İsrail’in Türkiye ile ilişkileri geliştirmek için diplomatik taarruza geçtiğini görüyoruz. Önce iki ülke, diplomatlarının bu amaçla gizli görüşmeler yaptıklarını basına, dolayısıyla Türk ve dünya basınına sızdırdı. Ardından, aralarında gazetemizin genç muhabirlerinden Burcu Ünal’ın da dahil olduğu bir grup Türk gazeteciyi davet ederek, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesinin niçin zorunlu olduğunu anlatmaya çalıştı.
Ankara’da hükümet kanadı ise suskunluğunu büyük ölçüde koruyor. Hükümete yakın çevreler, “Mavi Marmara için özür dileyip tazminat ödesinler ilişkiler düzene girer” söylemini sürdürüyorlar. Mavi Marmara’nın ikinci Gazze filosuna katılmayacak olmasının ise, bölgedeki genel tansiyonun daha da arttırılmaması çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyorlar.
Özür ve tazminat formülü
Bu arada, İsrail’in diplomatik taarruzunun “Ortadoğu’daki mevcut konjonktür çerçevesinde hangi ülkenin ilişkilerin düzelmesine daha fazla ihtiyacı olduğunu ortaya koyduğunu” belirtenler de var. Ancak Ankara’da İsrail ile ilişkilerin bir an evvel düzeltilmesi gerektiğine inanan yetkili çevreler de yok değil.
Daha çok Dışişleri odaklı bu çevreler İsrail ile bir “özür ve tazminat formülü” üzerinde mutabakata varılabileceğine de inanıyorlar. Fakat Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, “uluslararası sularda Türklere karşı işlenen kanlı bir korsanlık olayı var ve bunun müeyyidesi olmalı” anlamına gelen açıklamalarının hükümeti kamuoyu nezdinde bağladığını da teslim ediyorlar.
İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’un Kudüs’te Türk gazetecilerine söylediklerine bakılırsa Netanyahu hükümeti umutlarını BM Genel Sekreteri tarafından kurulan Palmer Paneli’ne bağlamış durumda. Bizdeki inancın aksine bu Panel’in amacı Mavi Marmara olayında suçluyu bulmak değil.
Ankara memnun değil
Asıl görevi, bu gibi olayların tekrarlanmaması ve Türk-İsrail ilişkilerinin düzeltilmesi için nelerin yapılması gerektiğini ortaya koymak. Suç aranacaksa panelin en fazla bunu iki taraf arasında “paylaştırıp” dengeyi tutturmaya çalışacağı tahmin ediliyor. İsrail de zaten ABD’den bu konuda güvence almasaydı, panelin yetkisini tanımazdı.
Bu durum ve panelin şu ana kadarki çalışmalarının Ankara’yı çok memnun ettiği ise söylenemez. Zira AKP hükümeti, yukarıda da dediğimiz gibi, masum Türk vatandaşlarına karşı uluslararası sularda işlenmiş vahim bir suçun olduğunu söylüyor.
Bu nedenle kamuoyuna, dokuz Türk’ün İsrail tarafından öldürülmüş olmasına rağmen geri adım attığına dair herhangi bir izlenim vermeye razı olması zor görünüyor.
İsrail ise, uluslararası hukuk açısından sorumluluk getirebilecek kaygısıyla, Mavi Marmara baskınında hata yaptığını çağrıştıracak bir şekilde özür dileyip tazminat ödemeye razı değil.
Duygularla hareket edildi
Fakat diplomasi zor durumlarda çare üretme sanatıdır. İşin bu yönlerini de hesaba katan bir özür ve tazminat formülü bulunabilirse sorun aşılabilir. Biz başından beri Türk-İsrail ilişkilerinin bu noktalara getirilmemiş olması gerektiğine inananlardanız.
Sonuçta bu ilişkiler geçerli bir mantığa dayanıyordu. Bu nedenle, karşılıklı olarak duyulan kızgınlıklar ne olursa olsun, sorunlar “büyük görüntüye” binaen daha diplomatik bir şekilde yönetilmeliydi. Ancak, ne yazık ki, her iki ülkedeki siyasi ortam popülizme çok yatkın. Bu nedenle mantıkla değil duygularla hareket edildi.
Bu arada Ortadoğu’da iki ülkenin öngöremedikleri gelişmeler yaşanıyor. Öte yandan İsrail-Filistin çatışması temel gerginlik kaynağı olmaya devam ediyor. Bölgedeki çok yönlü ilişkileri Ankara’ya bu ihtilaf açısından da önemli rol oynama potansiyeli sağlıyordu.
Ancak İsrail ile ihtilaflı olması bu rolün önünde bir engel oluşturdu. Türk-İsrail ilişkileri bir raya sokulsa da bizce eski sıcaklığına kavuşmayacak. Ancak bu ilişkilerin yine de işlevsel bir raya sokulmasını gerektiren nesnel nedenler artıyor.
İki ülke diplomatları da kuşkusuz bu nedenle perde arkasında bu ilişkileri düzelmek için çabalıyorlar. Başarılı olabilecekleri ise henüz kesin değil.