Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fransa Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy’nin altı saatlik Türkiye ziyareti ilişkilerdeki soğukluğu gidermek yerine daha da arttırdı. Ziyareti sırasındaki tavırları ve sözleriyle de Türk milletinin gözünde daha da küçüldü. Türkiye’ye ve Başbakan Erdoğan’a düzdüğü methiyeler ise ikna edici değildi.
Özetle bu ziyarete kaygıyla hazırlanan Fransız diplomatları açısından olması istenmeyen aşağı yukarı her şey oldu. O kadar ki, Sarkozy Ankara’nın “böyle geleceksen hiç gelme” tekinlerine uysaydı ilişkilere herhalde daha az zarar vermiş olurdu.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, kendisi ile adeta kanlı bıçaklı olmasına rağmen, Sarkozy’e karşı takındığı tutumdan ötürü Başbakan Erdoğan’ı desteklemesi ise,
Fransa cumhurbaşkanına Türkiye’de duyulan antipatinin en somut örneğini sağladı. Türkiye’de “düşman kardeşleri” böyle birleştirebilmek her yabancıya nasip olmaz.

Fransızların yüzde 60’ı karşı
Fransızlar “protokole” ve “etikete” fazlasıyla önem veren bir millettir. O kadar ki, zamanında mülakat yaptığımız önemli bir Fransız şahsiyet, kendisini bacak üstüne bacak atmış bir şekilde gösteren resimlerinin gazetede kesinlikle kullanılmamasını istemişti. Ortadoğu’da uzun yıllar görev yaptığı için bunun Türkiye’de de büyük saygısızlık olarak algılanabileceğinden endişeliydi.
Tümüyle de haksız değildi zira Türkler de protokol kurallarını önemserler. Sarkozy’nin Türkiye’deki tavırlarına bakınca, ya gerekli “protokol” kuralları konusunda uyarılmadığı, ya da bu tavırları “Türklere karşı kararlı duruşun bir göstergesi olarak” takındığını düşünmek durumundayız.
Üçüncü bir seçenek daha var ki bunu da bir Fransız dostumuz söyledi. “Hiç de senin dediğin gibi değil. Bu aynı zamanda Fransa’daki sevimsiz halidir ve inan kendi halkı arasında da büyük antipati yaratıyor” diye konuştu. Sonuçta Fransızlar bile “böylesini daha önce görmedik” diyorlarmış.
Fransa’daki son yoklamalara bakınca bunda bir doğruluk payı olabileceğini görüyoruz. yapılan son “CSA anketi,” Fransızların yüzde 60’ının Sarkozy’nin gelecek yılki Cumhurbaşkanlık seçimlerinde tekrar seçilmesini istemediklerini ortaya koymuş.

Obama’nın Erdoğan’ı üç kez araması
Öte yandan Fransızların ülkelerinin “dünyadaki önemine” dair algılarının biraz da “suni teneffüsle” ayakta durduğu gün geçtikçe daha iyi görülüyor. Sarkozy’nin Ankara’yı ziyaret ettiği sıralarda ABD Başkanı Obama’nın Ortadoğu’daki son gelişmeleri görüşmek üzere, üstelik üçüncü kez, Başbakan Erdoğan’ı araması bile buna işaret ediyor.
Oysa Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez artık neredeyse unutulmuş olan “Akdeniz Birliği” projesini ortaya atan Sarkozy’nin amacı, bugün tarihi olayların yaşandığı bölge ülkelerini de içeren coğrafya’da Fransa’yı etkin kılmaktı. Ancak, yaşanan gelişmeler Türkiye’nin bu açıdan çok daha önemli bir konumda olduğunu herkese gösteriyor. Özetle Fransa’nın dünya’daki önemi bugün önemli ölçüde farazidir.

AB’nin sahibiymiş gibi konuştu
Sonuç itibariyle Sarkozy Türkiye ziyareti sırasında yaptığı en iyi şeyi tekrarladı. Antipati yaratıp köprüleri yakmaya devam etti. Fransız dostlarımız, böyle devam ederse hem ülke içinde, hem de ülke dışında kendisinden sonrakilerin temizlemek zorunda kalacakları bir enkaz bırakmasından endişeliler.
Hepsi güzel de, biz de kendilerine herkesin sonunda hakkettiğini bulduğunu hatırlatıyoruz. Bugün bazıları pişmanlık duysa da Sarkozy’i seçen Fransızların kendisini fazlasıyla hak ediyorlarmış gibi geliyor bize. Zira seçilmeden önce bilinmeyen biri değildi.
Yazıyı AB üyeliğimize sıcak bakan bir Avrupalı büyükelçinin sözleriyle bitirmek isteriz.
Sarkozy gerçekten de Türkiye’deyken “AB’nin sahibiymiş gibi konuştu.” Oysa durum hiç de öyle değil. Türkiye’nin AB üyeliği hakkında söyledikleri de herkesin düşüncesini temsil etmiyor. Kendisi de aslında bunu biliyor.
Unutmamak lazım ki Türkiye’nin AB üyeliğine hazır olduğu gün geldiğinde, hem AB, hem dünya çok değişmiş olacak. Türkiye ile ilişkileri de o günün koşulları belirleyecek. Bu arada Sarkozy de, ardından “nahoş bir seda” bırakarak, sahneden çoktan ayrılmış olacak.