Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fransa’nın liderliğini yaptığı uluslararası Libya harekatına olanak sağlayan 1973 sayılı Güvenlik Konseyi tasarısının çerçevesi geniş tutulmuş. Yani, kısa bir belgeden söz etmiyoruz. Cumartesi günü başlayan askeri operasyonlar da şu ana kadar çizilen bu çerçeve içinde yürütüldü.
Bazılarının söylediği gibi tasarı sadece “uçuşa yasak bölge” ile ilgili de değil. Tasarının “Sivillerin Korunması” başlığı altındaki dördüncü maddesi, tasarıya taraf olan ülkelere - münferiden veya bir uluslararası kuruluş dahilinde - sivilleri korumak amacıyla “gerekli gördükleri her türlü tedbiri almalarına” olanak sağlıyor.
Ancak maddenin içinde çok önemli bir cümle var ki, bu da Türkiye’nin önemsediği bir hususu yakından ilgilendiriyor. Bu cümlede Libya’ya, hangi görüntü altında olursa olsun, “işgalci bir gücün gönderilemeyeceği” kesin ifadelerle vurgulanıyor.
Tasarının giriş bölümünde yer alan bir paragrafta ise, yine Ankara’nın önemsediği diğer bir hususun altı çiziliyor. Bu paragrafta “Libya Arap Cemahiriyesi’nin bağımsızlığı ile ulusal ve toprak bütünlüğünün korunacağına” dair güçlü bir taahhüde giriliyor.
Tasarının diğer bölümlerinde, Libya’ya uygulanacak uçuş yasağı, silah ambargosu ve Kaddafi’nin varlıklarının dondurulmasıyla ilgili teknik ayrıntılar yer alıyor. İşte bu teknik ayrıntılara göre şu ana kadar “çizgi dışına” çıkılmış değil. Biliyoruz bu konuda çok spekülasyon yapılıyor, ama belge ortada.
Bu tabii ki, “çizgi dışına çıkılmayacak” anlamına gelmiyor. Ama elimizde çıkılıp çıkılmadığını gösteren kıstasları içeren bir metin var. Kaldı ki, yine tasarıya göre, operasyona katılan Güvenlik Konseyi üyeleri periyodik olarak Konsey’e bilgi verecekler. Özetle, 1973 sayılı tasarı konusunda çekimser kalan Konsey’in daimi üyeleri Çin ve Rusya burada söz sahibi olacaklar.
Bu arada şunu da belirtmek lazım. Libya operasyonuna olanak sağlayan tasarıyı veto etmeyen Çin ve Rusya’nın şimdi, “biz askeri operasyonu onaylamıyoruz” demeleri samimiyetsizliktir. Bizde “bakın Rusya ve Çin karşı geldiler” diye heyecanlananlar var. Ama bu samimiyetsizliği de görmeliler. Sonuçta bu iki ülke askeri müdahaleye olanak sağlayan tasarıyı veto etmediler.

AB çemberi gelebilir!
Aynısı Arap Birliği için de geçerli. Birliği’nin başkanı Amr Musa’nın, “biz uçuşa yasak bölge istedik bomba değil” şeklindeki açıklaması da samimiyetten yoksun. Demek ki, Cumartesi günü Paris’te yapılan Libya zirvesinin “aile portresine” giren Musa, 1973 sayılı tasarıyı okumamış. Bu arada uçuşa yasak bölgenin askeri yöntemlerle değil de, hangi yöntemlerle uygulanabileceğini zannettiğini bilmiyoruz.
Tasarıyı hazırlayan ülkelerden biri Lübnan olduğuna göre, bundan Arap Birliği ile Güvenlik Konseyi üyesi olan bir Arap ülkesi arasında ciddi bir irtibatsızlık olduğunu da çıkarabiliriz. Bu arada, Amr Musa bunu söylerken, Katar ile Birleşik Arap Emirliklerinin uçaklarıyla Libya operasyonuna katılacaklarına dair haberler geliyordu. Özetle Araplar her zamanki gibi darmadağın.
Türkiye’ye gelirsek, bir şey kesin. Ankara Libya’da olanlar karşısında hazırlıksız yakalandı. İşlerin bu kadar hızlı ilerleyeceğini ve bu noktaya bu kadar çabuk gelineceğini hiç tahmin etmedi. Kararsızlığı nedeniyle de etkin olmak istediği bir bölgede zemin kaybetti.
Kim ne derse desin, Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin burada yaptığı liderlik Fransa için diplomatik başarıdır. Paris hesaplı risk alarak kazandı. Fransa bu konuda yaptığı önderlikle Ortadoğu, Akdeniz ve Kuzey Afrika’daki siyasi ve ekonomik profilini de güçlendirdi.
Bu arada şu da unutulmamalı. Kuzey Afrika bir çok nedenden dolayı Ortadoğu’dan çok Avrupa’ya bakan bir coğrafyadır. Tarih boyunca da böyle olmuştur. Bu operasyon sonrasında, Libya’nın “sömürgeciler tarafından işgal edilmesi” yerine, AB’nin ekonomik çemberine alınması olasılığı, aksini iddia edenler çıksa da, Libyalıların reddedecekleri bir şey olmayabilir.
Özetle, Libya operasyonu ile anında depreşen önyargılara rağmen, bu filmin sonu hiç beklenmedik bir şekilde de bitebilir.