Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ermenistan ile normalizasyon süreci daha şimdiden zora girdi. Gerçek şu ki her iki taraf bu süreçte samimi değil. Şu anda yaptıkları ise “diplomatik köşe kapmaca” oynamaktan ibaret.
Türkiye ve Ermenistan aslında bu uzlaşma işine tümüyle öznel nedenlerle girdiler. Bunu son günlerde daha net görüyoruz. Bu nedenle de daha şimdiden birbirlerini uluslararası camiaya şikâyet etmeye başladılar.
Bu süreçte Türkiye tarafındaki temel beklentinin Ermeni soykırım iddialarına son vermek olduğu malum. Ankara’nın “Karabağ önkoşulu” ise bu sürece sonradan sokuldu. Yoksa Ermenistan ile imzalanan protokollerde bu soruna ismen değinilmiyor.
Bu mesele Azerbaycan’ın kıyamet koparması ve Türkiye’deki milliyetçi unsurları hareketlendirmesi ile hükümetin gündemine girdi. Ankara’nın bu durumda Türk-Ermeni sınırı konusunda ilgili protokolde belirlenen takvimi nasıl uygulayacağı meçhul. Çünkü Bakü bu sınırın açılmasına şiddetle karşı.
Rus haber ajansı Regnum’un yorumcularından Stanislav Tarasov’un “abhaber.com”da yer alan yazısına göre, Ankara aslında “Ermenistan ile diplomatik ilişkileri sınırları açmaksızın başlatmak istiyor.”
Ancak, uluslararası izolasyondan kurtulmak isteyen Ermenistan için sınırın açılması uzlaşma sürecinin “olmazsa olmaz” koşullarından biri. Bu arada Ermenistan tarafında da ortamı bulandıranlar var.
Kars Antlaşması’nı tanımayan aşırı milliyetçi Ermenilere göre, Erivan yönetimi de aslında, resmen tanıma niyetinde olmadığı sınırın sadece “zorunlu geçiş noktası” (checkpoint) olarak açılmasını istiyor.
Diplomatik ilişki kurup sınırı açmamak nasıl olacak şey değilse, bu da olacak şey değil tabii. Şayet doğruysa bu iddialar tarafların samimiyetsizliğini de sergilemeye yetiyor.
Ankara bu hafta, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin Zürih Protokolleri konusundaki gerekçeli kararı hakkında ayrıntılı bir açıklama yapacak. Geçen hafta mahkemenin Zürih Protokollerini “sakatladığını” söyleyen Ankara, bunu yaparken, bizce, bardağın boş tarafını vurgulamaya çalışacaktır.
Nedeni ise malum. “Azerbaycan faktörü” düşünüldüğüne, sürecin geciktirilmesi şu aşamada Ankara’nın işine daha çok geliyor. Bu arada Ermenistan’ı tanıyan kaynakların söylediklerine bakılırsa, Erivan’da da bir “Eduard Nalbantyan sorunu” yaşanıyormuş.
Dışişleri Bakanı Nalbantyan’ın Türkiye ile uzlaşmaya sıcak bakmadığı, kendisini sertlik yanlısı Ermenilere daha yakın hissettiği söyleniyor. Nalbantyan’ın aslında cumhurbaşkanlığına oynadığını iddia edenler de var.
Protokoller imzalanırken Nalbantyan’ın başından sonuna kadar koruduğu asık suratından sonra bu söylentilerin doğru olabileceğini düşünüyoruz. Uzun lafın kısası, taraflar enerjilerini şu aşamada uzlaşma sürecini ilerletmek için değil, dünyaya karşı kendilerini haklı göstermek için harcıyorlar.
Başbakan Erdoğan da bu çerçevede, “Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin kararını değiştirmemesi durumunda, Ermenistan-Türkiye ilişkilerini düzeltme süreci dondurulabilir” dedi. Oysa bu süreç zaten kendi Karabağ taahhütleriyle donmuş durumda.
Erdoğan ayrıca, “Biz imzaladığımız protokoller üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan hemen parlamentoya sunduk. Ancak Ermenistan’da protokoller bir ‘operasyona’ maruz kaldı” dedi. Ama samimi olsaydı, protokollerin, partisinin güçlü olduğu Meclis’ten bir an evvel geçmesi için var gücüyle çalışırdı.
Yani burada sorumluluktan sıyıramaz. Kaldı ki, Ermenistan Anayasa Mahkemesi net bir şekilde “Protokoller değişecek” demedi. Nihai cümlesinde “Protokoller anayasaya uygundur” dedi. Uluslararası hukuk da zaten iki meclis tarafından onaylanan protokolleri esas alacaktır.
Bunlar aynen onaylanırsa, o zaman Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin koyduğu söylenen “soykırım önkoşulu” da Ermenistan’ın çözmesi gereken bir iç meselesi olacaktır. Özetle, taraflarda samimi bir şekilde bu süreci ileri götürme iradesi olsaydı, bu iş her şeye rağmen yürürdü.
Ama mevcut durumda gerekli samimiyet ve irade yok. Bunlar olmadıkça da bu sürecin bir yere gideceği yok.