Konuyu yakından takip edenler, BM Genel Sekreteri’nin kurduğu “Palmer Paneli”nin asıl amacı hakkında ABD’nin BM Büyükelçisi Susan Rice’ın zamanında söylediklerini not edenler, ayrıca İsrail basınına bugüne kadar sızdırılanların farkında olanlar için New York Times’ta söz konusu panelin bulguları hakkında çıkan bilgiler şaşırtıcı değil.
Özetle “Palmer Raporu” İsrail’in Gazze ablukasının “yasal” olduğunu söylemekle kalmıyor, Gazze’ye giden gemileri uluslararası sularda durdurma hakkına sahip olduğunu da vurguluyor. İsrailli askerlerin Mavi Marmara’da karşılaştıkları “organize ve şiddetli direniş” karşısında kendilerini koruma hakları olduğunu da kaydeden rapor, ancak kullanılan gücün “aşırı” ve “mantıksız” olduğunu belirtiyor.
Rapor sonuç itibariyle İsrail’in bu olay için “uygun bir dille üzüntülerini ifade etmesini” ve tazminat ödemesini telkin ederek, bölgesel istikrar uğruna tarafların barışmalarını tavsiye ediyor. Bu panelin asıl amacı da böylece daha net görülüyor ki, bu hiçbir zaman “suçluyu bulmak” ve “cezalandırılmasını istemek” değildi.
Devriye mi gezilecek
Panelin amacı, bu tür olayların tekrarlanmaması için olayla ilgili kusurları iki ülke arasında paylaştırarak barışmaları için gereken zemini hazırlamaktı. Buna rağmen, lafı uzatmadan söylemek gerekiyorsa, Türkiye, İsrail’in ağır kusurlarını sıralayan bu rapor ile “moral bir zafer” kazanmış oldu ancak, Ankara’nın üzerinde durduğu temel unsurlar açısından “yasal zafer” İsrail’e gitti.
Sonuçta Türkiye temel argümanını, sadece Gazze ablukasının değil, İsrailli komandoların Mavi Marmara’ya uluslararası sularda çıkmalarının da yasadışı olduğu tezine dayandırıyordu. Palmer Raporu ise bu iki husus açısından halıyı Türkiye’nin altından çekmiş oldu. Ankara reddettiği bu bulgular için Uluslararası Adalet Divanı’na gidecekse -ki Dışişleri Bakanı Davutoğlu dün gideceğini açıkladı- o zaman orada da aynı sonuçla karşılaşması olasılığı göz ardı edilemez.
Mavi Marmara’da öldürülen Türklerin aileleri, hükümetin desteği ile İsrail aleyhine uluslararası mahkemelerde dava açacaklarsa -ki Davutoğlu bunun da olacağını belirtti- o zaman Palmer Paneli’nin bulguları orada da ortaya çıkabilir.
Bu arada dün konuyla ilgili yaptığı basın toplantısında İsrail ile askeri anlaşmaların askıya alınacağını açıklayan Davutoğlu’nun, “ekonomik yaptırımlardan” söz etmemesi de dikkat çekti. Rakamlar da zaten, Mavi Marmara olayına rağmen ikili ticaretin arttığını gösteriyor.
Davutoğlu’nun açıkladığı yaptırımlar arasında tek sürpriz bizce, Türkiye’nin “Doğu Akdeniz’de seyrüsefer serbestisi için önlem alacağına” dair madde oldu. Türkiye böylece donanmasını Doğu Akdeniz’in uluslararası sularında İsrail gemilerine karşı devriye mi gezdirecek?
İdeolojik gözlük
Ola ki bunu yaptı ve gemiler karşı karşıya geldi, iki ülke çatışmaya mı girecek? Bu durumda ABD’nin bölgedeki 6’ncı Filo’su devreye girerse o zaman ne olacak? Açıkçası kamuoyu bu maddenin ne anlama geldiğini merak edecektir.
Bu arada Ankara’nın, BM Genel Kurulu’na bağlı İnsan Hakları Konseyi’nin İsrail’i tümüyle suçlu bulan Mavi Marmara raporuna güvenmesi ise boşuna, çünkü konseyin ciddi bir yaptırım gücü yok. Türkiye de zaten, BM Genel Kurulu’nun “Türk askerlerinin Kıbrıs’tan derhal çekilmesi” konusundaki çeşitli kararlarını ciddiye almış değil.
Mavi Marmara meselesi iki ülke arasında siyasi irade ile çözülebilseydi Ankara bu zor duruma düşmeyecekti. Ancak olmadı, çünkü her iki taraf pozisyonlarını somut olarak ortaya koydu ve geri adım atmayacağını net olarak belli etti. Birbirlerine ideolojik gözlüklerden baktıkları için çözüm için herhangi bir irade de sergilemediler.
Palmer Paneli ise, en azından Ankara açısından, bu ilişkilerin görülebilir bir gelecekte normalleşmeyeceğini garantilemiş oldu. Bu arada konuyu sürdürmeye kararlıysa Türkiye’yi başarının kesin olmadığı zorlu bir hukuk mücadelesi beklediğini bilmekte yarar var. Bu konudaki yazılarımızı takip edenler gelinen bu noktanın beklenmedik bir durum içermediğini biliyorlardır.