Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ABD’deki temaslarında Suriye konusu haliyle ön planda. Rusya ve Çin’in BM yolunu tıkamalarından sonra Türkiye, ABD’nin de desteği ile Suriye için yeni bir arayışa girdi.
Davutoğlu Ankara’dan ayrılmadan önce, Suriye’deki krizin çözümü için uluslararası konferans çağrısında bulundu ve Türkiye’nin ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu belirtti. Davutoğlu ayrıca “BM sivilleri koruyamıyorsa başka platformlar oluşturulmalı” dedi. Bizce Davutoğlu’nun en dikkat çekici lafı da buydu.
Zira egemen ülkelere dışarıdan kolektif olarak yapılacak askeri ve siyasi müdahalelerde “BM’nin yasal onayını aramak” her zaman Türkiye’nin temel ilkesi olmuştur. ABD’nin Irak işgaline bu nedenle katılmadık. İran’a karşı ABD ve AB yaptırımlarına da bu nedenle uymuyoruz.
Ancak, Başbakan Erdoğan’ın, “Humus için hesap sorma” vaadini de içeren söyleminden ve Davutoğlu’nun açıklamalarından, Türkiye’nin, BM onayı olmaksızın Suriye’ye karşı her türlü yaptırımı destekleyeceğini çıkarmak mümkün. Özetle Suriye’deki gelişmeler Ankara’yı dış politikada geleneksel yaklaşımların dışına itmeye başladı.

Ben müdahalede yokum diyebilir mi?
Davutoğlu’nun “BM sivilleri koruyamıyorsa başka platformlar oluşturulmalı” sözleri de bu çerçevede kafaları karıştırdı. Diyelim ki Suriye’ye karşı Türkiye’nin istediği türden bir “gönüllü ülkeler koalisyonu” oluşturuldu ancak çoğunluk “askeri müdahale” kararı aldı.
“Bölgede dış müdahale istemiyoruz” diye gelmiş olan Türkiye, Esad yönetimine BM dışında bir formül ile “dur” demenin yollarını aradığı bir sırada, “ben askeri müdahalede yokum” diyebilir mi? Dedi diyelim, bu durumda, coğrafi konumu da düşünülürse, “gönüllü ülkeler koalisyonunun” Türk topraklarını, karasularını ve hava sahasını kullanmasını engelleyebilir mi?
Şu da var tabii: Türkiye Suriye için BM dışında formül arayan ilk ülke değil. Bunun Batı’daki öncülüğünü Fransa yapıyor. Libya’da da böyle olmuş ve Ankara arkadan gelmişti. Davutoğlu “BM sivilleri koruyamıyorsa başka platformlar oluşturulmalı” derken, doğu Akdeniz’de rekabet içinde olduğu Fransa’nın önünü kesmeyi de gözetiyor olabilir mi?
Ne de olsa, “Böyle bir platform için Avrupa’da yapılan girişimleri destekliyoruz” demiyor. Bu “platformun” Türkiye’nin önerisi üzerine oluşturulduğuna dair bir görüntü vermek istediği ortada.
Bu konudaki doğrular ne olursa olsun, AKP’nin söylemine bakıp, Suriye’ye karşı yapılacak bir dış müdahalede aktif rol almamızın kamuoyu tarafından destekleneceğine dair bir izlenim edinmek mümkün. Ne de olsa hepimiz Suriye’deki gelişmeleri insani açıdan infial içinde izliyoruz.

Türkiye’nin Suriye açmazı
Ancak kamuoyumuz, özellikle Irak örneği ışığında, Suriye’ye yapılacak bir dış müdahaleyi gerçekten destekler mi? İşte bu kesin değil. Şimdiden bile ABD ve İsrail’in Türkiye’yi “gaza getirip” Suriye ile savaşa sürüklediklerine inanan kamuoyunun bu müdahaleye soğuk bakması çok daha olası değil mi?
Suriye bugün bölünmüş bir ülkedir. Esad’ın arkası ise sanıldığı kadar boş değil. Rejim yanlısı kitlelerin, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkacak intikamcı bir Sünni düzene razı olmaktansa, İran, Irak, Hizbullah ve Rusya ile bazı diğer ülkelerle grupların desteğini de alarak, karşı mücadele başlatmaları beklenebilir.
Bunun Türkiye’yi, olumsuz etkileri uzun yıllar hissedilecek bir şekilde, içine çekmemesi mümkün değil. Tabii şu da var: Türkiye Suriye’ye askeri olarak müdahale ederse 93 yıl önce atıldığı topraklara da dönmüş olacak.
“Tarihi bagajımızdan” dolayı bunun tartışmasız olması mümkün değil. Türkiye bölgede bazılarınca “kurtarıcı” olarak karşılansa bile, başkaları tarafından “neo-emperyalist emelleri olan müdahaleci bir ülke” olarak lanse edilecektir. Özetle Suriye konusunda kolay çözüm formülleri yok. Bu da Türkiye’nin Suriye açmazını büyütüyor.
Bu nedenle, istemeyeceğimiz durumlara sürüklenemeden önce, “büyük görüntüyü” iyi tahlil etmekte yarar var. Çünkü Suriye’ye BM onayı dışında yapılacak bir askeri müdahaleden en çok etkilenecek ülkelerin başında geliyoruz.