Türkiye, doğru vizyon ve stratejilerle dış politikada oynayabileceği önemli rolü Balkanlar’da gösteriyor. Bu da Ankara’yı Ortadoğu ve Kafkaslar’da henüz yakalayamadığı bir başarıya taşıyor. “Üçlü Mekanizma” çerçevesinde Ankara’da dün bir araya gelen Türkiye, Sırbistan ve Bosna Hersek dışişleri bakanları toplantısından çıkan sonuçta da bunu görüyoruz.
Aslında Sırbistan ile Bosna Hersek arasında diplomatik ilişkiler yok değil. Ancak bunlar “maslahatgüzar” düzeyinde yürüyor çünkü Belgrad Bosna’nın büyükelçi adayını daha önce reddetmişti. Bu alt düzey ilişkiye rağmen taraflar arasında diyalog ise yok gibiydi. Ancak bu engel Türkiye sayesinde aşıldı.
Bu arada Sırbistan da Bosna’nın büyükelçi adayını bu kez kabul etti. İki ülke böylece Ankara’nın çabalarıyla, ilişkilerini normalleştirme yönünde önemli bir adım atmış oluyorlar. Türkiye’nin şimdiki hedefi “güven artırıcı önemler” ile bu ilişkileri daha da olumlu düzeylere taşımak. Zira Türk diplomatlarına göre Balkanlar’daki huzur ancak böyle sağlanabilir.
Sırbistan ile Bosna Hersek arasındaki sorunlar tümüyle ortadan kalkmış değil tabii. Bu arada işi zorlaştıran gelişmeler de var. Örneğin Türkiye, AB’nin Bosna’ya karşı ayrımcılık yaptığına inanıyor. Bu nedenle de Balkanlar’da istikrarsızlığa katkıda bulunduğunu düşünüyor.
Bunu hem Avrupalıların “tarihi önyargılarına” hem de “bölgeyi tanımamalarına” bağlıyor. AB’nin Yugoslavya’nın dağılma sürecindeki aciz tutumu da bunu zaten göstermişti. Dışişleri çevreleri “Oysa Sırbistan’a olduğu gibi Bosna Hersek’e de bir AB perspektifi açılsaydı bölgedeki durum çok farklı olurdu” diyorlar.
AB ise bunu yapacağına Bosna’ya karşı ayrımcılığı daha da derinleştiriyor. Örneğin, daha üye olmadan Sırbistan için vizeyi kaldırıyor ama aynısını Bosna için yapmıyor. Bu arada Dışişleri çevreleri, “AB’nin peşinden giden Washington”un da Bosna’yı gözden çıkardığına inanıyorlar. Gelişmelerin bunu gösterdiğini söylüyorlar.
Dışişleri çevreleri olumlu anlamda bir müdahale olmazsa Bosna’daki unsurların tekrar birbirlerine düşeceklerini vurgulayarak, Ankara’nın bu nedenle aktif bir şekilde devreye girdiğini kaydediyorlar. Ankara’ya gelen bilgiler ise AB’de bazı ülkelerin bundan rahatsız olduğunu gösteriyor.
Özetle, AB’de bazıları, iki yıl öncesine kadar birbirlerine düşman gözüyle bakan Türkiye ile Sırbistan’ın yakınlaşmasını hazmedemiyor. Kimi AB üyelerinin Sırp diplomatlarını bu konuda olumsuz bir şekilde sorguladıklarına dair haberler bile ulaşıyor Ankara’ya.
Batı Avrupa’nın, neden olduğu büyük savaşlara rağmen, Balkanları -“siyasi manipülasyon değeri” olmadıkça- fazla ciddiye almadığı da zaten tarihi bir gerçek. Nitekim, Yugoslavya savaşı sırasında AB üyesi ülkeler genelde tarihten gelen farklı güdüleriyle hareket ettiler.
Bu nedenle de ortak bir pozisyon oluşturamadılar. Sonunda da, ABD’nin “Avrupa’daki bir savaşı yine biz sona erdirdik” övünmelerine katlanmak zorunda kaldılar. Özetle, Bismarck’ın “Balkanlar tek bir Pomeranyalı neferin kemiklerine değmez” yaklaşımı, farklı şekillerde de olsa, Avrupa’da bugün hâlâ devam ediyor.
Ankara, Sırbistan’ın Bosna’ya dönük olumlu hamleleriyle aslında AB perspektifini takviye etmeye çalıştığını da biliyor. Sırbistan Parlamentosu’nun Srebrenitza vahşeti konusunda yakında, üstelik orada olanların adını koyarak, bir metin yayımlayacak olmasını da bu çerçevede değerlendiriyor.
Dışişleri çevreleri, buna rağmen, “Bizim için önemli olan Balkanlar’da istikrardır” diyorlar. Türkiye’nin de zaten bunun için çalıştığını belirtiyorlar. Başta dediğimiz gibi, Ankara bu konuda oluşturduğu doğru vizyon ve strateji sayesinde de önemli sonuçlar elde ediyor.