Türk-İsrail ilişkilerinde gelinen nokta iki ülke için stratejik zemin kaybına yol açtı. Türkiye sadece Ortadoğu sorununa çözüm arayışlarında rol oynama şansını değil, önemli bir bölgesel arabulucu olma şansını da yitirdi. Ankara’nın, örneğin Filistinliler arası uzlaşma çabalarında bile “kilit arabulucu” değil, “yardımcı unsur” olduğunu gördük. Başrol ise, yaşadığı tüm iç karışıklıklara rağmen, yine Mısır’a kaldı.
İsrail de Türkiye’yi kaybetmekle en önemli bölgesel ilişkisini yitirdi. İsrailli stratejistler bunun ciddi bir kayıp olduğunu hâlâ vurguluyorlar. Ancak Mavi Marmara olayı çözülmeden durumun düzeleceği yok.
Bizce AKP iktidarının basit hesabı, zamanla İsrail’den uzaklaşarak Müslüman Arap ülkelerine yakınlaşmak ve bu ülkelerle bir “birlik” görüntüsü veren ilişkiler geliştirmekti. Oysa bugün Suriye ile neredeyse savaşma noktasına geldik. Irak ile ilişkilerimiz ise “limonileşirken” İran ile ilişkiler de Suriye ve füze kalkanı nedeniyle son derece hassas bir aşamadan geçiyor.
1.6 milyar dolarlık savunma anlaşması
Bu durumda Ankara’nın artık, Ortadoğu’da kendi icadı olan “tek taraflı bölgesel projeler” yerine, “çok taraflı” ve geleneksel müttefikler ile eşgüdümlü olan politikalar güttüğü görülüyor. Türkiye’nin özellikle Suriye ve Irak konularında ABD ile birlikte çalıştığı da zaten ortada.
Bu arada İsrail de Türkiye’yi kaybetmenin getirdiği stratejik kaybı telafi etmeye çalışıyor. Bu nedenle Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’a yaklaştığını biliyoruz. Fakat Azerbaycan ile geliştirmekte olduğu askeri, siyasi ve ekonomik ilişkilerin pek farkında değiliz. Oysa İsrailli yetkililer Bakü ile, insansız hava araçları ve füzelere karşı savunma sistemlerini içeren, 1.6 milyar dolarlık bir savunma anlaşmasının imzalandığını artık gizlemiyorlar.
Stratejik bir ilişki olarak algılanıyor
İsrail’in eski Savunma Bakanı yardımcılarından Efraim Sneh, Jerusalem Post’a verdiği demeçte, “ortak çıkarlara rağmen” Azerbaycan ile henüz bir “ittifaktan” söz edilemeyeceğini söylemiş. Ancak İran’ın, Azerbaycan Büyükelçisi’ni çağırarak Bakü’nün İsrail ile geliştirdiği ilişkiler hakkında açıklama istemesi, Tahran’da bunun “stratejik bir ilişki” olarak algılandığını gösteriyor.
Azerbaycan’ın, İsrail diplomatlarını hedef alan İranlı bir terörist hücresini ortaya çıkardığını açıklaması, İran’ın ise nükleer bilim adamlarının Azerbaycan üzerinden gelen İsrailli ajanlar tarafından öldürüldüğünü söylemesi, iki ülke ilişkilerindeki gerginliği yeterince açığa vuruyor.
Yeni köprüler kuran gelişmeler
Bu arada İsrail ile stratejik ilişkilerden memnun olan Azerilerin sayısı da az değil. Hocalı katliamını anma törenleri için Türkiye’ye gelen Azerbaycan Meclisi Dış İlişkiler Komitesi üyesi Ganire Paşayeva da bunlardan biri. Jerusalem Post’a göre geçen hafta İsrail’de bir konferansa katılan Paşayeva, “Komşulardan gelen itirazlara rağmen İsrail ile Azerbaycan arasındaki stratejik ilişkilerin gelişmeye devam edeceğini” vurgulamış.
Paşayeva burada sadece İran’ı değil, Ermenistan’ı da kastediyor tabii. Nitekim, Azerbaycan’da yazılanlara bakılırsa, Bakü İsrail ile askeri işbirliğini ilk etapta Ermenistan’a karşı geliştiriyor. İsrail ile Azerbaycan arasındaki savunma anlaşması da bu yüzden Erivan’da da büyük endişe yaratmış bulunuyor.
Bu yüzden Ermenistan’da, İsrail-Azerbaycan yakınlaşmasını dengelemek için İran ile zaten iyi olan ilişkilerin daha da derinleştirilmesi çağrıları artıyor. Özetle, Kafkasya ile Ortadoğu arasında yeni stratejik köprülerin kurulmasına yol açan gelişmeler yaşanıyor.
Duygulara teslim olmanın maliyeti
Burada Gürcistan ile İsrail arasındaki ilişkilere ise hiç girmiyoruz.
Mevcut haletiruhiyesi düşünüldüğünde Ankara’nın, İsrail’in Kafkaslar’a böyle giriyor olmasından memnun olması mümkün değil. Sonuçta bu ilişkiler, Türkiye açısından Ortadoğu kadar stratejik olan bir coğrafyada yaşanıyor.
Ancak işin içinde İsrail’in bulunması nedeniyle burada yaşananlar da Türkiye’nin etki alanı dışında gelişiyor.
“Büyük görüntüyü” hesaba katmadan duygulara teslim olup eski köprüleri yakmanın maliyeti de böylece daha iyi görülüyor.