kalmadı. Kaddafi rejimi kaba güç ile muhalifleri bastırsa bile sadece Batı’nın değil, bölgede demokrasi için ayaklanmış olan halkların gözünde de artık bir “paryadır.” Yani, uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya olan ve kimsenin dokunup birlikte iş yapmak istemeyeceği bir parya. Onun için bu saatten sonra Kaddafi rejiminin iş başında kalması olasılığına oynamak, anlamsız olduğu gibi, düzeni ve ekonomisiyle bölgeye yapıcı örnek olma iddiasında olan Türkiye adına da olumlu bir görüntü vermiyor.
Kaddafi yanlıları direnişçilere direniyor gibi görünseler de, uluslararası ortam değişti artık. Fransa ilk adımı attı. AB’de herkes bunun yapılış şeklinden memnun olmasa da, arkası gelecektir.
Onun için Türkiye’nin de “kilit bir Akdeniz ülkesi” olarak artık bu konuda rengini belli etmesi gerekiyor. Yanlış ata oynamanın bedeli tabii ki ağır olur. Fakat istifa etmek yerine kendi halkına ateş açmaya razı olan Kaddafi’nin “doğru at” olmadığı artık görülmeli.