Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Batılı ülkelerin Suriye konusunda Türkiye’nin arkasında blok halinde durduklarını görüyoruz. Bu çok görülen bir durum değil. Söz konusu olan Suriye değil de, örneğin Irak, İsrail veya başka bir ülke olsaydı aynısını yaparlar mıydı, işte bu kesin değil.
Sonuçta NATO üyesi olan Batılı ülkelerin Suriye’deki rejim ile ciddi sorunları var ve bu nedenle bu konuda Ankara’yı desteklemek kolay geliyor. Ancak, herhangi bir eyleme işaret etmeyen bu destekten, Türkiye’ye Suriye’ye karşı askeri misillemede bulunması için yeşil ışık yakıldığı anlamını çıkarmak da yanlış olur.
Batı hâlâ Suriye’de sıcak çatışmaya girmek veya bir ittifak üyesi nedeniyle bu tür bir duruma sürüklenmek konusunda çekingen. Sonuçta Suriye dendi mi, sorunun Libya kadar kolay olmadığı, ayrıca işin içinde Rusya ve İran’ın yanı sıra bölgeyi istikrarsızlaştıracak bir dizi başka faktörün de bulunduğu göz ardı edilemiyor.
Nitekim NATO Genel Sekreteri Rasmussen de, dün Brüksel’de Türkiye’nin çağrısıyla gerçekleşen olağanüstü toplantıdan sonra yaptığı açıklamada, Ankara ile Şam arasındaki gerilimin tırmanmasını istemediklerini söyledi.
Rasmussen ayrıca, Suriye’ye kolektif misillemede bulunulmasını sağlayacak olan NATO antlaşmasının 5’inci maddesinin harekete geçirilmesi konusunun da gündeme gelmediğini açıkladı. Böylece bu konunun, her şeye rağmen ihtiyatlı davranmaya çalışan Türkiye tarafından da gündeme getirilmediğini çıkarabiliriz.
Buna karşın Rasmussen Türkiye’nin konu hakkında NATO’ya verdiği brifingi memnuniyetle karşıladıklarını belirtti. Bu da NATO’nun Ankara’nın düşürülen uçakla ilgili tezlerini kabul ettiğini, Suriye’nin bu konudaki açıklamalarını ise reddettiğini gösteriyor. Bu aynı zamanda bölgeyi gelişmiş radar sistemleri ile denetleyen ABD ve İngiltere’yi, kendi verilerine dayanarak bu konuda bir açıklama yapma ve bu yüzden üçüncü taraflarla istemedikleri tartışmalara girmekten kurtarıyor.
Öte yandan, Başbakan Erdoğan’ın NATO toplantısının sürdüğü sıralarda Suriye konusunda yaptığı ve bir hayli sert olan açıklamalarından da, Türkiye’nin Suriye’ye karşı bugünden yarına bir misillemede bulunmayacağını çıkarmak mümkün.
Erdoğan’ın Suriye’ye uygun zaman ve zeminde yanıt verileceğini söylemesi ise bu durumu değiştirmiyor. Bu sözlerin önemli ölçüde iç kamuoyuna dönük olduğunu tahmin ediyoruz. Suriye politikası Türkiye’de bile sorgulanırken Erdoğan bu kadarını yapmak zorunda. Ancak bu sözleriyle konuyu yine de zamana yaymış oluyor.
Erdoğan’ın TSK’nın Suriye konusundaki “angajman kurallarının” değiştiğini, o ülkeden gelecek olan her ihlale anında askeri yanıt verileceğini gösteren sözleri ise dikkat çekiciydi.
Suriye tarafından bu uyarıya rağmen gelecek tahriklerin sıcak gelişmelere yol açma potansiyeli göz ardı edilemez.
Burada “Rusya faktörünü” de gözetmek ve bu çerçevede dikkat çekici bir hususu da atlamamak lazım. Suriye’nin Türk uçağını düşürmesi Rusya’nın Suriye’ye ileri hava savunma sistemleri sağladığına dair haberlerden sadece birkaç gün sonra gerçekleşti. Suriye’ye bu sistemleri sağlayan “Rosoboronexport” adlı şirketin genel müdürü Anatoli P. İsaykin’in Batılı ajanslarda dün çıkan bazı sözleri de bu açıdan manidar. İsaykin, “bu sistemler çok güvenli hava savunması sağlıyor. Burada tehditte bulunmuyorum ama saldırı tasarlayan her kimse bunu çok iyi düşünmeli” diye konuşmuş.
Bu gibi açıklamalardan Moskova’nın her halükarda Şam’daki rejimin arkasında duracağını çıkarmak mümkün. Bu gibi faktörlerin yanı sıra, AKP’nin de Türkiye’yi savaş durumuna sokmak istemediğini düşünürsek, konu kamuoyunu bir süre daha meşgul ettikten sonra, Türkiye’deki gelişmeler ve dikkatlerin yeniden Suriye’deki vahşete dönmesiyle arka plana düşecektir.
Suriye konusu Türkiye açısından karmaşık ve tehlikeli boyutlar kazanırken belki de en iyisi bu olacaktır. Buna rağmen beklenmedik tatsız gelişmelere de hazırlıklı olmalıyız.