Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kıbrıs sorununda önemli bir dönemece yaklaşılıyor. Liderlerin Perşembe günü New York’ta yapacakları görüşmeden de bir sonuç çıkmazsa, 37 yıldır süren çözüm çabalarının sona ereceğini söyleyenlerin sayısı artıyor.
Financial Times’ın cuma günkü başmakalesinin başlığında da belirtildiği gibi, Kıbrıs’ta gerçekten de “oyunun sonuna geliniyor.” Bu durumda BM’nin Kıbrıs sorunundan çekilmesini bekleyen Financial Times’a göre böylece tek seçenek olarak adanın resmen bölünmesi kalacak. Gazete bu konuda şu görüşlere yer verdi:
“İki devletli bir çözüm ideal sonuç değil. Bu Kıbrıslı Rumlara, Türkiye’den algıladıkları tehdit karşısında yüksek askeri harcamalar yükleyecektir. Kısa vadede ise Türkiye’nin AB’ye katılma şansına bir darbe daha indirecektir.”
Financial Times, adanın bölünmesi halinde, Kıbrıs’ta “garantör ülke” olması nedeniyle İngiltere’nin KKTC’yi tanıyamayacağına da işaret etti. Diğer AB ülkelerinin de çekingen davranacaklarını yazan gazete, buna rağmen şunlara dikkat çekti:
“Ancak, birçok devlet, Rumların Kıbrıs sorunu yüzünden sürekli olarak AB’nin işleyişinde engel yaratmaları nedeniyle sabırlarını yitiriyorlar. Bu ülkelere göre, jeopolitik ve ekonomik önemi artan Ankara’ya, AB’nin Kıbrıslı Rumlara ilelebet rehin kalmayacağını göstermek elzem.”
Gazetenin başmakalesi şu sözlerle bitiyor:
“Kıbrıslı Türklerin izolasyonu bu nedenle çok daha fazla sürmeyebilir. Rumların, BM görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına izin vermeden önce bunu akıllarında tutmaları gerekiyor.”
Bu yazılanlar hakkında her şeyden önce şu söylenebilir. Kıbrıs’ın bölünmesi, belirtildiği gibi, Türkiye’nin AB üyeliğine yeni bir engel oluşturacaktır. Bu doğru. Ancak, Türk-AB ilişkileri engellere çoktan “doydu.”
Özetle, Kıbrıs sorunu ile hiçbir ilgisi olmayan ciddi engellerle zaten karşı karşıya olan Türkiye’nin, sonunu göremediğimiz AB üyeliği süreci açısından yeni engellerle karşılaşması, Ankara açısında çok da yeni bir durum olmayacaktır.
Burada daha önce belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin Kıbrıs’ta tek taraflı tavizler vermesi ise Ankara’nın AB üyeliğinin önünün açılmasını garantilemiyor. Annan Planı süreci Türk tarafının ağzında bu açıdan acı bir tat bıraktı.
Rumların açısından bakıldığındaysa, bölünme tam anlamıyla bir felaket olacaktır. Her şeyden önce, Türkiye’ye karşı o kadar bel bağladıkları AB’den istedikleri sonucu alamamış olacaklar. Dahası, Ankara’nın Kıbrıs konusunda uluslararası destekten sanıldığı kadar yoksun olmadığı gerçeğini hazmetmek zorunda kalacaklar.
Nitekim İngiltere’nin son dönemde Türkiye’ye gösterdiği ve çeşitli yazılar ve üst düzey açıklamalarla iyice belirginleşen destek, Rumlarda - hayal kırıklığının ötesinde- ciddi kızgınlık yaratmış bulunuyor. Rum basınında bu günlerde İngiltere’ye dönük hakaretlerden geçilmiyor.
Bu arada, adanın bölünmesiyle Rum kesiminin ciddi bir askeri harcama programına yönelmek zorunda kalacağı da doğru. Ancak, Türkiye’ye karşı stratejik üstünlük sağlaması “ölçek meselesi” nedeniyle hiçbir zaman mümkün olmayacağı için, arzuladığı güven ortamını yakalaması -AB üyeliğine rağmen- mümkün olmayacaktır.
Öte yandan Türkiye artık sadece “yükselen bir güç” değil, özellikle İslam aleminde itibarı artan bir ülkedir. Bu durum Ankara’ya, KKTC’nin tanınması amacıyla ortaya koyacağı diplomatik ataklar için verimli bir ortam sağlamaktadır.
Bazı ülkeler KKTC’yi tanırken, bazılarının tanımayı reddetmeleri ise uluslararası ilişkilerde görülmemiş bir şey değil. Birçok AB ülkesi Kosova’nın bağımsızlığını tanırken örneğin İspanya tanımayı reddetmiştir. Ancak, bu, uluslararası sahneye bağımsız bir olgu olarak girmiş olan Kosova açısından bir şey ifade etmiyor.
Uzun lafın kısası Annan Planı sürecinde ortaya çıkan görüntü ve Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki kararlı duruşu karşısında Rumlar kendilerini köşeye sıkıştırdılar. Bu arada, AB’yi adada arzuladıkları sonuçları elde etmek için kullanamadıklarına göre, ellerinde çok fazla bir koz da kalmadı.