Ermeni soykırımının inkârını cezalandırmayı öngören kanun tasarısını oylayacak olan Fransız Senatosu’na bugün “kilitlenmek”, nasıl biteceği bilinen maçtan farklı sonuç beklemeye benziyor. Bu durumda, zaten iyi olmayan Türk-Fransız siyasi ilişkilerinin derin dondurucuya gireceğini tahmin etmek güç değil. Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun söyleminden de zaten bu çıkıyor.
Ancak, Fransa tarafında, Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Erdoğan’a gönderdiği cevabi mektuba rağmen, “ilişkiler heba olacak” endişesi de yok gibi. “Ekonomik yaptırım” meselesine gelince, Sarkozy mektubunda, “İstediğini de zaten yapamazsın, çünkü seni bağlayan anlaşmalar var” demeye getiriyor.
Sarkozy, Fransız malları için Türkiye’de tekrar yükselecek olan boykot çağrılarını öngörerek, bu uyarısını, “her iki tarafa da fayda sağlayan ve Dünya Ticaret Örgütü’nün ve Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği anlaşmasının kuralları içinde yer alan ticari alışverişlerimizi” hatırlatmak suretiyle yapmış.
Açıkçası, Fransa’dan yansıyan genel hava “Türkler bağırıp çağırırlar, sonra yatışırlar” şeklinde. Buna dayanak olarak da, Fransız meclisinden 2001’de geçen Ermeni tasarısına rağmen ikili ticaretin artmış olması kullanılıyor.
Sarkozy, hesabını çoktan yaptı
AKP iktidarı, Fransa’daki bu algının yanlış olduğunu kanıtlamak için çaba sarf edecektir elbette. Ancak, siyasi diyalog ve diplomatik işbirliğini durduracak olan Ankara’nın Fransa’yı hangi ölçüde “cezalandırabileceği” hâlâ meçhul.
Akla, Fransa’nın Türkiye’deki stratejik yatırımlardan -yasal olmayacağı için doğrudan olmasa da dolaylı yollardan- dışlanması geliyor. Fakat, Fransa’da 2001’de ilk Ermeni soykırımı tasarısı kabul edildikten sonra bu zaten yapıldı. Buna rağmen bugün oylanacak olan kanun tasarısının önü kesilemedi.
Bizce Sarkozy bu işin kâr-zarar hesabını çoktan yaptı. Öte yandan, daha önce de bu sütunda belirttiğimiz gibi, Fransa bir şeyler kaybetse bile, Sarkozy’nin bu işten kaybedeceği bir şey yok. Nedeni ise, sanılanın aksine, Ermeni işini kovalamasının arkasında sadece basit bir “seçim hesabının” olmaması.
Sarkozy’nin, AB’de istemediği Türkiye’nin Paris için kritik olan bölgelerde Fransa’yla rekabet eder duruma gelmesini de engellemeye çalıştığı Libya’da da görüldü. Bu arada uzun zamandır içinde beslediği ve çeşitli şekillerde dışa vurduğu Türkiye nefreti de unutulmamalı.
Uzun lafın kısası, söz konusu kanun tasarısı Senato’da kabul edilirse, ki edileceğe benziyor, Sarkozy Ermeni oyunu blok olarak garanti etmiş olacak. Buna rağmen tekrar cumhurbaşkanı seçilemezse, yine de Ermenilere verdiği sözü tutup Türkiye’ye karşı kişisel misyonunu gerçekleştirmenin hazzını yaşayacak.
Bouteflika’nın tavrı önemli
Öte yandan, Ankara’nın misilleme olarak Cezayir meselesini kullanmasının da, Cezayir Başbakanı Uyahia’nın Erdoğan’a ‘’Kanımız üzerinden çıkar sağlama’’ uyarısı sayesinde, “komplikasyonlu” olduğu görüldü. Bizce, Cezayir’deki İslamcı partilerin Erdoğan’ı desteklemelerine rağmen, Cumhurbaşkanı Bouteflika bu konuda Türkiye’den yana tavır takınmadıkça Fransa rahat olacaktır.
Sonuçta “Cezayir” demek hâlâ “Bouteflika” demek oluyor. Bouteflika da, geçmiş nedeniyle Fransa’ya ne kadar kızarsa kızsın, yine de bir dizi nesnel nedenden dolayı Paris’le iyi geçinmek zorunda olduğunu biliyor.
Bu arada, Fransız Senatosu’nun “Kanunlar Komitesi” bu tasarının yasal olmadığını açıkladı. Başka bir ifadeyle, bugün bu tasarı, bu bağlayıcı olmayan hukuki mütalaaya rağmen geçmiş olacak. Bu durumda şunu merak ediyoruz:
Türk kökenli bir veya bir grup Fransız vatandaşı, 1915 olayları için ne düşünürlerse düşünsünler, sırf “düşünce özgürlüğü” kaleminden Paris’te “Ermeni soykırımı olmadı” diye pankart açıp tutuklanmayı göze alabilecekler mi?
Senato’daki Kanunlar Komitesi’nin mütalaası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddelerine dayanarak bu yasaya karşı, “Zola tarzı” bir hukuk mücadelesi başlatabilecekler mi? Kişisel tahminimiz, Sarkozy’nin bu açıdan da rahat olduğu şeklindedir.