Bundan sadece 75 yıl önce dünyaya onca acılar çektirmiş olan Almanya’nın tarihinden ders almama gibi bir lüksü yok. William Shirer, Nazi Almanyası’nın yükselişi ve çöküşünü bizzat izleyerek en iyi kaleme almış olan gazeteci-araştırmacılarının başında gelir.
Shirer, Türkçeye de çevrilmiş olan dev yapıtının 1990 tarihli baskısının “son sözünde” çarpıcı bir tespitte bulunur. Batı’da birçok kişinin Almanların İkinci Dünya Savaşından sonra değiştiklerine inanmasına karşın kendisinin bundan çok emin olmadığını yazar.
Bunu bizzat tanık olduğu şeylerin ışığında “yanlı olarak” söylemiş olabileceğini teslim ettikten sonra, “İşin gerçeği şu ki, hiç kimse bu önemli sorunun yanıtını bilmiyor” der.
Thilo Sarazzin gibi “Neo Nazi ideologlarının” prim yaptıkları, aşırı sağın mevcudiyetini yeniden hissettirdiği, dahası, yapılan araştırmalara göre, gençlerin yüzde 20’sinin “Auschwitz”in ne olduğunu bilmediği bir Almanya için bu gerçekten ciddi bir soru.
Özür dileme zafiyeti
Neo Naziler tarafından öldürülen sekiz Türk, bir Yunanlı ve bir Alman’ı anmak için geçen hafta Berlin’de yapılan devlet tören de bu nedenle çok önemliydi. Bizde bu töreni alışmış bazı şablon ifadelerle azımsamaya çalışanlar oldu tabii.
Bunu, bu kişilerin “derin Almanya bilgilerinden” çok, başkalarından özür dilemeyi “ulusal zafiyet” olarak gören kültürümüze bağlıyorum.
Özür dileme adetimiz olmadığı için, özür dileyenin “gerçek ve gizli niyetini” sorgulamak daha kolay geliyor. Oysa, ben şahsen, Başbakan Angela Merkel’in törendeki konuşmasını içten ve samimi buldum.
Huzuru için yaptı
“Üzgünüz, utanıyoruz ve söz veriyorum hesabını soracağız” diye özetleyebileceğimiz sözlerini de, Almanya’daki faşizme karşı gerektiğinde çıkarılıp gösterilecek bir senet olarak kabul ediyorum. Almanya, bu töreni, “Türkiye’ye ve Türklere şirin görünmek için” de yapmadı.
Bunu kendi toplumsal huzuru için yaptı. Türklerin ülkede kalıcı olduğunu artık kabul etmeye başladığı ve bu çerçevede bazı şeylerin önünün kesilmesi gerektiğini anladığı için yaptı. Almanya’nın bu konuda geciktiği ve daha çok yapması gereken şeylerin olduğu inkar edilemez.
Bu arada Almanya’nın, Sarazzin gibilerinin prim yapmalarına göz yumarak sağcılar ve Neo Naziler için ortamı “gübrelediği” de doğrudur. Ancak, geç de olsa, bazı şeyleri kavramaya başlaması Almanya açısından yine de olumlu bir gelişmedir.
Kaldı ki bu törenin Almanya’daki Türkler için de çok önemli bir moral takviyesi sağladığı kesin.
Bir ülke öldürülen soydaşlarınız için en yetkin ağızdan özür diliyor, bayraklarını yarıya indirip bir dakikalık saygı duruşunda bulunuyorsa, bunu geleceğe dönük umut veren bir gelişme olarak görmek gerekiyor.
Başta Sarazzin hayranı aşırı sağcılar olmak üzere, Almanya’da herkes elbette ki gelinen bu noktadan memnun değil. Ancak, Merkel hükümeti, Alman devleti ve milleti adına yapılan ve Neo Nazi kurbanlarının ailelerinin de katıldığı duygu dolu bu törenle, Türklere karşı uygarlığın asgari gereğini yerine getirmiş oldu.
Dinler üstü değerler
Johann Sebastian Bach ve Cemal Reşit Rey’in bestelerinin seslendirildiği, Ahmet Muhip Dıranas, Erich Fried, Bertolt Brecht ve Josef Reding’in şiirlerinin okunduğu tören aynı zamanda, dinler üstü evrensel insani değerler çerçevesinde, kültürlerarası kaynaşmanın güzel bir örneğini da sağladı.
Bugün ırkçılık, aşırı milliyetçilik, özgür yaşam tarzlarına müdahale eden dincilik ve kültürel üstünlükçülük, çağdaş dünyanın önündeki en büyük tehlikedir. Fakir zengin hiç bir toplumun bu tehlikelere karşı muafiyeti de yoktur.
Adolf Hitler ve Naziler sonuçta, Kant, Beethoven, Heine, Goethe, Schiller ve bunlar gibi nice dev ismi yetiştirmiş olsa bile, kendisini uygar ve kalkınmış sayan Avrupa’nın ortasındaki bir toplumun orta çağa, hatta taş devrine nasıl dönebileceğini gösterdiler.
Berlin’deki törene, “Kurtar Vadisi” ile “1453” esintili şablon ve dar bakış açılarından sıyrılarak, geniş perspektiften bakarsak, hangi ülkede olursa olsun faşizme karşı direnmenin niçin hala önemli olduğunu daha iyi anlarız.