Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

NTV Haber Müdür Mete Çubukçu’nın, Kahire’nin Taksim’i sayılan Tahrir Meydanı’ndan yaptığı başarılı yayın sırasında, Başbakan Erdoğan’a sevgi ifadelerinde bulunup “kendilerini destekleyen Türk halkına” selam gönderen Mısırlı gösterici dikkat çekti.
Söz konusu göstericinin o sırada gerçek bir durumdan çok Ortadoğu’daki yaygın bir algıyı yansıttığını tahmin ediyoruz. Zira Erdoğan, en azından o göstericinin Çubukçu’ya konuştuğu ana kadar, sokaklara dökülen Mısırlılara dönük herhangi bir destek ifadesinde bulunmamıştı.
Tam aksine, esas dikkat çeken şey Türkiye’nin - Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun daha çok ABD’nin açıklamalarının ruhunu yansıtan bazı sözleri dışında Mısır’da yaşananlar hakkında düne kadar büyük ölçüde sessiz kalmasıydı.
İşi daha da garip kılan ise, Türkiye’de Mısır’daki gösterilere destek mahiyetinde ciddi herhangi bir gösterinin olmamasına rağmen Türk halkına teşekkür edilmesiydi. Basında bulabildiğiniz tek destek gösterisi, Konya’da Saadet Partisi Gençlik Kolları üyelerinden 40 kadar kişinin hafta sonunda yaptıkları gösteriden ibaretti.
Başka gösteriler de yapıldıysa, bunların haberlerde yer almamış olması ne denli önemsiz olduklarını teyit ediyor. Bu durumda Kahire sokaklarından Erdoğan ve Türkiye’ye gönderilen selamın ilk etapta bir tespitten çok bir temenniyi temsil ettiğini söyleyebiliriz.

‘Kardeşim istenmediğini gör artık’
Sonuçta Mısırlılar, bölgede sokaklara dökülen diğer halklar gibi, saygı duyacakları liderlerin özlemini çekiyorlar. Birisini aramaya başladıklarında da gözleri Erdoğan’a takılıyor.
Bizce bu durum Erdoğan’a Ortadoğu’da demokrasi, adalet ve insan hakları savunucusu olarak çok önemli bir manevi güç sağlıyor. Erdoğan’ın dün AKP grubunda yaptığı konuşma, daha çok içe dönük AKP propagandası mahiyetinde olsa ve belli ölçüde demagoji içerse de, bu açıdan yine de önemliydi.
Hiçbir iktidarın halkın demokratik taleplerini göz ardı edemeyeceğini belirten Erdoğan, böylece Mübarek’e dolaylı olarak somut bir mesaj göndermiş oldu. Erdoğan’ın, Mübarek’in adını telaffuz etmeden söylediklerinin anlamı ise belliydi.
“Kardeşim istenmediğini artık gör ve ülkeni daha fazla istikrarsızlığa sürüklemeden git.”
Bu mesajın Erdoğan’a peşinen sevgi ve selam gönderen sokaktaki Mısırlılar için rahatlatıcı ve moral verici olacağı kesin. Erdoğan’ın Tunus’u da aynı çerçevede değerlendirmesi kuşkusuz o ülkede sokaklara dökülen insanlar açısından da rahatlatıcı olacaktır.
Peki bu mesajdan kimler rahatsız olacak? Ankara açısından işin bir ilginç yanı da budur. Zira Erdoğan’ın sözlerinden en çok rahatsız olacak liderlerin başında, yine Erdoğan’ın bugüne kadar güçlü destek verdiği Sudan Lideri Ömer el Beşir gibi diktatörlerdir.
Erdoğan sonuçta Mısır’da yaşananlar açısından siyasi vizyonunu dün ortaya koydu. Ancak bu arkasında durulması ve bölge diktatörlerine sürekli hatırlatılması gereken bir vizyondur. Bu arada Erdoğan’ın, hem “mazlumun,” hem de El Beşir gibilerinin aynı anda desteklenemeyeceğini, yoksa sırıtan bir çelişkiye düşüleceğini anlaması gerekiyor.

‘Demokrasinin şartı hoşgörü’
Türkiye’de Erdoğan’ın yansıtmaya çalıştığı kadar demokrat olmadığına inananların sayısı az değil tabii. Dünkü konuşmasında bile, özellikle de bir türlü hazzedemediği köşe yazarlarına karşı tekrar sergilediği saldırganlık ve hırçınlık ise demokrasinin şartı olan hoşgörüyle uyuşmuyor.
Erdoğan dünyada icraatları mercek altına alınıp eleştirilen tek lider olmadığını bir türlü anlayamıyor. Oysa yansıttığı hoşgörüsüzlüğü bir yana bırakabilse, demokrasi ve insan hakları fukarası olan geri kalmış İslam âlemi açısından bir “Mandela” bile olabilir.
Bu potansiyeli Ortadoğu’nun saygın ve inandırıcı lider özlemiyle birleştirdiğinizde, “hoşgörü” yansıtan bir Erdoğan’ın bölgenin siyasi, sosyal ve ekonomik geri kalmışlıktan çıkması için “rehberlik” yapması mümkündür.
Ancak, dediğimiz gibi, Erdoğan’ın bu açıdan inandırıcı olması için her şeyden önce dün söylediklerinin arkasında tutarlı bir şekilde durması gerekiyor.