Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gözler İsrail ile ilişkilere dönmüşken, Türkiye’nin NATO’nun ABD öncülüğündeki “Füze Kalkanı” projesine katılma kararı üzerinde pek durulamadı. Oysa bu kararın halk arasında ve özellikle de İslamcı kesimde tepki yaratacağı kesin.
Nedeni ise, hükümet yetkilileri bu konuda net konuşmaktan çekiniyor olsalar bile, bu kalkanın ilk etaptaki hedefinin İran olmasıdır. Özetle, bu kararın Türkiye için büyük bir stratejik hamle olduğu kadar, bölge dengelerini değiştirip İran ile olan ilişkilerimizi etkileyeceğini bilmekte yarar var.
İran’dan da zaten daha şimdiden hoşnutsuzluk ifadeleri gelmeye başladı. Meclis Savunma ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaattin Buruçerdi, Ankara’yı örtülü bir şekilde uyararak, “Müslüman ülkeler NATO’nun çıkarlarına alet olmamalılar” diye konuştu. Ancak Türkiye kararını vermiş durumda.
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Selçuk Ünal geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, NATO’nun 2010 Lizbon Zirvesi’nde ittifakın yeni stratejik konseptinin kabul edildiğini hatırlatarak, “ABD tarafından NATO’ya tahsis edilen erken uyarı radarının ülkemizde konuşlandırılmasının öngörüldüğünü” açıkladı. Ünal, bu kararın “NATO’nun savunma kapasitesini ve ulusal savunma sistemimizi güçlendireceğini” vurguladı.
Projenin Türkiye ayağı Adana veya Malatya’da kurulacağı belirtilen AN/TPY-2 tipi X-Bantlı radar erken uyarı sistemini içeriyor. Amerikan basınına bakılırsa, Washington bunun 2012 yılına kadar çalışır hale getirilmesini istiyor.
Nükleer silah peşinde olduğu iddia edilen İran’ın son aylarda gösterişli bir şekilde yaptığı ve ardından ABD ile NATO’yu sert ifadelerle uyardığı balistik füze denemelerinin Washington’u bu konuda çabuk davranmaya ittiği belirtiliyor.
İki Körfez Savaşı’nda NATO’dan balistik füzelere karşı savunma talep etmek zorunda kalan Türkiye, aslında füzelere karşı bir savunma sistemini uzun zamandır istiyor.
Ortadoğu’daki genel istikrarsızlık TSK için bu ihtiyacı daha da acil hale getirdi. Ancak Türkiye’nin bunu tek başına yapma kapasitesi henüz yok.
Bu nedenle Ankara NATO’ya, dolayısıyla ABD’ye bakıyor. Fakat kalkanın İran’a karşı kurulacak olması Erdoğan hükümetini özellikle de doğal seçmen tabanı açısından zor durumda bırakıyor. Hükümet İran’ın isminin NATO belgelerinden çıkarılmasını sağladığını belirtiyor.
Ancak bu bir göz boyamadan ibaret, zira başkalarını bırakın İran bile bu kalkanın kendisine karşı kurulacağını biliyor. Suriye nedeniyle ilişkilerimizin “limoni” olduğu Tahran ile bu açıdan önümüzdeki dönemde yeni diplomatik atışmalar beklenebilir.
Öte yandan Türkiye’nin bu kararından memnun olanların başında, ilişkilerimizin kopma noktasında seyrettiği İsrail geliyor. İsrail basınına bakılacak olursa bu gelişme, “Türkiye radikal İslami ülkelere kayıyor” diyenlerin endişelerini gidermeli. Zira Ankara bu stratejik projeye katılmak suretiyle aslında hangi dünyaya bağlı olduğunu net bir şekilde ortaya koymuş oldu.
İsrail’in Ankara’nın Mavi Marmara olayı nedeniyle gösterdiği sert tepki karşısında nispeten ölçülü bir dil kullanmasını da buna bağlayanlar var. Ancak işin İsrail ayağı da, AKP’yi seçmeni nezdinde zor durumda bırakacaktır. Hükümet, Türkiye’de kurulacak radar yoluyla elde edilen istihbaratın İsrail ile paylaşılmaması konusunda ısrarlı.
Fakat Amerikan medyasına konuşan savunma uzmanlarına bakılırsa burada da bir kandırmaca söz konusu. Nedeni ise ABD’nin İsrail’de de İran’a karşı ayni sistemi kurmuş olması. Her iki sistemden elde edilen istihbaratın bir noktadan sonra aynı veri tabanına aktarılmaması gibi bir şeyin düşünülemeyeceği belirtiliyor.
Son olarak Türkiye’de konuşlandırılacak radar sisteminin komutasının kimde olacağı meselesi var. Türkiye “bende olmalı” diye bastırıyor ama bu husus da muallakta kalmış durumda.