Avrupa’nın ekonomik ve sosyal sorunları artarken kıtanın geleceğini anlamaya çalışan planlamacıların Türkiye açmazı da büyüyor. Ankara’nın illa da Batı ekseninde kalması gibi bir derdi olmadığına dair vermeye başladığı sinyaller de, bu nedenle, Avrupalı siyasetçiler tarafından endişeyle izleniyor.
Avrupa’dan Ankara’ya peş peşe yapılan ve aralarında Türkiye’nin AB üyeliğine hararetle karşı çıkan Fransa’nın dışişleri bakanı Kouchner’in de bulunduğu ziyaretleri de bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Bu ziyaretlerin amacı, “Türkiye’ye AB üyeliği konusunda yeni açılımlar sağlamadan Ankara’nın gönlünü almaya çalışmak” şeklinde özetlenebilir.
İçi boş gönül almalar!
Ancak dış politikaya artık somut bir şekilde yansıyan Türkiye içindeki siyasi gelişmeler, Ankara’nın bu noktayı geçtiğini gösteriyor. Özetle, “büyüksün, önemlisin onun için bizimle olmalısın” şeklindeki “gönül alıcı” fakat içi boş söylemin Türkiye üzerindeki etkisi gün geçtikçe azalıyor.
Türkiye’nin küresel denklem içindeki ekonomik ve stratejik öneminin arttığını gören Avrupalı siyasetçilerin üstesinden gelmeye çalıştıkları çelişki de burada devreye giriyor. Yanıtı aranan soru ise şudur: “Türkiye’yi AB üyesi yapmadan Batı ekseninde (belki de daha doğrusu ‘hizmetinde’) nasıl tutarız?”
Ancak Avrupa’nın, üstesinden gelinmesi zor görünen, bu açmazını körükleyen temel unsuru ABD Savunma Bakanı Robert Gates aylarca önce ortaya koydu. Gates’in “Türkiye Batı’dan uzaklaşıyorsa nedeni AB üyeliği konusunda iki yüzlü davranan Avrupa’dır” söylemi literatüre artık yerleşti.
Birçok Avrupalı siyasetçi ve “akil adam” aslında, AB üyeliği konusunda Türkiye’ye somut sinyaller verilmediği ve Kıbrıs gibi temel bir konuda dürüst davranılmadığı takdirde, Türkiye’deki “Avrupa Hıristiyan kulübüdür” algısının iyice oturacağını anlıyor.
Avrupa kamuoyunun eğilimiÖnemli Batılı düşünce kuruluşları tarafından Türkiye üzerine yapılan hemen hemen tüm araştırmalarda bunu görmek mümkün.Fakat Avrupalı siyasetçiler için burada aşılması güç olan bir engel var. Avrupa kamuoyu Türkiye’nin AB üyeliğine giderek daha fazla karşı çıkıyor.
Avrupa’nın içinde bulunduğu ekonomik krizin buradaki etkisi tabii ki yadsınamaz.
Ancak Türkiye’nin de artan bir şekilde İslami bir görüntüye bürünmesinin ve
AKP iktidarının, New York Times yazarı Thomas Friedman’ın ifadesiyle, “İsrail’e karşı Hamas-Hizbullah-İran direniş cephesine katılmış olmasının” etkisi de göz ardı edilemez..
Peki bu zor durumda Türkiye’yi tekrar yanına çekebilmesi için Avrupa’nın ne yapması gerekiyor? Avrupa Dış İlişkileri Konseyi araştırmacılarından Dimitar Bechev, Jana Kabzova ve Andrew Wilson’un imzasıyla yeni yayınlanan ortak çalışma bu soruya da yanıt arıyor.
Bozulan uzun vadeli hesaplar
Çalışmada AB, Rusya ve Türkiye arasında - “diyalog” kelimesinden türetilmiş olan - bir “triyalog” öneriliyor. Buna göre Türkiye Avrupa’yı yakından ilgilendiren savunma konularında, AB ve Rusya ile birlikte belirleyici bir rol oynayacak.
Bu arada Türkiye’nin üyelik perspektifi de “enerji” gibi kritik fasılların açılmasıyla takviye edilecek. Türkiye’nin AB’ye üye olmasıyla da, söz konusu “triyalog” AB ile Rusya arasında bir “diyalog” olarak devam edecek.
Pek işlevsel görünmese de bu öneri en azından Türkiye’ye Avrupa ile ilişkilerinde eşit bir yer verme girişimi olarak ilginç. Fakat burada temel bazı sorular ortaya çıkıyor.
Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası çerçevesinde - Türkiye’nin NATO olanaklarından yararlanmak istemesine karşın - Ankara’ya söz hakkı vermeyi reddeden AB, önerilen bu işbirliğini nasıl kabul edecek? Bu arada, Avrupa’daki mevcut durum düşünüldüğünde, Türkiye’nin AB perspektifinin önü nasıl açılacak?
Bu soruların yanıtları netleşmedikle Avrupa’nın Türkiye açmazı daha da büyüyecektir. Özetle, Türk ekonomisinin beklenmedik bir şekilde büyümesi ve Türkiye’nin küresel siyasi etkinliğinin artması AB’nin uzun vadeli hesaplarını fena halde bozmuşa benziyor..